Durmaz akar zaman... Durdurulamaz geçer her an... Bakarsın ki her şey “göz açıp kaparcasına” sadece “bir an”!
Ve belki haykırırsın içinden, “Durdurun aman!” Yok, durdurulamaz, akar zaman!...

Ve... Her an tarihe karışır her an!...

Arapça olan “zaman”, “zemin” ile aynı kökten... Zemin demek; mekân demek, yer demek... Yani, özünde aynı anlamda zemin ile zaman...

Zaman olmadan zemin, zemin olmadan zaman olamaz demek ki!...

Ve... Zaman da zemin de değişir an be an... Hiçbir anın tekrarı yoktur!... Hiçbir şey kendini tekrar edemez!... Saatte yelkovan durmaz; ip, inceldiği yerden kopar!... Ne sen bir önceki cümleyi okuyan sensin... Ne şu an oturduğun yer bir an önceki koltuk... Çünkü Yaradanın şânına uymaz “aynı”lık... Çünkü Yaradan her şeyi özel ve tek yaratmıştır. Her anı da öyle...

Bilirsiniz, hiçbir parmak izi benzemez bir diğerine... Ve hiçbir kar tanesinin ya da yağmur tanesinin bir benzeri yoktur!.. Bunu da bilirsiniz...

Onun içindir ki “Bir ırmakta iki kez yıkanılamaz!” Heraklitos’un dediği gibi...

“Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.” derler sıkıntısı olana... Ve yine derler ki zor durumda olana: “Zaman ilaçtır yarana!”

Bu iki öğüt aynı şeyi anlatmaz mı aslında?

Burada değişen hem mekandır hem de zamandır aynı zamanda...

Mekandan kasıt insanın bedenidir bir başka anlamda... Beden ruhun mekanıdır... Hiçbir şey yapmadan olduğun yerde dursan bile, zaman gibi beden de her an değişmektedir...

Yani zaman ve mekanda değişim kaçınılmazdır ve durdurulmazdır.

Derler ki “su akar yolunu bulur!”

Buradaki su zamandır belki de... Zaman da su gibi değil midir zaten?

Tebdil eder mekan, tebdil olur zaman.. Su akar ve yolunu bulur da ferahlık olmaz mı o zaman? 
İnsan sadece zamanın akışı karşısında çaresizdir... Onun dışında her şeyin çaresi vardır...Ve herkes sadece kendi kendisinin çaresidir!..

Durmaz akar zaman... Durdurulamaz geçer her an... Değişiriz her birimiz her anlamda an be an...