Yıl 2008 HEPAR (Hak ve Eşitlik Partisi) kurulmuş, ben de kurucu olmuşum…

Kendi kendime diyorum ki hem yakın arkadaşlarımdan hem de içinden çıktığım camia olan MHP’den epeyce bir adamı oraya çekebilirim.

Çekemiyorum, hiç kimse gelmiyor, birkaç yakın arkadaşımın bazı konulardaki desteği dışında, destek değil köstekler geliyor.

Peki neler deniyor bana:

1-Ben ülkücüyüm, bizim göbeğimiz MHP ile kesilmiştir, seni severiz ama bizi MHP’den ölüm ayırır.
2-Kardeşim senin o partin asker partisi, ulusalcı gibi bir parti bizim orada ne işimiz olur?
3-İyi hoş da siz kimden oy alacaksınız, size kim oy verir.
4-Ben bıktım kardeşim particilikten, beni bağışla yardımcı olmayacağım.
5-Başka girecek, aday olacak parti bulamadın mı?

Bunlar doğrudan yüzüme söylenenler, bir de telefonuma çıkmayanlar, beni görünce yolunu değiştirenler, vardı.

Ve en vahimi de akıl vermeye kalkanlar… Bu akıl vermeye kalkanların içinde öyleleri vardı ki, bağışlayınız, sümüğünüzü bile üzerlerine atmazsınız ve normal şartlarda benimle de oturup kalkamazlar.

Yalnız MHP mi, bu işin bir de Bayburt ayağı var. HEPAR’da en üst görevlere gelip, genel başkan bile olduğum halde, Bayburt’ta örgüt kurmayı bir türlü başaramamıştık. Sağcı ve dinci tüm oluşumların 2 günde teşkilat kurabildiği Bayburt; Atatürkçü, Milliyetçi ve halkçı bir partiye şaşı bakıyordu. Nivli bir vatandaşa il örgütü kurma yetkisi verilmişti, yetki belgesini alıp gitmişti, ses çıkmıyordu. Telefonunu verdiler, “Başkanım, bir de sen konuş” dediler. Kaç kez aradım, açmıyordu telefonu. Sonra rahmetli Cengiz Ocaklı’dan rica ettim birilerini bulmasını (Babamın halasının torunudur, annesi de bizdendir, babamın amcasının kızıdır). Cengiz Abi, Demirözü’nden birinin adını ve telefonunu verdi, aradım dedesini çocukluk yıllarımdan hatırladığım bu vatandaşı, dedi ki “Ben şimdi çok meşgulam, sennen sora görüşek"... Sonra o da telefonu açmadı. Ve 2011 yılında milletvekili adayı olmuşum Kocaeli’den. Kocaeli’nin en eski gazetesi ve o gazetenin başyazarı duayen gazeteci Tanzer Ünal benim hakkımda 21 Nisan 2011 tarihinde şunları yazmış köşesinde:

