Nepos-yeğen anlamına gelir. Nepotizm ise nepos kelimesi köken itibari ile Lâtince-İtalyanca kökene sahiptir. Akrabadan gelen torpil-akraba kayırması. Birinci derecede yakınlara ve akrabalara ayrıcalıklı davranma, onları işe almada öncelik göstermek. Ayrımcılık veya adam kayırmacılık. İş yerinde verimliliği düşerecek bir akraba ve adam kayırma zihniyetidir. Halbuki işe alımlarda ve terfilerde de önemli olan adaleti ve hakkaniyeti barındırma, objektif politikaları izlemektir. Nepotizm işyerlerinin düzenini bozmakta ve iş verimliliğini olumsuz yönde etkilemektedir, liyakat esası gözetilmez. Kurumun ve kamunun hizmetinin sağlıklı bir şekilde devamlılığını sağlayacak gerekli bilgi ve beceri deneyimine sahip, alanında tecrübeli kişilere verilmez. Çalışanların işe alınmasında ve mevcut pozisyonlarında terfi etmelerinde akraba olması yeterlidir. Köy, kasaba, ilçe gibi yerleşim alanlarında akraba yakınlığı daha sık karşılaşılmaktadır. Bu durum bizde çok daha vahim durumdadır. Dünya üzerinde adalete dayanmayan Nepotizm hastalığı maalesef Asya ve Afrika ülkelerinde başı çekmekte, İngiltere 'de ise seçkin aile bireylerine öncelik verilmektedir. Burada bir parantez açarak şunu da ifade etmem gerekir ki tıpkı Osmanlı'da Enderun'da verilen eğitimle-özellikle devşirme sistemi ile-yönetici sınıfın İngiltire'de biraz değişik versiyonu uygulanmaktadır. Şöyle ki en iyi okullarda birinci derecede mezun, sağlıklı ve asil aile çocuklarına öncelik verilmektedir. Bu durum ABD'de KENNEDY'ler, BUSH'lar, ROOSVELET'ler, YUNANİSTAN'da PAPANDREU'lar, PAKİSTAN'da BUTTOLAR, HİNDİSTAN'da GANDİLER bunun birer örnekleridir.

- Dayı bana bir iş ayarlasana
- Hallederiz yeğenim

Gibi söylemler maalesef toplumumuzda geçerli hale gelmiştir. Kâğıthane'de bir özel liseye bir zamanlar bir fizik öğretmeni alınma durumu söz konusu olmuş. Lise müdürü her başvuran öğretmene; mezuniyetini, derecesini, takip ettiği fizik ile ilgili yayınları, yabancı dil seviyesi gibi sorular sormuş. Hemen devreye okulun mütevelli heyeti girerek; benim oğlum fizik öğretmeni ve imam hatip mezunu, bir başkası benim oğlum hafız ve fizik öğretmeni, bir başkası da benim oğlum medrese tahsilli ve fizik öğretmeni vs. demiş. Okul müdürü önüne geçemeyeceğini anlayınca ben demiş okula fizik öğretmeni alacağım; hafız, imam ya da molla almıyorum ki. Bu durum insanları 14. üncü yüzyıl filozofu BURİDAN'ın merkep hikayesini akla getiriyor. Eşeği ölecek kadar aç bırakmış sonunda aralarına bir mesafe koyarak eşeği ortaya koyup iki yanına bir tutam ot koyar, eşek onu mu, bunu mu yiyeyim derken canı çıkıyor. Bu psikoloji de iki halin çatışmasıdır.

Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde;

Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın
Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatin!
Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut
Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!...


Vaaz eder gibi bir makama gelip, köylüsünü, meslektaşını ya da yakınını hiçte hak etmediği makamlara getirmek istemek tamda nepotizmin tipik bir örneğidir. Kardeşim eğer vaaz edeceksen git camiye imam ol. Sanatkar isen sanatını en iyi şekilde icra et. Sen benim değerli kardeşim güzel Kuran okuyacaksan camide, evinde, köyünde her nerede istersen orada oku. Yani demem o ki herkes kendi mesleğini icra etsin. Siz hiçbir doktorun yakını çiftçi kardeşini hastaneye doktor olarak aldığını duydunuz mu? Hiçbir diş doktorunun yakınını, hemşehrisini, memleketlisini diş doktoru olarak (kendisi öğretmen diyelim) hastaneye aldığını duyan var mı? Bir makama gelmek demek ben herşeyi yaparım demek anlamına gelmez. Sanki Avrupalının kafası gibi Avrupalı, keşfedilen değil keşfeden, yönetilen değil yöneten durumda olmak gibi bir düşünce yapısına sahibiz. Ruhları köhnemiş, yöresel kültür ile tatmin olmuş, medeniyet değerleri yeryüzünün tamamına yayıldığını zanneden bu kafayla nereye varabiliriz? Hani kendini bilmez der ya "sen benim kim olduğumu biliyor musun?"