10 Kasımlar bir bitiş mi yoksa bir başlangıç mı?
Elbette yaşam anlamıyla bir bitiş.
Ne ki ulusal anlamda –bence göz ardı edilmemesi gereken yönü bu- ise bir başlangıç.
Bu başlangıcı da yaşatıp, sürdürecek ulusun kendisidir.
Mustafa Kemal, bu ulusa “birey özgüveni” kazandırdı. Yaşamını bu ereğini gerçekleştirmeye adadı. Öyle bir ulus oluşturmalıydı ki özgürlüğünü duyumsayıp somutlaştırsın, kendi içinde ve çevresinde yaşasın, yaşatsın. Bu o kadar kolay değildi ve de zamana bağlıydı. Elbette zorlukları aşabilirdi de zamanı belirlemesi ve yönetmesi olanaklı değildi.
Bunu bilen Mustafa Kemal zorluklarla oluşturduğu “kulluktan kurtulup uluslaşma süreci”ni sağken kendi yönetti. Bu yolda karşılaştığı tüm engelleri de öncelikle kendine ve ulusuna olan inancına, çevresinde oluşturduğu gerçek yurtsever, Mustafa Kemal’in oluşturduğu uluslaşma sürecine katkı sağlamayı ülkü edinmiş kişilere güvenerek aşmıştır. Bu aşamada gerçek Kuvayı Milliye duygusuyla donanmış Mustafa Necatilere el vermiş, onlardan el almıştır.
Geçekleştirdiği tüm köklü dönüşümleri –Harf Devrimi, Saltanatın Kaldırılması, Laikliğin Anayasaya Katılması, Adaleti “mülk”ün temeli olarak göstermesi, seçme/seçilme hakkının herkese tanınması… ve bunların en önemlisi Cumhuriyet Yönetiminin gerçekleştirilmesi- O’nun engel tanımaz çelik inancı ve çevresindeki gerçek dönüşümlere inanan insanların kattığı karşılıksız/candan çabaları, kalıcı sonuca ulaştırmıştır.
Mustafa Kemal, “Atatürk” sanını kazanmasını sağlayan bu çabaların tamamında kurucu, uygulayıcı, izleyici, yönlendirici oldu. Ölmeden önce de tüm bu yaptıklarını sonuçlarıyla birlikte ulusuna, özellikle de adlarını anarak “Türk Gençliği”ne emanet etmiştir.
Bu süreç 10 Kasım’da yeni bir başlangıca/evreye girdi.
Artık Atatürk yaptıklarıyla, gösterdiği hedeflerle yaşıyor.
Daha doğrusu yaşatılıyor.
En doğrusu da yaşatılmalı.
Özellikle de GENÇLİK ve ulusal geleceğimizi yönetenler bu görevini kesintisiz yerine getirmelidir ki “uluslaşma süreci”ni kesintisiz ve geliştirerek “uluslararası” imrenilecek konuma getirelim.
Peki, şimdi soralım kendimize: Bu süreçte üzerimize düşeni/düşenleri yapıyor muyuz?
Yine soralım, ülkemizin kendi içindeki durumu ve uluslararasındaki konumu Atatürk’ü mezarında huzurlu kılıyor mu?