Şehirlerin öyküleri, anıları, bu öykü ve anıları olağandışı ve unutulmaz kılan kahramanları, sıra dışı, özel insanları vardır. Şehirler bunlarla kimlik, kişilik, özgünlük ve özellik kazanırlar, övünürler, örneklik sergilerler. O şehirli bunlarla olunur. Bir söz, bir anekdot, bir fıkra, bir şiir, bir türkü, bir atasözü, o şehri sizden yapar, sizi o şehirli. Bir tarihi eser, bir dağ, bir akarsu, bir göl, bir anıt ağaç, bir sokak ya da cadde ve bunlara değgin söylenceler, sizinler özdeşleşir, sözünüze öz katar, izinize çekicilik.
Dahası da var; şehirler ürettikleri markalarla, ürünlerle, değerlerle de öne çıkar, onlarla tanınır, bilinirler. Ülke ve dünya çapımda yetiştirdikleriyle yaşarlar, harabe haline gelmiş olsalar bile.
Ve yazgıdırlar şehirler, size yazgı oldukları kadar, yazgıları da sizin tarafınızdan oluşturulurlar.
Şehirleri herkes anlatır ama yazarlar o şehre bellek verirler, anılarını geleceğe taşırlar.
İşte bu son tümcedeki “taşıma” işini, kendi şehri bağlamında, hakkıyla yapan bir emekli gazetecidir yarım yüzyıl önce Erzurum’da tanış olduğum Kadir Sabuncuoğlu. 41 yıllık gazetecilik ve habercilik yolculuğunu noktaladıktan sonra yaşadıklarını, tanıdıklarını, tanıklıklarını yazmaya başladı. İlk kitabı geçen yıl çıktı, adı: “Bir Ömür Bin Haber”di. O kitapta haberler ve haberlere takılı anılar anlatılıyordu. Sabuncuoğlu şimdi ikinci kitabını yayımladı. Bu kitabında da, şehrinde tanıdığı ünlüleri anlatıyor.
Kimler yok ki… Ve onların çoğunu ben de tanıyorum, özelliklerini biliyorum, onlara değgin Kadir Dostumun anlattıklarına zaman zaman kahkahalarla güldüm.
Sözgelimi Naim Hoca’nın, DP döneminin ünlü siyasetçisi ve bakanı, Erzurumlu Prof.Dr. Rıfkı Salim Burçak’ın cenaze namazını Ankara’da Kocatepe Camisi önünde kıldırıyor. Süleyman Demirel de orada, Demirel’in bakanlarından Erzurumlu Ekrem Ceyhun da… Naim Hoca, cenazenin kime ait olduğunu unutuyor, “Ey cemaat Ekrem Ceyhun kardeşimizden razı mısınız, ahirete taalluk eden haklarınızı helal ediyor musunuz” diyor, Demirel kıs kıs gülüyor, Ekrem Ceyhun dik dik bakıyor, Naim Hoca devam ediyor: “Ekrem Ceyhun’un ruhuna el fatiha…”
Dahası da var; şehirler ürettikleri markalarla, ürünlerle, değerlerle de öne çıkar, onlarla tanınır, bilinirler. Ülke ve dünya çapımda yetiştirdikleriyle yaşarlar, harabe haline gelmiş olsalar bile.
Ve yazgıdırlar şehirler, size yazgı oldukları kadar, yazgıları da sizin tarafınızdan oluşturulurlar.
Şehirleri herkes anlatır ama yazarlar o şehre bellek verirler, anılarını geleceğe taşırlar.
İşte bu son tümcedeki “taşıma” işini, kendi şehri bağlamında, hakkıyla yapan bir emekli gazetecidir yarım yüzyıl önce Erzurum’da tanış olduğum Kadir Sabuncuoğlu. 41 yıllık gazetecilik ve habercilik yolculuğunu noktaladıktan sonra yaşadıklarını, tanıdıklarını, tanıklıklarını yazmaya başladı. İlk kitabı geçen yıl çıktı, adı: “Bir Ömür Bin Haber”di. O kitapta haberler ve haberlere takılı anılar anlatılıyordu. Sabuncuoğlu şimdi ikinci kitabını yayımladı. Bu kitabında da, şehrinde tanıdığı ünlüleri anlatıyor.
