Anne karnından dünyaya gelen bir bebek için hiç kuşkusuz en ideal besleyici gıda anne sütüdür. Bu yüzden anne sütü deyip geçmemeli. Çünkü hiçbir gıda ana sütü kadar ak ve pak olamaz. Yine hiçbir gıda anne sütünün yerini tutmaz da. Nitekim anne sütü içerisinde kendine has gıda çeşitliliğinin varlığı artık bir sır değil. Dahası anne sütü çocuğun kemik yapısını güçlendirmesinden tutunda tüm fiziki yapısını tamamlaması ve bağışıklık sistemini zindelik kazandırmasına kadar daha birçok bilemediğimiz koruyucu sağlık özellikler katmaktadır.
Evet, anne sütü bu denli faydalı olmasına faydalı ama bu demek değildir ki, bir anne çocuğuna süt emzirmek zorundadır. Ortada herhangi bir mecburiyet olmadıkça süt emzirme noktasında anneye baskı yapılamaz. Zira bir anne süt emzirmekle bitap ve dermansız düşebiliyor. Aslında bir anne çocuğunu emzirse istese de bu emzirme hukuken bir emzirme değil, ahlaken bir emzirmedir. Oldu ya bir çocuk anne sütü haricinde başka kadınların sütünü emmez, süt emzirecek başka kadın bulunamaz ya da sütanne ücretine güç yetirememek gibi durumlar söz konusu oldu, elbette ki böyle hallerde anne çocuğunu hukuken emzirmeye mecburdur. Ve hukuken süt ücreti verilmez de. Ancak burada göz önünde bulundurulması gereken husus çocuğun annesine iki seneden fazla emzirme noktasında şart koşulmamasıdır, aksi takdirde ahlaki olmaz. Kaldı ki Kuran’ı Kerimde süt emzirme müddeti en fazla iki sene olarak belirlenmiştir. İşte Kur’anda geçen ayetten hareketle emzirme süresi çocuk dünyaya geldikten sonra İmam-ı Azam’a göre otuz ay, İmameyn'e göre iki kameri sene olarak yorumlanmıştır. Anlaşılan o ki, bir kadın zor durumda kalmadıkça çocuğunu emzirmeyebiliyor. Bu yüzden kocaya düşen en mühim vazife hanımının talebi doğrultusunda öncelikle bir sütanne tutmasıdır, olmadı çocuk üzerine mal mülk varsa süt ücretini bu maldan karşılamalı, aksi halde bu ücreti kendisi karşılamak durumdadır. Şayet çocuğun annesiyle babası arasında boşanma davası veya ayrılma durumu söz konusuysa ister istemez anne emzirme ücretine hak kazanıp, bu ücret iki sene üzerinden ödenir. Fakat baba daha önceden çocuğu için ücretsiz veya daha az bir ücretle sütanne tutmuşsa, ücret ödenmez.
Peki, bir çocuk kendi öz annesinin dışında herhangi bir kadının sütünü emdiğinde o kadının nesliyle yakınlık hâsıl olur mu? Elbette böyle bir çocuk iki yaşına kadar aynı kadının iki yaşından küçük çocuğunun içtiği sütten içtiğinde sütkardeşliği vuku bulur. Ve sütünü emdiği kadın da hürmete layık sütannesi olur. Fakat emen çocuğun kardeşleri bu hısımlık bağın dışında kalır. Bu nedenle denilir ki: “Emenin emzirene nefsi haram, emzirenin emene nesli haramdır.” Madem süt emmekle sütlük bağı oluşmakta, o halde sütanne seçiminde hassas olmakta fayda var. İşte bu hassasiyet içerisinde süte muhtaç çocuğun Allah’a şirk koşan, gayrimüslim, ahlaksız, aptal, cüzamlı kadından süt emzirilmesi mekruhtur. Nasıl mekruh olmasın ki, bir kere süt emmekle bir takım kötü huy ve mizaçların çocuğa geçtiği bilinen bir gerçek. Dolayısıyla sütanne seçiminde iyi huy ve karakterde Saliha kadınların sütü tercih edilir.
Bir kadın düşünün ki; bir başkasının çocuğun6u emzirmiş bulunsun, şayet emzirdiği süt çocuğun midesine inmişse biliniz ki bu noktadan sonra emziren kadın sütanne hüviyetine bürünürken, süt emen de emzirenin süt çocuğu hüviyeti kazanır. Öyle ki, bu süt akrabalığı hali (rezâ’) nikâha engel durum teşkil eder de. Ancak bir kadının sütü çocuğa peynir, yoğurt veya ayran mamulü olarak yapılıp verilmişse bununla rezâ’ hükmü vuku bulmaz. Yok, eğer emziren kadının sütü su, ilaç veya hayvan sütüne katılmış olsa yoğunluğu fazla olana itibar edilir. Yani, suya göre daha yoğun, ya da eşit olduğunda rezâ’ (süt akrabalığı) sabit olur. Fakat yemek ile karıştırılıp pişirilmiş olarak verilse bununla rezâ’ hükmü gerçekleşmez. Hakeza 3-5 yaşlarına gelmiş bir çocuk öz annesi dışında başka bir kadından süt emse, ya da bir erkek kendi hanımının sütünü içse hürmeti rezâ’ sabit olmaz.
