Türkçe sözlükte çocuğun dünyaya gelmesine sebep olan, çocuk sahibi adam. Ata, Cet. Koruyucu durumda olan kimse. Bir işin kurulumunda olan usta. Bazı mutasavvıflara, tarikat şeyhleri ile halifelerine veya meczuplara verilen unvan. Sevgi, saygı, fedekarlık ve himaye gibi ahlaki vasıfları üstlenen müessesenin adı. Tevratta bazı peygamberler; Hz. Adem, Hz. İbrahim gibi "baba" diye söz edilir. Fakat Kur'an'da Hz. Muhammed için kendi öz çocuklarından başkasına (Ahzab süresi 40. ayet) baba olmadığı belirtilir.
Özellikle baba kelimesi Maveraünnehir (Türkistan Bölgesi) bölgesindeki Şeyh, Mürşit vb. kimselere verilen unvan, zamanla yayılarak Osmanlıya hatta Türkiye Cumhuriyetine kadar gelmiştir. Tabi ki hemen hemen herşey de olduğu gibi bir kavram olarak ele aldığımızda bu unvan da zamanla bozulmuş ve ortadan kalkmıştır. Denilebilir ki ne bozulmadı da o da bozulmasın. İş ehlinden çıktı, ehliyet ve liyakat masal oldu. Tecrübe zaten işe yaramayan kişiliksiz bir bilgi - görgü edinimi haline geldi. Maalesef kişisel hırs ve tamah herşeyin önüne geçti; kardeş kardeşi, oğul babayı, baba oğulu satar duruma geldi.
Selçuklular Döneminde bile tüccarlar devlet yetkililerine rüşvet vererek mevki ve makam elde ettiklerine göre varın siz bugünki hali anlayın. İbadet bile istismar ve aldatmaya dönük bir hal almışsa varın siz gerisini düşünün. Keza yöneticilik öyle bir pozisyon durumuna gelmiş ki benim adamım, benim babam, benim akrabam, benim oğlum diyerek zillet ötesi zulüm haline gelmiş. Rahmetli Mehmet Akif diyor ki :
Özellikle baba kelimesi Maveraünnehir (Türkistan Bölgesi) bölgesindeki Şeyh, Mürşit vb. kimselere verilen unvan, zamanla yayılarak Osmanlıya hatta Türkiye Cumhuriyetine kadar gelmiştir. Tabi ki hemen hemen herşey de olduğu gibi bir kavram olarak ele aldığımızda bu unvan da zamanla bozulmuş ve ortadan kalkmıştır. Denilebilir ki ne bozulmadı da o da bozulmasın. İş ehlinden çıktı, ehliyet ve liyakat masal oldu. Tecrübe zaten işe yaramayan kişiliksiz bir bilgi - görgü edinimi haline geldi. Maalesef kişisel hırs ve tamah herşeyin önüne geçti; kardeş kardeşi, oğul babayı, baba oğulu satar duruma geldi.
Selçuklular Döneminde bile tüccarlar devlet yetkililerine rüşvet vererek mevki ve makam elde ettiklerine göre varın siz bugünki hali anlayın. İbadet bile istismar ve aldatmaya dönük bir hal almışsa varın siz gerisini düşünün. Keza yöneticilik öyle bir pozisyon durumuna gelmiş ki benim adamım, benim babam, benim akrabam, benim oğlum diyerek zillet ötesi zulüm haline gelmiş. Rahmetli Mehmet Akif diyor ki :
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Erich Fromm buna benzer birşeyler eklemiş: bir zamanlar batıl bir düşüncenin körü körüne savunucusu olan Fromm bazı gerçekleri görünce birden u dönüşü yapar ve "maddeyi ve eşyayı kullanarak dünyada adeta cenneti meydana getirmeye çalışan insanın ihtirası, sonunda onu ürettiklerinin kulu ve kölesi haline getirir".