Kimler yok ki… Ve onların çoğunu ben de tanıyorum, özelliklerini biliyorum, onlara değgin Kadir Dostumun anlattıklarına zaman zaman kahkahalarla güldüm.
Sözgelimi Naim Hoca’nın, DP döneminin ünlü siyasetçisi ve bakanı, Erzurumlu Prof.Dr. Rıfkı Salim Burçak’ın cenaze namazını Ankara’da Kocatepe Camisi önünde kıldırıyor. Süleyman Demirel de orada, Demirel’in bakanlarından Erzurumlu Ekrem Ceyhun da… Naim Hoca, cenazenin kime ait olduğunu unutuyor, “Ey cemaat Ekrem Ceyhun kardeşimizden razı mısınız, ahirete taalluk eden haklarınızı helal ediyor musunuz” diyor, Demirel kıs kıs gülüyor, Ekrem Ceyhun dik dik bakıyor, Naim Hoca devam ediyor: “Ekrem Ceyhun’un ruhuna el fatiha…”
Ekrem Ceyhun bu duruma çok sinirleniyor, Naim Hoca çok üzülüyor, ama sonra iş tatlıya bağlanıyor.
Daha nice nice anılar… Av. Faruk Terzioğlu sözgelimi, dünyanın en ilginç insanlarından biridir bana göre. Ona ilişkin anılar son derece ilginç, zekâ ve nükte dolu… Birini anlatayım, Tekman ilçesinden bir müvekkilinin karısı yün çorap yolluyor Terzioğlu’na, ama tekini yolluyor, öbür teki, kocası tahliye olunca geliyor.
Ve Sabuncuoğlu’nun ilçesinden Hasankale’den o çok bilinen öykünün kahramanları Behile Hatunoğlu ile Sabih Pasin. Behile Hatunoğlu’nun kocası Mehmet Hatunoğlu benim anne tarafımdan akrabam, onları Sarıkamış’taki akrabalarımız Selçuk Tuncel dayımıza konuk geldikleri zaman tanımış, Behile Hanım’ın anlattıklarına o gün kahkahalarla gülmüştüm. Sabih Pasin’se bir ara Ziraat Bankası’nda çalıştığı için babamla mesai arkadaşlığı yapmıştı, sonra ayrılıp ticarete atıldı. Gelelim o olaya: Hasankale’nin kurtuluş bayramı, Sabih Amca da o zaman Erzurum Lisesinde öğrenci, okumuş adamdır, bu iyi nutuk verir, diyerek onu çıkarıyorlar kürsüye, o da anlatıyor kurtuluşu gününü:
“İç Gala’dan yendiler, Tayalar’dan geldiler…”
En önde bizim Behile Teyze… “Ola sus sus, sen o zaman ne arirdin, bi de görmüş gibi annadirsan?..” diyor. Sabih Amca’nın bütün konsantrasyonu bozuluyor, çok sinirleniyor ve şöyle tepki veriyor:
“Poh yeme Behile, bu bir nutuktur, ne diyersem diyerem…”
Evet o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.
Sabuncuoğlu Dostum, Erzurum’un her değerine, her değerli insanına yer vermiş, onları şehrinin belleğine kaydetmiş.