Öyle anlaşılıyor ki; rezâ’nın (süt emme-süt akrabalığı) hükmü tıpkı neseb bağı hükmü gibidir. Dolayısıyla bu hükümden hareketle bir çocuk için süt hısımlığı hâsıl olduğundan kıyılan nikâhta haram olur. Belli ki süt emzirenle süt emen arasında ruhsal ve gönül bağı doğrudan kurulmuş oluyor ki, emzirenin çocuklarıyla nikâh ebedi haram olabiliyor. Madem öyle, sakın ola ki dudak büküp ‘süt içmekle yakınlık mı olurmuş’ demeyiniz. Hiç kuşkusuz hükmü veren yüce Allah’tır, asla hikmetinden sual olunmaz, bize sadece hüküm neyse onu yapmak düşer. Evet, ilahi hükmün gereği, süt emmekle akrabalık ve evlilik haramlığı doğar hükmünü zihnimize kazımamız gerekir. Çünkü artık arada sütkardeşliği bağı oluşmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu hısımlık bağından emen çocuğun emzirilmeyen kardeşleri istisnadır. Dolayısıyla süt emen çocuğun kardeşleri sütannesinin neslinden birileriyle evlenebilirler.
Hele bir insan süt akrabası olmaya dursun, mesela bakıyorsun bir kimse sütoğlunun boşadığı hanımıyla evlenemediği gibi, bir kadında sütkızının kocasıyla evlenemez hale düşebiliyor. Niye derseniz, sebebi gayet açık, artık oluşan bu sütlük sebebiyle bir tür kayın peder ve kayın validesi sayılırlar. Her ne kadar hiçbir hukuki sistem sütlüğü tanımasa da, bizi İslam’ın fıkhı hükmü bağlar. Onlar tanımaya dursunlar, Belli ki, sütlükle insan DNA’sına genetik bir yakınlık işlenmekte. Allahüâlem DNA’ya böyle bir kodlanmayla süt emen çocuk bir anda sütana, sütbaba, süt dede, sütnine, süt amca, süt hala gibi hısımlıklar edinmekte. Böylece bu çocuğun gerek sütanası ve sütbabası olsun gerek bunların anneleri babaları kardeşleri çocukları olsun, gerekse her nesilden torunları olsun fark etmez, bunların hepsiyle nikâhı ebedi haram olduğu gibi süt emen çocuğun çocukları da sütannesi ve sütbabasıyla nikâhlanamaz. Hatta süt hısımlığı hâsıl olan çocuğun hanımı veya kocası da buna dâhil olup, çocuğun sütbaba veya sütannesiyle nikâh kıyamaz. Tıpkı boşama şaka götürmediği gibi bir başkasının sütünü emmeye kalkışmakta şaka götürmez. Nitekim fıkıh kaynaklarına baktığımızda; bir kadın, daha henüz çocuk yaşta kumasını emzirse, ikisi de o kocaya haram olur. Çünkü emzirmekle kocasına kayın valide olmuş gibi olur. Yine bir kimse kendi kızı veya kız kardeşinin süt verdiği çocukla da evlenemez.
Malum, süt hısımlığı bağı konusunda en az iki erkek, ya da bir erkek ve iki kadının şahitliği kâfidir. Bu yüzden nikâh kıymış çiftlerin şahitlikle süt bağı ispatlandığında ayrılmaları lazım gelir. Hatta aralarında cinsel ilişki olmuşsa emsal mehir verilir. İlişki olmamışsa mihr gerekmez. Şayet fiili ilişkiye girilmişse bu kadının kızıyla da nikâh kıyılmaz.
