Yalan; olmayanı olmuş, olanı olmamış gibi gösteren söz gerçeğe aykırı konuşmak. Eski Türkçede yalğan-yal- mak-yala-mak-suçlamak-itham etmek. Asılsız, uydurma, gerçek tarafı olmayan. Yalancı; yalan söylemeyi huy edinmiş kimse. Arapçada kezb, kizib, İngilizcede ise lie, falsehood gibi kelimelerdir. Kişiliğin kaybolması, şahsiyetin yozlaşmasıyla yalan beden üzerinde makamını koruyor, yalan.
Cahillerin cesur olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Hani İsmet İnönü'ye atfedilen "namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır" sözünde bile yalan ya saklı ya da anlam süslenmiştir. İnsanların bir çoğu yalanı gayet rahat söylüyor. Dünyada cenneti isteyenlerin söyleyemeyeceği yalan yoktur. Aslında benim yaptığım eşek pazarında deve aramaktır. Sorgulama ve eleştiri çağında yaşıyoruz. Ancak benim memleketim bunu sadece içinde yaşıyor, dile getirip söylemiyor ve hatta bunun gereğini yapmıyor. Zira yalancılar ve sahtekarlar namuslu ve dürüstlerden kat be kat fazla durumuna geldiler. Biz bu mevcut durumu bilgi, bilinç (şuur) ve tefekkür (derinlemesine anlamlı düşünme) ile ancak aşabiliriz. Ezbere dayanan, şekilci bir müslümanlık, haketmediğini kendinde hak gören bir anlayışla ancak bu kadar yol alabiliriz. Peyami Sefa'nın deyimi ile "herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler, ben herkesten fazla nefret ediyorum ve herkesten az yalan söylüyorum".
Ne yazık ki insanımız yalancı ve dalkavuklara bel bağlar duruma geldi. Yüzüne başka, arkadan başka fırıldak tipler geçer akçe haline geldi. Allah'a şükreden, kanaat sahibi, rızkı ancak ve ancak Allah'tan bekleyen, kula kulluk etmeyen insanımız maalesef azalır hale geldi. Ne kadar ekmek o kadar yalan. Yalanın tepe yapmış noktası da kibirdir. Ancak bu yalancı ve dalkavuklar kibri o kadar güzel kamufle eder ki siz içindeki tilkileri yüzlerinden göremezsiniz. Gerçeği konuşana dürüst, gerçek dışı konuşana yalancı denir. Yalancı söylediğinin yalan olduğunu bilir, hata eden ise sözünün doğru olduğunu zanneder. Bir kötülüğü önlemek için -başka çare yoksa- yalan söylemenin caiz olduğu durumlardan da söz edilir: "Aralarında geçimsizlik olan karı kocayı barıştırmak, savaş sırasında düşmanı şaşırtmak (esir kampında da olabilir) ve insanlar arasındaki husumeti önlemek. Yalan öyle geçer akçe haline geldi ki; yalandan kim ölmüş, söyle yalanı s... inananı, Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış gördün mü? Dil insanları diğer canlılardan ayıran özellik olması hesabıyla Allah'ın verdiği bu nimeti yerinde kullanmayanlar insanlık değerini kaybederler. "Bir yalancı ancak alçak ruhlu olduğu için yalan söyler," Muhammed Bin Kab El Kurazi diyor. Yalan, korkaklık ve bilgisizlikten doğar. Korkaklık ise ruhu alçaltır. Ebubekir Er Razi'ye göre yalanın asıl sebebi kibir duygusu ve yönetme tutkusudur. Yalancılığın sebepleri arasında menfaat temin etmek, zararı önlemek, söze tatlılık katmak, rakibe zarar vermek şeklinde sıralanabilir. En çirkin yalan ise dünya ve ahiret için hiçbir fayda sağlamayan yalandır. Mesela her namazda fatiha içerisinde "yalnızca sana kulluk ederiz" deriz ama aslında nefsine ve dünyaya kulluk ederiz. Namaz kılarken bile yalan söylüyorsak hangi işimiz düzgün gidecektir acaba? Arif Nihat Asya ne güzel söyler:
Kâr etmez dünyaya tedbir
Cahillerin cesur olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Hani İsmet İnönü'ye atfedilen "namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır" sözünde bile yalan ya saklı ya da anlam süslenmiştir. İnsanların bir çoğu yalanı gayet rahat söylüyor. Dünyada cenneti isteyenlerin söyleyemeyeceği yalan yoktur. Aslında benim yaptığım eşek pazarında deve aramaktır. Sorgulama ve eleştiri çağında yaşıyoruz. Ancak benim memleketim bunu sadece içinde yaşıyor, dile getirip söylemiyor ve hatta bunun gereğini yapmıyor. Zira yalancılar ve sahtekarlar namuslu ve dürüstlerden kat be kat fazla durumuna geldiler. Biz bu mevcut durumu bilgi, bilinç (şuur) ve tefekkür (derinlemesine anlamlı düşünme) ile ancak aşabiliriz. Ezbere dayanan, şekilci bir müslümanlık, haketmediğini kendinde hak gören bir anlayışla ancak bu kadar yol alabiliriz. Peyami Sefa'nın deyimi ile "herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler, ben herkesten fazla nefret ediyorum ve herkesten az yalan söylüyorum".