Ama şehirler vefasızdırlar da ha! Sözgelimi sanatçı İbrahim Erkal deli olur Erzurum’a ama Erzurum’dan aynı sevgiyi ve karşılığı görmez ve sonunda: “Erzurum uzak şehir/Sevene tuzak şehir” der. Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’den sonra en çok Diyanet İşleri Başkanlığı görevinde kalan Mehmet Nuri Yılmaz’a da aynı vefasızlık yapılır. Mehmet Nuri Yılmaz’ı ben de iyi tanırım, hem de teey “Cambazın Oğlu Nuri Hoca” olarak imamlık-vaizlik yaptığı yıllardan. Kayınbiraderi Cemalettin Durmaz Hoca da en iyi dostlarımdan biridir. Mehmet Nuri Yılmaz, başkanlığı sırasında Erzurum Dadaşkent semtine 8 derslik, zengin bir kütüphane, konferans ve spor salonundan oluşan bir merkez kuruyor. Eğitim Merkezinde beşer katlı, beş blok halinde 110 personel için lojman yaptırıyor. Aziziye Belediye Meclisi kararı ile buraya Mehmet Nuri Yılmaz adı veriliyor. Ancak devir değişiyor ve M. Nuri Yılmaz adı Dinî Yüksek İhtisas Merkezi’nden siliniyor, 1960 yılında kısa bir süre Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Ömer Nasuhi Bilmen’in adı veriliyor oraya.
Peki küsmüş mü Nuri Hoca? Hayır. O Dadaşkent’te bir ev yaptırmış kendisine, yazları gelip orada kalıyor, Erzurumlularla birlikte ibadet ve sohbet ediyormuş.
Evet öyle çok isim ve anı var ki, ben ortak tanıdıklarımızın adlarını yazayım: Necati Bölükbaşı, Nihat Kabanlı, Nazif Kuran, Hasankaleli Beydayı, Nusret Akın, Sadrettin Haşıloğlu, Zafer Kurnuç, Recep Almacı ve Hamza Babagil. Hamza Babagil’le ilgili bir anı var, buraya almıyorum ama onu tanıyan herkese haber veriyorum, mutlaka okusunlar.
Ama Teyyo Pehlivan’la ilgili bu kitapta yer alan bir anıyı, mutlaka anlatmalıyım. Türkan Şoray Erzurum’a film çevirmeye geliyor ve bir görüşte Teyyo’ya âşık oluyor. Sonrasını Teyyo şöyle anlatır: “Teyyo diyir başka bişe demir. Bir gün Türkan golumda bizim eve doğru gidirih. Esnaf işini gücünü bırakmış bizi gollir. Gavatlar ele süzürler ki, dersen heç gari görmemişler.”
Evet Dostum Sabuncuoğlu’nun kitabı Zafer Yayınları arasından çıkmış, tüm Erzurumlulara ve gazetecinin nasıl insan ve anı biriktirebileceğini, bunları zamanı gelince nasıl yazıya dökebileceğini merak eden (bence hepsi etmeli) gazetecilere salık veriyorum. Ve yürekten kutluyorum.
Daha nice nice anılar… Av. Faruk Terzioğlu sözgelimi, dünyanın en ilginç insanlarından biridir bana göre. Ona ilişkin anılar son derece ilginç, zekâ ve nükte dolu… Birini anlatayım, Tekman ilçesinden bir müvekkilinin karısı yün çorap yolluyor Terzioğlu’na, ama tekini yolluyor, öbür teki, kocası tahliye olunca geliyor.
Ve Sabuncuoğlu’nun ilçesinden Hasankale’den o çok bilinen öykünün kahramanları Behile Hatunoğlu ile Sabih Pasin. Behile Hatunoğlu’nun kocası Mehmet Hatunoğlu benim anne tarafımdan akrabam, onları Sarıkamış’taki akrabalarımız Selçuk Tuncel dayımıza konuk geldikleri zaman tanımış, Behile Hanım’ın anlattıklarına o gün kahkahalarla gülmüştüm. Sabih Pasin’se bir ara Ziraat Bankası’nda çalıştığı için babamla mesai arkadaşlığı yapmıştı, sonra ayrılıp ticarete atıldı. Gelelim o olaya: Hasankale’nin kurtuluş bayramı, Sabih Amca da o zaman Erzurum Lisesinde öğrenci, okumuş adamdır, bu iyi nutuk verir, diyerek onu çıkarıyorlar kürsüye, o da anlatıyor kurtuluşu gününü:
“İç Gala’dan yendiler, Tayalar’dan geldiler…”
En önde bizim Behile Teyze… “Ola sus sus, sen o zaman ne arirdin, bi de görmüş gibi annadirsan?..” diyor. Sabih Amca’nın bütün konsantrasyonu bozuluyor, çok sinirleniyor ve şöyle tepki veriyor:
“Poh yeme Behile, bu bir nutuktur, ne diyersem diyerem…”
Evet o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.
