“Ve mekeru ve mekerallah, vallahu hayrulmakirin”
Hep derim ya anlayana sivrisinek saz...
Yukarıdaki başlığın Türkçesini bu yüzden vermiyorum. Lütfen araştırın, bakın ne güzel neticeler elde edeceksiniz. Bazen “Bir musibet bin nasihattan evladır” denir ya işte bunun gibi bir şey. Senin neyine lazım “hamama giriyosun üstelik keşanı peştemal takıyorsun”, kardeşim ipek elbise sana göre değil! Zaten bir görüşe göre erkeğe ipek uygun düşmüyor... Eğer hatırlayananız varsa bilirler. 2. Dünya savaşını çıkaran Alman İmparatoru Adolf Hitler’in (aslında savaşı ve ortamı hazırlayan Yahudilerdir) propaganda bakanı vardı: Paul Joseph Goebbels. Tıpkısının aynısı da orada yaklaşık 10 küsür sene yaşadığım için çok iyi biliyorum: Saddam Hüseyin’in (Irak) propaganda bakanı Muhammed Es Sahaf da Goebbels gibiydi. Bütün tv, radyo ve gazeteleri kullanarak (o zaman sosyal medya yoktu) sabahtan akşama, akşamdan sabaha yalan haber üretirlerdi. Hatta bunu daha da ileri götürür, taraftarlarına aş, iş, makam vb. vaadeder herkese mavi boncuk dağıtırlardı. Bunlar asla hakikati ifade etmez, it os..ça yalan söylerlerdi.
Ne hikmetse 21. yüzyıl günümüzde de buna benzer dalkavuklar hiç bitmiyor. Yalanda uzmanlaşmış, çeneleri düşmüş, hak ve hakikatten bir haber, gece gündüz milletin aklıyla alay ediyorlar.
Siyaset yapmak benim pek hoşuma gitmez ama insan bazen bunu da yapması gerekiyor.
Aslında siyaset ilmi bir meseledir. Gerektiği gibi, gerektiği yer ve zamanda usulüne uygun yapılırsa kimsenin bir şey diyeceği olmaz ancak dalavere, dubara, Ali’nin külahı Veli’ye, Veli’nin külahı Ali’ye verilerek siyaset yapılmaz. Hani bir güldürü programında deniyor ya herkese “sana ellemeli telefon alacağım” gibi söylemediği yalan çevirmediği numaralar ve palavralar insanın kendi başını yiyor, aslında insan biraz da haddini bilecek. Yalanın da bir usulü var; İşe ispiyonculuk ve arkadan kuyu kazmakla başlarsan derler ya “ektiğini biçersin”. Yaşlı olabilirsin, genç olabilirsin ama bu demek değil ki her “naneyi” yiyeceksin ve milleti aptal, keriz yerine koyacaksın. Atalarımız ne güzel demiş “Her kuşun eti yenmez” diye. Ama üzülmemek gerekir, yalan, aldatma, kıvırma taa şeytanın varlığından beri var ama söyle yalanı elbette “fareli köyün kavalcısı” gibi hala peşine takılanlar her devirde mevcuttur. Lakin bence insan kendi bildiği işi yapmalı; tezgahtar tezgahtarlığını, kahveci kahveciliğini, sobacı sobacılığını ne bileyim peynirci peynirciliğini vs.
"Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor. Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!"
Hep derim ya anlayana sivrisinek saz...
Yukarıdaki başlığın Türkçesini bu yüzden vermiyorum. Lütfen araştırın, bakın ne güzel neticeler elde edeceksiniz. Bazen “Bir musibet bin nasihattan evladır” denir ya işte bunun gibi bir şey. Senin neyine lazım “hamama giriyosun üstelik keşanı peştemal takıyorsun”, kardeşim ipek elbise sana göre değil! Zaten bir görüşe göre erkeğe ipek uygun düşmüyor... Eğer hatırlayananız varsa bilirler. 2. Dünya savaşını çıkaran Alman İmparatoru Adolf Hitler’in (aslında savaşı ve ortamı hazırlayan Yahudilerdir) propaganda bakanı vardı: Paul Joseph Goebbels. Tıpkısının aynısı da orada yaklaşık 10 küsür sene yaşadığım için çok iyi biliyorum: Saddam Hüseyin’in (Irak) propaganda bakanı Muhammed Es Sahaf da Goebbels gibiydi. Bütün tv, radyo ve gazeteleri kullanarak (o zaman sosyal medya yoktu) sabahtan akşama, akşamdan sabaha yalan haber üretirlerdi. Hatta bunu daha da ileri götürür, taraftarlarına aş, iş, makam vb. vaadeder herkese mavi boncuk dağıtırlardı. Bunlar asla hakikati ifade etmez, it os..ça yalan söylerlerdi.
Ne hikmetse 21. yüzyıl günümüzde de buna benzer dalkavuklar hiç bitmiyor. Yalanda uzmanlaşmış, çeneleri düşmüş, hak ve hakikatten bir haber, gece gündüz milletin aklıyla alay ediyorlar.
Siyaset yapmak benim pek hoşuma gitmez ama insan bazen bunu da yapması gerekiyor.
Aslında siyaset ilmi bir meseledir. Gerektiği gibi, gerektiği yer ve zamanda usulüne uygun yapılırsa kimsenin bir şey diyeceği olmaz ancak dalavere, dubara, Ali’nin külahı Veli’ye, Veli’nin külahı Ali’ye verilerek siyaset yapılmaz. Hani bir güldürü programında deniyor ya herkese “sana ellemeli telefon alacağım” gibi söylemediği yalan çevirmediği numaralar ve palavralar insanın kendi başını yiyor, aslında insan biraz da haddini bilecek. Yalanın da bir usulü var; İşe ispiyonculuk ve arkadan kuyu kazmakla başlarsan derler ya “ektiğini biçersin”. Yaşlı olabilirsin, genç olabilirsin ama bu demek değil ki her “naneyi” yiyeceksin ve milleti aptal, keriz yerine koyacaksın. Atalarımız ne güzel demiş “Her kuşun eti yenmez” diye. Ama üzülmemek gerekir, yalan, aldatma, kıvırma taa şeytanın varlığından beri var ama söyle yalanı elbette “fareli köyün kavalcısı” gibi hala peşine takılanlar her devirde mevcuttur. Lakin bence insan kendi bildiği işi yapmalı; tezgahtar tezgahtarlığını, kahveci kahveciliğini, sobacı sobacılığını ne bileyim peynirci peynirciliğini vs.
"Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor. Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!"