Ne yazık ki insanımız yalancı ve dalkavuklara bel bağlar duruma geldi. Yüzüne başka, arkadan başka fırıldak tipler geçer akçe haline geldi. Allah'a şükreden, kanaat sahibi, rızkı ancak ve ancak Allah'tan bekleyen, kula kulluk etmeyen insanımız maalesef azalır hale geldi. Ne kadar ekmek o kadar yalan. Yalanın tepe yapmış noktası da kibirdir. Ancak bu yalancı ve dalkavuklar kibri o kadar güzel kamufle eder ki siz içindeki tilkileri yüzlerinden göremezsiniz. Gerçeği konuşana dürüst, gerçek dışı konuşana yalancı denir. Yalancı söylediğinin yalan olduğunu bilir, hata eden ise sözünün doğru olduğunu zanneder. Bir kötülüğü önlemek için -başka çare yoksa- yalan söylemenin caiz olduğu durumlardan da söz edilir: "Aralarında geçimsizlik olan karı kocayı barıştırmak, savaş sırasında düşmanı şaşırtmak (esir kampında da olabilir) ve insanlar arasındaki husumeti önlemek. Yalan öyle geçer akçe haline geldi ki; yalandan kim ölmüş, söyle yalanı s... inananı, Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış gördün mü? Dil insanları diğer canlılardan ayıran özellik olması hesabıyla Allah'ın verdiği bu nimeti yerinde kullanmayanlar insanlık değerini kaybederler. "Bir yalancı ancak alçak ruhlu olduğu için yalan söyler," Muhammed Bin Kab El Kurazi diyor. Yalan, korkaklık ve bilgisizlikten doğar. Korkaklık ise ruhu alçaltır. Ebubekir Er Razi'ye göre yalanın asıl sebebi kibir duygusu ve yönetme tutkusudur. Yalancılığın sebepleri arasında menfaat temin etmek, zararı önlemek, söze tatlılık katmak, rakibe zarar vermek şeklinde sıralanabilir. En çirkin yalan ise dünya ve ahiret için hiçbir fayda sağlamayan yalandır. Mesela her namazda fatiha içerisinde "yalnızca sana kulluk ederiz" deriz ama aslında nefsine ve dünyaya kulluk ederiz. Namaz kılarken bile yalan söylüyorsak hangi işimiz düzgün gidecektir acaba? Arif Nihat Asya ne güzel söyler:
Kâr etmez dünyaya tedbir
Gel de bunu sen et tasvir
Yalan dolan, hile tezvir
Başlara kabalak oldu. (Kabalak, Osmanlı'da başa konan külah)
Hadi gözümüz aydın tüm gelmiş geçmiş Bayburtlu yöneticilere müjdeler olsun, yine en az nüfusa sahip iliz...!
Hadi gözümüz aydın tüm gelmiş geçmiş Bayburtlu yöneticilere müjdeler olsun, yine en az nüfusa sahip iliz...!