Sabuncuoğlu Dostum, Erzurum’un her değerine, her değerli insanına yer vermiş, onları şehrinin belleğine kaydetmiş.
Ama şehirler vefasızdırlar da ha! Sözgelimi sanatçı İbrahim Erkal deli olur Erzurum’a ama Erzurum’dan aynı sevgiyi ve karşılığı görmez ve sonunda: “Erzurum uzak şehir/Sevene tuzak şehir” der. Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’den sonra en çok Diyanet İşleri Başkanlığı görevinde kalan Mehmet Nuri Yılmaz’a da aynı vefasızlık yapılır. Mehmet Nuri Yılmaz’ı ben de iyi tanırım, hem de teey “Cambazın Oğlu Nuri Hoca” olarak imamlık-vaizlik yaptığı yıllardan. Kayınbiraderi Cemalettin Durmaz Hoca da en iyi dostlarımdan biridir. Mehmet Nuri Yılmaz, başkanlığı sırasında Erzurum Dadaşkent semtine 8 derslik, zengin bir kütüphane, konferans ve spor salonundan oluşan bir merkez kuruyor. Eğitim Merkezinde beşer katlı, beş blok halinde 110 personel için lojman yaptırıyor. Aziziye Belediye Meclisi kararı ile buraya Mehmet Nuri Yılmaz adı veriliyor. Ancak devir değişiyor ve M. Nuri Yılmaz adı Dinî Yüksek İhtisas Merkezi’nden siliniyor, 1960 yılında kısa bir süre Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Ömer Nasuhi Bilmen’in adı veriliyor oraya.
Peki küsmüş mü Nuri Hoca? Hayır. O Dadaşkent’te bir ev yaptırmış kendisine, yazları gelip orada kalıyor, Erzurumlularla birlikte ibadet ve sohbet ediyormuş.
Evet öyle çok isim ve anı var ki, ben ortak tanıdıklarımızın adlarını yazayım: Necati Bölükbaşı, Nihat Kabanlı, Nazif Kuran, Hasankaleli Beydayı, Nusret Akın, Sadrettin Haşıloğlu, Zafer Kurnuç, Recep Almacı ve Hamza Babagil. Hamza Babagil’le ilgili bir anı var, buraya almıyorum ama onu tanıyan herkese haber veriyorum, mutlaka okusunlar.
Ama Teyyo Pehlivan’la ilgili bu kitapta yer alan bir anıyı, mutlaka anlatmalıyım. Türkan Şoray Erzurum’a film çevirmeye geliyor ve bir görüşte Teyyo’ya âşık oluyor. Sonrasını Teyyo şöyle anlatır: “Teyyo diyir başka bişe demir. Bir gün Türkan golumda bizim eve doğru gidirih. Esnaf işini gücünü bırakmış bizi gollir. Gavatlar ele süzürler ki, dersen heç gari görmemişler.”
Evet Dostum Sabuncuoğlu’nun kitabı Zafer Yayınları arasından çıkmış, tüm Erzurumlulara ve gazetecinin nasıl insan ve anı biriktirebileceğini, bunları zamanı gelince nasıl yazıya dökebileceğini merak eden (bence hepsi etmeli) gazetecilere salık veriyorum. Ve yürekten kutluyorum.