Bir kitaptan söz edeceğim ama söze aşağıya aldığım özdeyişlerle başlamak gerektiğini düşünüyorum: 

“İnsanın hayatı, insanın hayali…” Andre Gide

"Bir buğday gibi yaşayan, tarihin başaklarından biri olur." Thomas Jefferson

“Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert, yaşamı sert yaşamak gerek.” Tezer Özlü

Hamdi Şamilof’u duymuşluğunuz var mıdır? Sanmam. Oysa Hamdi Şamilof yukarıya aldığım özdeyişlerin adeta toplamı, simgesi olan bir insan.

Hayatı ve hayali sosyalizm, hayatını da bunu göre düzenlemiş. Cesurca, doyarak, insafsızca ve sert yaşamış hayatını. Ve bir buğday gibi, ekmek uğruna yaşamış, tarihin başaklarından biri olmuş.

Hamdi Şamilof, 1914’te Osmanlı ülkesinden, Osmanlı tebaası olarak ayrılıyor, Rusya’ya gidiyor namını duyduğu sosyalizmi öğrenmek, yaşamak, mücadelesini vermek amacıyla. Yazgı ona hem Çar Ordusunda hem de Kızılordu’da görev veriyor. Sonra Moskova KTUV’da (Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi) Nazım Hikmet, Şevket Süreyya, Va-Nu gibi isimlerle birlikte eğitim görüyor. Vee 1924’te ülkesine bir komünist olarak dönüyor.

Prof. Dr. Cengiz Yalçın, Hamdi Şamilof’un yaşamını “Komünist” adıyla romanlaştırmış, DS Yayınları da kitap olarak yayımlamış. Bu kitabı bana yeni kuşak Şamilof’lardan Mehmet Şamilof imzalayarak armağan etti. Oldukça sürükleyici bir kurgu ve akıcı bir biçemle kaleme alınmış bu yapıtı, ilgiyle ve yararlanarak okudum.

Trabzon’un Of İlçesinin Hayrat Nahiyesi Alana Sahod köyünden Hamdi Şamilof, Rusya Saratov’a doğru yola çıkar ve bu yol ona öyle bir yazgı hazırlar ki…

Şamilof, Batum’dan yükselen sıcaklığı duyumsar, Marx ve Lenin’in sesini duyar.

Lenin ve kültürel Marksizm… Şamilof bunu önemser.

“Ve on sekizinde en değersiz eşyamız canımızdır” diyen Nazım’la tanışma. Bu tanışma uzun yıllar sürecek. Sonunda Donanma Davasında birlikte yargılanıp birlikte mahkûm olmaya kadar gidecektir. Nazım 1951’de Türkiye’den kaçarken ona yardımcı olanlardan biri de Şamilof olacaktır. Kitapta bunların ayrıntısını bulacaksınız.

Şamilof’un Troçki ile de yolları kesişiyor, Troçki’nin tanımak istediği, önemsediği bir adam oluyor ama Şamilof onu hiç sevmiyor, sevemiyor, Troçki’nin “korku sistemi ayakta tutar” biçimindeki fikirleri onu düş kırıklığına uğratıyor. Dahası da var: Şamilof’a göre Troçki, seks düşkünü bir sapık ve herkesi düşman gören bir paranoyak.

Başka ilginç düşünce ve görüşleri de var Şamilof’un, işte onlardan biri: “Stalin gibi cahil bir Gürcü’den devrim beklemek hayaldir. Stalin yerine bir entelektüel başa geçseydi Rusya’daki komünizmden kimse benim gibi nefret etmezdi.”

Bu görüşlere, Türk Devrimi ve Atatürk’e büyük saygısına karşın, pek çok komünist gibi Şamilof da Sinop Cezaevini boylamaktan kurtulamıyor. O cezaevi ve daha sonra nakledildiği Kayseri cezaevi anıları da oldukça değerli ve önemli. 

Bu kitabı herkese salık veririm, okunmalı.

Kitabın arka kapağına Attila İlhan’ın dizeleri alınmış, onlarla bitireyim:

“ezeli dalgınlığımızın ışığıdır ney
keman yanlış anlaşılmasından tedirgin
utlar vahim sorular soruyor
öldü nazım, şamilof, sarı mustafa
yıkılmış strasnoy ploscat’ın saat kulesi
eski Bolşeviklerden kim kaldı”