Bir de kavramları kullanırken insanlar kendi nefis ve arzularını istediği şekilde yorumlamaya başlarlar. Yazılarımda ben kimseyi hedef alarak, karalayarak, kötüleyerek zemmetmemeye çalışıyorum. Sadece bugün ki hali resmetmeye, bir nebze akıllara soru işareti koymaya çalışıyorum. Burada ne tarafgirlik, ne adam kayırma ne de kendi nefsime birşeyler istemeye çalışmıyorum. Hatırlayın taa yazılarımın başında dedim: Anlayana sivrisinek saz... diye.
Vakti zamanın birinde bir ülkede halk ayaklanmış (hikaye bu ya) hak adalet istemiş, zira kendilerine göre düzen bozulmuş ve isyan etmişler. Kral ya da padişah her neyse durumun vahametini anlayınca halkı toplamış ve benden kurtulmak istiyorsanız çok kolay sizden bir isteğim var demiş. Şu yerdeki kapalı havuz boş, her biriniz geceleyin getirin bir kova saf süt dökün ama birbirinize görünmeyin, dolunca bana haber verin tam süt ile dolduğu zaman istifa edeceğim demiş. Vatandaş da çok akıllı ve uyanık ya herkes kimseye görünmeden bir kova süt (su) kapalı havuza dökmüş. Sabahleyin kral halkı çağırmış ve havuzun kapağını açmış. Bir de ne görsün havuz süt yerine berrak su ile dolu. Kral dönüp halka demiş ki "ben ne isem sizde o sunuz". Kıssadan hisse, alana...
Aşık Reyhani fakir bir baba için şöyle diyor:
Bir Abdullah vardı öldü dediler
Ne ey oldu gardaş öldün kurtuldun
Kefenin komşular aldı dediler
Ne ey oldu gardaş öldün kurtuldun.
Erich Fromm buna benzer birşeyler eklemiş: bir zamanlar batıl bir düşüncenin körü körüne savunucusu olan Fromm bazı gerçekleri görünce birden u dönüşü yapar ve "maddeyi ve eşyayı kullanarak dünyada adeta cenneti meydana getirmeye çalışan insanın ihtirası, sonunda onu ürettiklerinin kulu ve kölesi haline getirir".
Bir de kavramları kullanırken insanlar kendi nefis ve arzularını istediği şekilde yorumlamaya başlarlar. Yazılarımda ben kimseyi hedef alarak, karalayarak, kötüleyerek zemmetmemeye çalışıyorum. Sadece bugün ki hali resmetmeye, bir nebze akıllara soru işareti koymaya çalışıyorum. Burada ne tarafgirlik, ne adam kayırma ne de kendi nefsime birşeyler istemeye çalışmıyorum. Hatırlayın taa yazılarımın başında dedim: Anlayana sivrisinek saz... diye.
Vakti zamanın birinde bir ülkede halk ayaklanmış (hikaye bu ya) hak adalet istemiş, zira kendilerine göre düzen bozulmuş ve isyan etmişler. Kral ya da padişah her neyse durumun vahametini anlayınca halkı toplamış ve benden kurtulmak istiyorsanız çok kolay sizden bir isteğim var demiş. Şu yerdeki kapalı havuz boş, her biriniz geceleyin getirin bir kova saf süt dökün ama birbirinize görünmeyin, dolunca bana haber verin tam süt ile dolduğu zaman istifa edeceğim demiş. Vatandaş da çok akıllı ve uyanık ya herkes kimseye görünmeden bir kova süt (su) kapalı havuza dökmüş. Sabahleyin kral halkı çağırmış ve havuzun kapağını açmış. Bir de ne görsün havuz süt yerine berrak su ile dolu. Kral dönüp halka demiş ki "ben ne isem sizde o sunuz". Kıssadan hisse, alana...
Aşık Reyhani fakir bir baba için şöyle diyor:
Bir Abdullah vardı öldü dediler
Ne ey oldu gardaş öldün kurtuldun
Kefenin komşular aldı dediler
Ne ey oldu gardaş öldün kurtuldun.