İnsanlık tarihi anlayanlar için hikmetler tarihidir aslında… Tarih tekerrür etmez, insandır tekerrür eden diğer bir yönden bakınca… Geçmiş geçmemiştir, bu gün de yaşar dolayısıyla…
İnsan diliyle yazar kaderini farkına varırsa… Söylediklerini yaşar ve sonra da şaşar neden öyle olduğuna… Bu yüzden derler, “Ağzından çıkanı kulağın duysun!” diye…
Hayat bir bilmecedir dikkatle incelenirse… Kimin nerede kazandığı, nerede kaybettiği hiç belli olmaz… Bu yüzden hayat tam bir muammadır yaşarken aslında… Bitti dediğinde bitmez, bittiği yerden başlar her hikaye…
Söz uçar yazı kalır elbette… Ve elbette insan göçer hikayesi kalır…. Ne varsa alemde o vardır ademde…. Her şey her şeye bağlıdır görünmeyen ipliklerle…
Bir kıssa… Kıssa uzun; fakat bir kısmı kısaca şimdi burada… Hikmetini almak dileğiyle…
İbrahim Ethem Hazretleri tâcı tahtı terk ediyor… Seneler sonra kendi yaptırdığı câmide yatsı namazını kılıyor… Dışarıda da kar var… Hava çok soğuk… “Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim…” diye düşünüyor…
O sırada câminin bekçisi geliyor…
Bekçi: “Ne yapıyorsun burada?” diye soruyor…
İbrahim Ethem: “Müsaade et de şurada yatayım. Sabah namazından sonra giderim.” diyor...
Bekçi, bacağından tutuyor onu ve “İbrahim Ethem senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi!” diyor... Bacağından sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura onu dışarıya atıyor…
İbrahim Ethem çaresiz şehre gidiyor… Her yer kapalı… Sadece bir yer açık… Bir ekmek fırını…. Kapıyı çalıyor ve sabaha kadar oturma müsaadesi istiyor… Orada çalışan işçi “Geç otur!” diyor… Aradan iki saat geçiyor… Sabah ezanı okunmaya başlıyor… Okunduktan bir süre sonra fırın işçisi dönüyor…
“Hoşgeldiniz… Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? İsminiz nedir?” diye soruyor…
İbrahim Ethem: “Ben iki saattir burada oturuyorum…. Şimdi mi geldi sormak aklına…” diyor…
Fırıncı: “Ben bu fırında işçiyim… İki çocuğum var... İki de yetime bakıyorum… Ben onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim… Senin geldiğin vakit benim mesai saatim dahilindeydi… Ezan okundu, benim mesaim bitti... Seninle istediğin kadar konuşabiliriz, artık şimdi kazancıma haram karışmaz!” diyor…
İbrahim Ethem: “Sen ne güzel adammışsın... Senin Allah’tan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldu mu?” diye soruyor…
O da “Ben Allah’tan ne istediysem verdi çok şükür... Fakat Allah’tan bir şey istedim… Bir tek onu bana vermedi… Allah’a yalvardım “Bana İbrahim Ethem Hazretleri’ni göster.” diye… Ama bana onu göstermedi...” diyor.
İbrahim Ethem Hazretleri “O Allah, öyle bir Allah ki… İbrahim Ethem’in bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura getirir sana gösterir… Sen yeter ki yürekten iste!” diyor…