Hanefilere göre helal daire içerisinde gerçekleşen ilişkiye nikâh dendiği gibi, haram ilişkiye de bir tür nikâh denmiştir. Bir anlamda her iki durumda da hısım haramlılığı sabit olur. Aralarında ki farkı belirleyen tek ince ayırım haram ilişkiyle sabit olan hısımlığın gayri meşru hısımlık olmasıdır. Sonuçta nesep bakımdan haram olan kadınlar, emzirme bakımdan da haram olmakta. Hiç kuşkusuz meşru nikâhın doğurduğu hısımlık, eşler için bulunmaz kayda değer büyük bir nimetken, gayri meşru ilişki tam aksine kerih addedilir. Ama her şeye rağmen yine de gayri meşru veya zina yoluyla hısımlık mahremiyeti (nikâh düşmeyen evlenilmesi haram olan akraba) oluşabiliyor. İlginçtir şehvetle dokunma, öpme, kucaklama ve cinsel organına şehvetle bakmakla da hısımlık hâsıl olmakta. Ancak şu var ki; şehvet dokunmayla oluşacak hısımlık mahremiyeti sıcaklığın hissedilmesi şartını gerektirdiği gibi sıcaklığı hissedecek arada herhangi bir engelin bulunmaması lazım gelir.
Anlaşılan o ki; bir kadınla bir erkek arasında ister meşru yoldan ister gayri meşru yoldan hısımlık oluşsun, her iki durumda da mahremiyet oluştuğunda nesepçe evlenemeyenler diğer hısımlıklarda da evlenemez. Hele gayrimeşru yoldan hısımlık mahremiyeti sabit olduğunda o erkeğin kadını derhal evi terk etmesi lazım gelir. Aksi halde hâkim onları ayırarak mesele halledilmiş olur. Ki, kimin kimlerle evleneceği hususlar nass’la sabittir. Hakeza birbirlerine mahrem olan iki kadının tek nikâh altında tutulamayacakları hususu da öyledir. Zira bir kadın kız kardeşi, halası gibi mahremlerinin kocasıyla evlilik yapmaya hazırlıklarını gördüğü zaman ister istemez kalp kırıklığı yaşayabiliyor.
Aralarında hısımlık bulunan kimseler arasında nikâh haramlılığın vuku bulmasının hikmet yönü, hem çocukların anne babalarına karşı hürmetin devamlılığını sağlamak, hem de anne babanın çocuklarına olan fıtri şefkatine herhangi bir halel gelmemesi içindir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında meşru nikâhla oluşan mahremiyetin hürmeti bir bambaşkadır, ama gayrimeşru ilişkiyle oluşan hısımlık böyle değildir, asla meşru nikâhla kıyas edilmez bile. Peki ya süt hısımlığı? Malum, emzirme yoluyla akrabalık her ne kadar meşru addedilse de böyle bir hısımlık gerçekleştiğinde nesep bağı akrabalıkta olduğu gibi nafaka velayeti, mal mülk gibi miras hükümler geçerlilik kazanmaz. Çünkü biri nesep bağı, diğeri süt bağıdır, her ikisi aynı şeyler değildir. Bu yüzden bir çocuk için hürmette kusur eylememe noktasında öz anne sütanneden önde gelir. Nitekim bir kimse sütannesiyle ve sütbabasıyla nesep bağı olmadığı içindir onlara zekât verebiliyor.
Çocuğun bakım öncelik hakkı kadına, sonra erkeğe aittir. Zira anne yüreği babaya göre daha baskın haldedir. Çocuğun bakıcı seçme hakkı yoktur, bakım hakkı ebeveynlerden hukuken kimin üzerine verilmişse onun yanında kalır. Bir başka ifadeyle, bakıcı kadın her halükarda çocuğun yakınlık sahibi ve mahremi olmalıdır. Çocuğun bakacak mahremi yoksa hâkim güvenilir bir kadının yanına verilmesini sağlar. Bir kere güvenilir derken her şeyden önce bakıcı kadın Müslüman veya zimmî olmalıdır. Fakat zimmî olan bakıcısının yanında aklı kesinceye kadar bırakılması lazım gelir. Bu süre yedi yaş ile sınırlandırılmıştır. Erkek çocuk kendi ihtiyaçlarını görebilecek (yiyip- içebilecek, gusül alabilecek vs. duruma geldiğinde) düzeye geldiğinde velisine iade edilir. Bu süre fetva verilen görüş gereği yedi senedir. Kız çocuğu ise annesi veya ninesinin yanında ergen olana kadar bırakılır. Ergenliğin başlangıç yaşı dokuzdur, on bir yaş ise şüphe götürmez yaştır. Kız çocukları bakıcılarından alındıkları tarihten itibaren ergen oluncaya kadar baba, dede, kardeş vs. velayete hak yakınlarının yanında bulunmaya mecburdur. Dahası kocaya varıncaya kadar yanlarında kalmak zorundadır.
Tabii gerek süt hısımlığı gerekse çocuğun bakımı ile ilgili meseleler bununla sınırlı değil, dahası var elbet, fıkıh kaynaklarından kendi üslubumla ancak bu kadarını çıkarabildim. Sürçü lisan olduysa affola.
Vesselam.