Sınırsız sevsene… Sevebilir misin? Sınırın olmasa ne kadar seversin? Sana o sınırları koyduran ne? Sevgini hak etmeyenler hangi sınırını geçtiler? Kaç kişiye sevme engeli koydun ve aslında engellediğin kim? Senin istediğin gibi davranmayanı da kucaklar mı kalbin? Kaç kişilik yeri var kalbinin? Gönlüne kaç kişiyi sığdırabilirsin?
“Böyle!” yapsa severdin, ama “böyle!” tarifine uymayınca sevmedin mi? “Böyle!” dediğin hem koşulun hem sınırın değil mi? Koşul ya da sınır aynı yola çıkar yani … Koşul koymasan sevgine neler olabilir bir düşün?... Bir düşün nerede başlar, nerede biter? Hayat dediğin şey nasıl akar ve o zaman kalp pencerenden neler seyredilir?
Ne tuhaftır ki sevmediğini de kalbinde taşıyor insan… Orada yer vermek istemediğini de, orada taşıyor her an… Bir tezatlık var gibi değil mi? Nasıl olacak sevdiklerinden çok sevmediklerinle yaşamak?… Bu demektir ki, kendi içinde yabancılarla çevrilisin… Bu durumda kendini bile kendinden koruman gerekecek değil mi? Çünkü bedenen yanına yaklaştırmadığını başının üstünde taşıyorsun… Kafanın içinde cirit atıyorlar, uçları canına batan… Bıraksan da gitseler… Ona da izin vermiyorsun… Çünkü onları düşündükçe onlara zarar gideceğine inanıyorsun… Aslında kendi zararının içinde yanıyorsun, haberin olsun… Çünkü sevmeyip kalbinde yaşattığın bir kişinin bundan etkilenme şansı sıfır! Düşün, çay içsen, bu kimin midesine gider? Düşündüklerin de böyledir ve sadece seni etkiler…
Normalde sevmek üzerine işlemeye görevli kalbinin işine engel oluyorsun sevmeyerek… Her engelin, içine duvar örüyor seni dışarıdan ayıran… Bu durumda engellenmiş olan kim oluyor? Aslında senden sana koyulmuş kuralların mazlumusun… Belki de insan kendine hem dost hem düşmandır derken bundan da bahsediliyordur…
Bir insanı “öyle!” olduğu için kabul etmeyerek veya “böyle!” yapmadığı için engelleme haklılığından kapı açmaya çabalıyorsun özgürlüğüne giden… Bıraksınlar beni, kendim daha iyiyim diyorsun… Ama o kızdıklarını asıl sen bırakmıyorsun… Yani kendinde tutsaksın… Özgürlüğün sandığın duvarların arkasından bakıyorsun, olmayan kapıyı arıyorsun!...
Sınırsız sevgiyi de gözünde büyütme! Sevgine sınır koymadığında zaten sınırsız sevmiş oluyorsun.
“Böyle!” yapsa severdin, ama “böyle!” tarifine uymayınca sevmedin mi? “Böyle!” dediğin hem koşulun hem sınırın değil mi? Koşul ya da sınır aynı yola çıkar yani … Koşul koymasan sevgine neler olabilir bir düşün?... Bir düşün nerede başlar, nerede biter? Hayat dediğin şey nasıl akar ve o zaman kalp pencerenden neler seyredilir?
Ne tuhaftır ki sevmediğini de kalbinde taşıyor insan… Orada yer vermek istemediğini de, orada taşıyor her an… Bir tezatlık var gibi değil mi? Nasıl olacak sevdiklerinden çok sevmediklerinle yaşamak?… Bu demektir ki, kendi içinde yabancılarla çevrilisin… Bu durumda kendini bile kendinden koruman gerekecek değil mi? Çünkü bedenen yanına yaklaştırmadığını başının üstünde taşıyorsun… Kafanın içinde cirit atıyorlar, uçları canına batan… Bıraksan da gitseler… Ona da izin vermiyorsun… Çünkü onları düşündükçe onlara zarar gideceğine inanıyorsun… Aslında kendi zararının içinde yanıyorsun, haberin olsun… Çünkü sevmeyip kalbinde yaşattığın bir kişinin bundan etkilenme şansı sıfır! Düşün, çay içsen, bu kimin midesine gider? Düşündüklerin de böyledir ve sadece seni etkiler…
Normalde sevmek üzerine işlemeye görevli kalbinin işine engel oluyorsun sevmeyerek… Her engelin, içine duvar örüyor seni dışarıdan ayıran… Bu durumda engellenmiş olan kim oluyor? Aslında senden sana koyulmuş kuralların mazlumusun… Belki de insan kendine hem dost hem düşmandır derken bundan da bahsediliyordur…
Bir insanı “öyle!” olduğu için kabul etmeyerek veya “böyle!” yapmadığı için engelleme haklılığından kapı açmaya çabalıyorsun özgürlüğüne giden… Bıraksınlar beni, kendim daha iyiyim diyorsun… Ama o kızdıklarını asıl sen bırakmıyorsun… Yani kendinde tutsaksın… Özgürlüğün sandığın duvarların arkasından bakıyorsun, olmayan kapıyı arıyorsun!...
Sınırsız sevgiyi de gözünde büyütme! Sevgine sınır koymadığında zaten sınırsız sevmiş oluyorsun.