Bir yanlışımı görürseniz söyleyin, dinlerim. Beni eleştirirseniz, sonuna kadar haklısınız. Bana kızarsanız bir yerde, mutlaka doğrudur.
Söyleyin bende gördüklerinizi...
Belki sizi duymazdan gelirim... Belki koşar adımlarla kaçarım yanınızdan... Belki kendimi savunur; korurum ihtişamlı gururumu... Ama siz yine de söyleyin kalır kulağımda izdüşümü... Elbet bir yerde yakalar beni en korunmasız anımda... Tutar kollarımdan ve sarsar elbette en derinimden... İşte o zaman da kaçarsam kendimden, bilirim takip eder her an gölgem gibi...
Nereye kaçabilir ki insan kendinden?
Elbet durdurur içimdeki yargıcım... Ve hesabını görür istesem de istemesem de...
Demem o ki, siz anlatın bana beni... Ben bir yerde söyleneni kabullenip anlarsam ancak bulurum aslımı...
Ah! Aslında böyle anlar ne kadar güzel bir karşılaşma sebebidir... Eşsiz gürüşmedir her dokunan söz. Farkında olmasam da gördüğüm o iki göz!..
Ben kimim? Karşımdaki kim?
Ne kadar da hoyratım başkasına karşı... Aslında ne kadar da gelişigüzel bakıyorum içime...
Durmadan etrafıma bakarak yürürsem düşerim halbuki! Halbuki sıklıkla elime, ayağıma, başıma bakarak kollamalıyım ki çarpmayayım bir yerlere...
Bir cümle var ki, her duyduğumda ve düşündüğümde afallarım:
“Düşündüğünün bir zaman başına geleceğini bilsen ne düşünürdün?”
Ne düşünürdüm sahi? Nasıl düşünürüm sahi?
Ne kadar ürkütücü değil mi?..
Neler düşünüyoruz hiç kimse bilmeden... Neler sayıklıyoruz içimizden durmadan... Ona, buna, şuna, çata çata atıyorum adımlarımı...
Herkesin var bir yanlışı; ama kendim genelde hariç!...
Ve ne kadar da rahatlatırım kendimi buldum mu dışardaki suçluyu...
Allah rahatlık verir de, neden benim başıma gelir ki bütün olumsuzluklar diye sorarım sonra habire...
Ben bana nerede yanlış yapıyor olabilirim?..
Kişi kendinden bilirmiş işi... Eden bulurmuş ve kimse kimseye yapmazmış hiçbir şey!... Yani ne yaparsam, hep kendime...
Şimdi ben bakarsam aleme, her ne görürsem ve nasıl görürsem, bilirim ki o vardır bende!..
Güzel bakmak sevaptır, çünkü her şey insanın kendinden kendine...
Kendi gözüme girmem dileğiyle...
Söyleyin bende gördüklerinizi...
Belki sizi duymazdan gelirim... Belki koşar adımlarla kaçarım yanınızdan... Belki kendimi savunur; korurum ihtişamlı gururumu... Ama siz yine de söyleyin kalır kulağımda izdüşümü... Elbet bir yerde yakalar beni en korunmasız anımda... Tutar kollarımdan ve sarsar elbette en derinimden... İşte o zaman da kaçarsam kendimden, bilirim takip eder her an gölgem gibi...
Nereye kaçabilir ki insan kendinden?
Elbet durdurur içimdeki yargıcım... Ve hesabını görür istesem de istemesem de...
Demem o ki, siz anlatın bana beni... Ben bir yerde söyleneni kabullenip anlarsam ancak bulurum aslımı...
Ah! Aslında böyle anlar ne kadar güzel bir karşılaşma sebebidir... Eşsiz gürüşmedir her dokunan söz. Farkında olmasam da gördüğüm o iki göz!..
Ben kimim? Karşımdaki kim?
Ne kadar da hoyratım başkasına karşı... Aslında ne kadar da gelişigüzel bakıyorum içime...
Durmadan etrafıma bakarak yürürsem düşerim halbuki! Halbuki sıklıkla elime, ayağıma, başıma bakarak kollamalıyım ki çarpmayayım bir yerlere...
Bir cümle var ki, her duyduğumda ve düşündüğümde afallarım:
“Düşündüğünün bir zaman başına geleceğini bilsen ne düşünürdün?”
Ne düşünürdüm sahi? Nasıl düşünürüm sahi?
Ne kadar ürkütücü değil mi?..
Neler düşünüyoruz hiç kimse bilmeden... Neler sayıklıyoruz içimizden durmadan... Ona, buna, şuna, çata çata atıyorum adımlarımı...
Herkesin var bir yanlışı; ama kendim genelde hariç!...
Ve ne kadar da rahatlatırım kendimi buldum mu dışardaki suçluyu...
Allah rahatlık verir de, neden benim başıma gelir ki bütün olumsuzluklar diye sorarım sonra habire...
Ben bana nerede yanlış yapıyor olabilirim?..
Kişi kendinden bilirmiş işi... Eden bulurmuş ve kimse kimseye yapmazmış hiçbir şey!... Yani ne yaparsam, hep kendime...
Şimdi ben bakarsam aleme, her ne görürsem ve nasıl görürsem, bilirim ki o vardır bende!..
Güzel bakmak sevaptır, çünkü her şey insanın kendinden kendine...
Kendi gözüme girmem dileğiyle...