Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde bir cevher… 

Bozkırın ortasında açan bir çiçek…

Çölde bir serap…

Gönülde bir durak… 

Düşünün… Bir çocuk, Baksı Köyü’nde doğup büyüyor… Küçücük yüreğine düşüyor sanat aşkı… Sonra gidiyor uzaklara… Okuyor, ressam oluyor… Şahane eserlerle üretiyor… Gel zaman git zaman, yağmurunda ıslandığı, tozuna belendiği, soğuğunda üşüdüğü, vahşetinde korktuğu, sevincinde uçtuğu yere dönüyor geri... Çocukluğunun geçtiği köy sokaklarının az ötesine bavuluyla dönüyor kendini arayan, kendini bulma yolunda köklerine bağlanan Hüsamettin Koçan…

Baksı, “vefa”nın adı oluyor…

İnsanlar, dağlar aşıp, yollar geçip geliyorlar… Sanat için, kültür için geliyorlar… Baksı Müzesi için geliyorlar…

Orta Asya dönemlerinde “Baksı” demek “Şaman” demek… Şaman, “Sihir yapabilen, vs.” demek…

İsmiyle müsemmâ Baksı, “mucize”nin adı oluyor…

Çoruh nehrine bakan, Bayraktar Köyüne 800 metre uzaklıkta bir tepede ilk kazma vuruluyor…  Yıl 2000. Otuz dönümlük arazide, doğa ile uyumlu bir mimârî ile tasarlanıyor. Baksılı ve yakın köyün erkekleri çalışıyor…

Baksı, “alınteri”nin adı oluyor…

Sanatçılar, kim ne üretiyorsa sanat adına, destek oluyorlar, Baksı Müzesi’nin devamı için eser armağan ediyorlar... Sonra… Sergiler açılıyor, geliriyle tamamlanıyor müze…

Baksı “işbirliği”nin adı oluyor…

Yüce dağ başında süzülen bir kartal gibi Baksı Müzesi…

Kuruluşundaki temaya uygun olarak ufuk açan bir manzaraya sahip... İçeri girince ise ağızdan dökülen sözler oluyor hayret makamında…

Sanatın, ruhu yücelten ihtişamı sanki her taşında… Müze değil sanki bambaşka bir dünya… Rüya mı, masal mı Baksı? Ezelden ebede… Kendinden kendine…

Hem konaklanacak yer… Hem müze, hem sergi salonu… Müzesiyle modern sanatlara; sergi salonuyla geleneğe kanat olan bir güvercin… Yok yok!...

Baksı, “rüya”nın adı oluyor…

Müze, zaman zaman köydeki öğrencilere yönelik kurslarıyla, köy çocuklarını evrensel sanat ve birikimiyle buluşturuyor ve nitelikli insanların yetişmesine vesile oluyor... 

Baksı “özveri”nin adı oluyor…

Bugüne kadar aldığı yerli ve yabancı ödüllerle, Bayburt’un adını dünyaya duyuran ve böylece Bayburt’a bir marka değeri kazandıran Baksı Müzesi, 2017 yılında da Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Ödülünü alıyor... Her ödül, Bayburt tarihine bir sayfa açıror… Her ödül Bayburt’un değerine yeni bir değer katıyor...

Baksı, “ödül”ün adı oluyor…

***

Bayburt, göç veren bir yöre… Pek çok baba, bir lokma ekmek için toparlarmış dengini ve düşermiş gurbet ellerin yollarına… Bu yüzden gurbet gurbet kokar Bayburt’un havası… Giden yüreğinde götürür Çoruh’u, Kop Dağı’nı, Kale’yi, sokaklarını, toprak kokusunu... Dengin içine sıkıştırılmış bir yastık, bir yorgan ve ince bir döşek değildir sadece… O denkte dönüş ümidi, kavuşma sevinci ve özlem acısı da vardır…

Hüsamettin Koçan, belki bir bavulla gitti buralardan; ama dönerken bir dünya ile döndü… Çocukluğuna… O toz-toprağa, o tatlı-sert rüzgarlara… O eski-yeni ufuklara…

Dağ dağ…
Toprak toprak…
Yamaç yamaç… 
Ve umut umut döndü Hüsamettin Koçan…
Bu dönüşle, o yamaçlarda bir müze değil, bir mûcize doğdu…