Farklı bir milletvekili adayı: Cazim Gürbüz
Bugün size farklı bir milletvekili adayından söz edeceğim.
Adı, Cazim Gürbüz.
Zor bir adı var.
Hatırlanması da zor, söylenmesi de…
Hangi partinin adayı diyeceksiniz?
HEPAR’ın…
Hak ve Eşitlik Partisi’nin.
Genel başkanlığını Osman Pamukoğlu’nun yaptığı partinin…
Cazim Bey, partinin genel başkan yardımcısı ve Kocaeli birinci sıra milletvekili adayı.
Çok yönlü, çok renkli bir kişi.
İzmit’te “yeminli mali müşavirlik” yapıyor.
“Kalem” sahibi.
Günlük yayınlanan, yurt genelinde dağıtımı yapılan YENİÇAĞ gazetesinin köşe yazarlarından.
Sayısız mesleki ve siyasi makalesi var.
Şimdiye kadar 11 kitabı yayınlandı. (O zaman 11’di, şimdi 9 daha eklendi 20 oldu C.G)
“Atatürk Ekonomisi ve Beş Destan Adam”
“Kartal Gözüyle Laiklik”
“Edebiyatlaşan Vergiler”
“Nikolay’ın Av Köşkü”
“Hazar Üstüne Yazılanlar”
“Ateşkes Çağrısı”
“Türk’e Baştan Başlamak”
“Oyunlar ve Senaryolar”
“Saman O Yana Buğday Bu Yana”
“Cennet’in Kütüphanesi”
“Gelin Bizi Ayırt Edin Ulan”
Cazim Gürbüz’ün şiir, öykü ve yazıları yurt içinde olduğu kadar, yurt dışında da pek çok dergide yayınlandı.
Cazim Bey, Bayburt kökenli.
Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu.
Ziraat Bankası, Tekel ve Türk Standartları Enstitüsü’nde değişik görevlerde bulunmuş.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nde yönetim kurulu üyeliği yapmış.
“Ülkücü” kökenden geliyor.
Kendi ifadesine göre, 1969 yılında katıldığı bu “saf”tan hiç ayrılmamış.
Cazim Gürbüz’ün siyasi yaşamında HEPAR’dan önce MHP var.
1980 öncesi MHP Erzurum İl Yönetim Kurulu’nda görev yapmış.
2003’te ise MHP Kocaeli İl Yönetim Kurulu’nda başkan yardımcısı olarak çalışmış.
2008 Haziran ayında MHP’den istifa etmiş, iki ay sonra HEPAR’a katılmış.
Cazim Gürbüz, HEPAR’ın açık ifadesi olan “Hak ve Eşitlik”i bakın nasıl anlatıyor:
“Hak deyince bu ülkede, birilerinin aklına “hak edişleri” gelir hemen. Birileri içinse hak, Kürtçü-bölücülerin sırtlarının sıvazlanması, türbanlıların avazlandırılmasıdır. Oysa hak, ücrettir aynı zamanda, emektir, adalettir, hatta bağımsızlıktır. İstiklal Marşımızın o ünlü dizesini bir hatırlayalım: “Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal”. Dahası da var: Kul hakkı var Allah’ın bile silemediği. İnsan, hayvan ve kadın hakları var insanların yürekten dilemediği. Yol hakkı var çoğunun bilemediği. Emek hakkı var emekçinin sık dokuyup ince elemediği. Özlük hakkı kâğıdın üzerinde, ispat hakkı yasanın nazarında, barut hakkı merminin uzarında…
Hak… Öncelikle doğal ve temel insan hakları… “Herkes kişiliğine bağlı, devredilmez, dokunulmaz, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” diyor Anayasa. Diyor ya, biz bu Anayasa hükmünün son sözcüğünün sonuna, içimizden, bir “mi” soru eki eklemeden edemiyoruz. Edemiyoruz çünkü güçlüler haklıdır bu ülkede, güçsüzler haksız. Hak bakımından karnemiz zayıf dolu, sicilimiz bozuk. Hak, bu ülkede en çok yenen ve en çok çiğnenen bir kavram… Haklarını bilen ve hakkını arayan bir toplum olmadığımız, bir türlü olamadığımız da yadsınamayan bir olgu. Ya eşitlik? O ne ki? Olur mu ki? Emek, yetenek ve bilginin ayrıcalığı göz önüne alınmak kaydıyla, herkes eşit olmalı. Kanun önünde eşit olmalı yükte, çıkarda, yararda, hakta eşit olmalı. Kadın-erkek eşit olmalı. Ve fırsat eşitliği “olmazsa olmaz” olmalı. Eşitlik?.. Var mı bu ülkede? Kimler eşit? İtler bile eşit değil bu ülkede, “eş itler” var yalnızca. Bazı itlerin veterinerleri, özel mamaları, seçkin ve zengin sahipleri var. Elitler ve şehitler, kesinlikle eşittirler bu ülkede ama. Şehitler aynı bayrağa sarılıyor, aynı törenlerde aynı konuşmalar ve atılan aynı sloganlarla aynı şehitliklere gömülüyorlar. Elitler ise, hep eşitler, onların eşitliği hiç bozulmuyor. Mutlu ve putlu azınlık olma seçkinliğini koruyorlar her dönemde.”
Size Cazim Gürbüz’ü anlatmaya çalıştım.
Çok donanımlı bir aday.
Ama ne yazık ki, partisi HEPAR’ın, bugünün Türkiyesi’nde seçim kazanma şansı yok denecek kadar az.
Yine de Cazim Bey, onurlu bir mücadele veriyor.
Kolay gelsin!"

Bu yazının çıktığı günlerde Bayburt’un bir yayın organında Türkiye genelinde milletvekili adayı olan Bayburtluların listesi yayımlanmıştı. Hepsi AKP’li. Haksever bir yerdeşimiz de altına yorum yapmış, CHP’li bir adayla benim adımı da yazmış. Birisi de hemen cevap yetiştirmiş “Onlar önce milletin içine girsinler, milletin değerleriyle yoğrulsunlar”. Beni tanımadan sallamış elbette. Ben o seçimde Kocaeli’de halkın arasında en çok olan adaydım. Kocaeli gibi nüfus bakımından büyük olan bir ilde, tüm Pazar yerlerini (kimilerini birkaç kez) ve Kocaeli esnafının yüzde 70’ini dolaşmıştım. 50’ye yakın da dernek ve sendika ziyaret etmiştim. Ve bu ziyaret ve gezmelerde hiçbir yerde bir tane AKP’liye rastlamamışım, halkın arasında olmayanlar asıl onlar, ama halk onların yanında ve çıkıyor böyle bir cühela beni halktan ve onun değerlerinden uzak olmakla suçluyor.

Evet neyse, geçti gitti o günler, şimdi şükür partim yok, siyasetten de nefret ediyorum. O günlerde bana dirsek çevirenleri, akıl öğretenleri, fırsat bu fırsat deyip böbürlenenleri görüyorum bir yerlerde; kimisi utanıyor bana takındığı tavırdan, ettiği laflardan; kimisi utanmadan benden yardım istiyor yeni kapılandığı partisi için, kimisi de “Şimdi neredesin?” diye soruyor.

Ne yapıyorum biliyor musunuz, laf sokuşturuyorum bunlara, dalgamı geçiyorum, kimisine de hakaret ediyorum açıkça.

Eveeet dünya iki günlük değil ulan! Cazim Gürbüz'ün hiçbir zaman, hiçbir konuda kişisel bir beklentisi olmadı, aydın sorumluluğu ve ülke sevgisi ile yaptı ne yaptıysa. Kitaplarından başka da tutkusu olmadı, kitap konusunda bile kimseden haddini aşan bir talepte bulunmadı. Siz sandınız ki elinize düştüm, ocağınıza düştüm, yalvartacağınızı, burnumu sürttüreceğinizi sandınız.

Hiç ona izin verir miyim, yeri gelir “al atını, bilmem ne edeyim tımarını” derim. Dedim...

Evet bu bir iç boşaltmadır, gerekliydi. Birilerinin yüzüne çarpılmalıydı.