"Sanat: düşüncenin; düşünce: mukaddeslerin emrinde olmalı" demiş büyük mütefekkir Cemil Meriç.
Sizce de doğru mu bu öngörü. Üstadımız, kemiyeten bir kanaat önermişliği olsa da, sanatın keyfiyeten sınırlanamaz olmaklığı gerekmez mi? Kutsal ve ulvi bir kavramla paketlenip celatinle süslenmiş söylem ve eylemlerle onun engin sınırlarına set çekilmesi ve gem vurulmasıyla 'sanatın' insanlığa hangi katkıyı yapması beklenebilir?
Yaratıcı, halikin tam olarak koyduğu farzedilen, mevcut sınırlarına havi sanatçının elinde hangi kıstas, sınır, mesafe ölçer ne var ki? Vahiy var derseniz, evet elbette.. Eyvallah derim...
Velakin, mukaddeslerin en mukaddesi "mülkün sahibi" bağlamında düşünürsek: mülk'ün sahibi, irâdei külliyeyi kullanmak selâhiyetini eşrefi mahlukat olan insana bahşetmiş zaten, bedeli mukabilinde, sonsuz bir tasarruf ile... Sanat, bu bahşedilen selahiyetin en samimi, deruni ve hatta uhrevî ve kezâ asil ve asî tezahürlerinin inkılâbı olabilemez mi?
İnsan (sanatkâr) bu bahşedilmiş meziyet ile dilediği sanatsal faaliyeti özgürce yapabilmelidir.. Zincirlenmiş, kriterler manzumesi içinde icrai sanat kadük ve ebter kalır; aynî ve benzer sanat vaz'edilen bir mutad işten ileriye gidemez. Halbuki özgür sanatçılardan bize intikal eden şah/eserler birbirlerinin aynî ve benzeri, biri diğerinin devamı değil, bizzatihi vehmi, ilhamıyla inkılap ede ede daha beliğ eserler meydana gelmiştir.
Sanatta nitelik ile nicelik, esenlik illiyedi sanatçının kısıtlanmadan, özgürce kullanabileceği bir ensriman olarak korunmalıdır vesselam.
Sanatı, satın alınabilecek bir meta olarak değil, yaşam içerisinde özel bir değer olarak telakki etmek gerekir diye düşünmekteyim acizane..
Yoksa ben mi anlayamadım üstadımızın maksudunu..
Mevzuun mevhumu muhalifini yazdık, kimse kızmasın; maksattan maksudun şerhini yapacak varsa YORUM ile düşüncelerini yazabilir, haydi bakalım.
SANAT
Sizce de doğru mu bu öngörü. Üstadımız, kemiyeten bir kanaat önermişliği olsa da, sanatın keyfiyeten sınırlanamaz olmaklığı gerekmez mi? Kutsal ve ulvi bir kavramla paketlenip celatinle süslenmiş söylem ve eylemlerle onun engin sınırlarına set çekilmesi ve gem vurulmasıyla 'sanatın' insanlığa hangi katkıyı yapması beklenebilir?
Yaratıcı, halikin tam olarak koyduğu farzedilen, mevcut sınırlarına havi sanatçının elinde hangi kıstas, sınır, mesafe ölçer ne var ki? Vahiy var derseniz, evet elbette.. Eyvallah derim...
Velakin, mukaddeslerin en mukaddesi "mülkün sahibi" bağlamında düşünürsek: mülk'ün sahibi, irâdei külliyeyi kullanmak selâhiyetini eşrefi mahlukat olan insana bahşetmiş zaten, bedeli mukabilinde, sonsuz bir tasarruf ile... Sanat, bu bahşedilen selahiyetin en samimi, deruni ve hatta uhrevî ve kezâ asil ve asî tezahürlerinin inkılâbı olabilemez mi?
İnsan (sanatkâr) bu bahşedilmiş meziyet ile dilediği sanatsal faaliyeti özgürce yapabilmelidir.. Zincirlenmiş, kriterler manzumesi içinde icrai sanat kadük ve ebter kalır; aynî ve benzer sanat vaz'edilen bir mutad işten ileriye gidemez. Halbuki özgür sanatçılardan bize intikal eden şah/eserler birbirlerinin aynî ve benzeri, biri diğerinin devamı değil, bizzatihi vehmi, ilhamıyla inkılap ede ede daha beliğ eserler meydana gelmiştir.
Sanatta nitelik ile nicelik, esenlik illiyedi sanatçının kısıtlanmadan, özgürce kullanabileceği bir ensriman olarak korunmalıdır vesselam.
Sanatı, satın alınabilecek bir meta olarak değil, yaşam içerisinde özel bir değer olarak telakki etmek gerekir diye düşünmekteyim acizane..
Yoksa ben mi anlayamadım üstadımızın maksudunu..
Mevzuun mevhumu muhalifini yazdık, kimse kızmasın; maksattan maksudun şerhini yapacak varsa YORUM ile düşüncelerini yazabilir, haydi bakalım.
SANAT
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz
Faruk Nafiz Çamlıbel