Siyaset: Arapça kökenli bir kelime; hakim olmak, işi idare etmek, düzene koymak.
Politika: İtalyanca-Yunanca kökenli bir kelime; Aslında yok birbirlerinden farkı, hani derdik ya ‘Biz Osmanlı Bankasıyız’.
İnsan topluluklarını yönetme, devlet işlerini yürütme. Her ikisi de devletler arası ilişkiler kurma, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır. Bir konuda izlenen yol-yöntem: Para politikası gibi...
Amacına ulaşmak için olduğu gibi değil şartların gerektirdiği gibi davranma, karşısındakinin hoşuna gidecek tarzda davranmak, işini yürütmek.
Ayrıca hayvanı ehlileştirme, atı terbiye etmek anlamına da gelir. Daha önemlisi ise Fıkıh (hukuk) literatüründe Kamu Otoritesinin dinin genel ilkelerine ters düşmeyecek düzenlemeler ve uygulamalar yapması da çoğu zaman siyaset kelimesiyle ifade edilir.
Bir de güç, iktidar, velayet manasına gelmektedir.
Denilebilir ki şimdi durup dururken bu kelimeler nerden çıktı? Ben de zamanın atmosferine uygun olarak dile getirmeye çalışacağım.
İslam literatüründe siyaseti incelersek Allah , insan ve tabiat ilişkisine dayanmakta. Sorumluluk sahibi hür insan bütün siyasi faaliyetlerin temel aktörüdür. Sadece Allaha kul olan hür insan kendi özgür iradesiyle karar verme bilincine sahip olmalı. İslam siyasetinde dinin korunması ve dünya işlerinin yönetilmesi olup bu amaca hizmet edecek bir yöneticinin iş başına getirilmesi amaçtır. İslam siyaset düşüncesinde adalet (hak getire), ehliyet(tatile çıktı), emanet (aman Allah elini versen kolunu koparırlar) ve istişare yani danışma, ortak fikre varma. Buraya kadar hep iyiyi - güzeli örnek vermeye çalıştım.
Aslına bakılırsa bu iki kelime / kavram olarak Müslüman Türk’ün hatta İslam aleminin hafızasına çok uzak terimlerdir. Belki biraz fazlaca attım ama uygulamalara bakılırsa bu yerli yerindedir. ‘İki arada bir derede’ kalan halkımız neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermede zorlanmaktadır. Zira ‘güç ve ‘rantı’ ele geçiren zümrenin adaleti yoksa kim onu durdurabilir? Gerçi Bayburt bunun güzel bir örneğini verdi ve dedi ki ‘ kardeşim ben siyasetten / politikadan anlamam!.., ben kentimi, insanımı ve yarınımı düşünerek hareket edeceğim. Belli bir insanın, belli bir zümrenin ya da belli odakların adamı değil adam gibi adam olmak istiyorum. Beni adam gibi görün ve ona göre muamele edin, dedi. Bunu da doğru yaptıklarına inananlardanım. Onun ya da bunun seçilmesi benim için çokta önemli değil çünkü Bayburt geleceğine sahip çıktı vesselam.
İktidarı ele geçirmek için her yolu meşru gören (Makyavelist) düşünce tarzını elinin tersiyle itmiş oldu. Ancak bundan sonra yapılacak iş aslında en önemlisi: ‘Türk gibi başladığını Alman gibi bitirmektir’. Yani aklı selim ve sağduyuyla hareket ederek siyasetin! değil doğru olanın hakim olduğu, hak edenin hakkı teslim edildiği adalet, liyakat ve ehliyeti esas alarak gerekenleri yapmaktır. Aksi taktirde kazanımlar heba olur gider.
Politika: İtalyanca-Yunanca kökenli bir kelime; Aslında yok birbirlerinden farkı, hani derdik ya ‘Biz Osmanlı Bankasıyız’.
İnsan topluluklarını yönetme, devlet işlerini yürütme. Her ikisi de devletler arası ilişkiler kurma, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır. Bir konuda izlenen yol-yöntem: Para politikası gibi...
Amacına ulaşmak için olduğu gibi değil şartların gerektirdiği gibi davranma, karşısındakinin hoşuna gidecek tarzda davranmak, işini yürütmek.
Ayrıca hayvanı ehlileştirme, atı terbiye etmek anlamına da gelir. Daha önemlisi ise Fıkıh (hukuk) literatüründe Kamu Otoritesinin dinin genel ilkelerine ters düşmeyecek düzenlemeler ve uygulamalar yapması da çoğu zaman siyaset kelimesiyle ifade edilir.
Bir de güç, iktidar, velayet manasına gelmektedir.
Denilebilir ki şimdi durup dururken bu kelimeler nerden çıktı? Ben de zamanın atmosferine uygun olarak dile getirmeye çalışacağım.
İslam literatüründe siyaseti incelersek Allah , insan ve tabiat ilişkisine dayanmakta. Sorumluluk sahibi hür insan bütün siyasi faaliyetlerin temel aktörüdür. Sadece Allaha kul olan hür insan kendi özgür iradesiyle karar verme bilincine sahip olmalı. İslam siyasetinde dinin korunması ve dünya işlerinin yönetilmesi olup bu amaca hizmet edecek bir yöneticinin iş başına getirilmesi amaçtır. İslam siyaset düşüncesinde adalet (hak getire), ehliyet(tatile çıktı), emanet (aman Allah elini versen kolunu koparırlar) ve istişare yani danışma, ortak fikre varma. Buraya kadar hep iyiyi - güzeli örnek vermeye çalıştım.
Aslına bakılırsa bu iki kelime / kavram olarak Müslüman Türk’ün hatta İslam aleminin hafızasına çok uzak terimlerdir. Belki biraz fazlaca attım ama uygulamalara bakılırsa bu yerli yerindedir. ‘İki arada bir derede’ kalan halkımız neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermede zorlanmaktadır. Zira ‘güç ve ‘rantı’ ele geçiren zümrenin adaleti yoksa kim onu durdurabilir? Gerçi Bayburt bunun güzel bir örneğini verdi ve dedi ki ‘ kardeşim ben siyasetten / politikadan anlamam!.., ben kentimi, insanımı ve yarınımı düşünerek hareket edeceğim. Belli bir insanın, belli bir zümrenin ya da belli odakların adamı değil adam gibi adam olmak istiyorum. Beni adam gibi görün ve ona göre muamele edin, dedi. Bunu da doğru yaptıklarına inananlardanım. Onun ya da bunun seçilmesi benim için çokta önemli değil çünkü Bayburt geleceğine sahip çıktı vesselam.
İktidarı ele geçirmek için her yolu meşru gören (Makyavelist) düşünce tarzını elinin tersiyle itmiş oldu. Ancak bundan sonra yapılacak iş aslında en önemlisi: ‘Türk gibi başladığını Alman gibi bitirmektir’. Yani aklı selim ve sağduyuyla hareket ederek siyasetin! değil doğru olanın hakim olduğu, hak edenin hakkı teslim edildiği adalet, liyakat ve ehliyeti esas alarak gerekenleri yapmaktır. Aksi taktirde kazanımlar heba olur gider.
‘Bu kadar milletin hakkını alanlar
Onları kandırıp zevke dalanlar
Diplomayla olmaz hâkim olanlar
Suçsuzun başına çöktüm ise yuh’