Osmanlı Devleti döneminde yapılan "Tahrir Defterleri"nin kaydedildiği, kayıtlarda köylerde ve mezralarda yaşayan yalnızca erkeklerle evcil küçükbaş ve büyükbaş hayvanların yer aldığı görülmektedir. Kadınların ise kayıtlarda yer almadığı anlaşılmaktadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken kadınların erkeklerle eşit vatandaşlık haklarını tanımış ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin temellerini atmıştır. Bu reform, kadınların toplumsal hayatta kalmasında aktif rollerinin ve haklarının gücünün önünü açmıştır.
Peki aradan bunca yıl geçti. Cumhuriyet kurulalı yüzbir yıl oldu. Şemdi ne durumdayız? Ne yazık ki, üzerinden yüz bir yıl geçmiş olmasına rağmen, her gün bir kadına yönelik şiddet haberi yer alıyor. Kadınlara ve çocuklara yönelik bir şiddet haberiyle sarsılıyoruz. Kadınların hak ettiği saygı ve güven içinde yaşama bedelinin bu kadar sık kesilmesi, toplum olarak bilgi birikimimizin sorgulanması gereken büyük bir soruna işaret ediyor. Bu durum, bazı kesimlerde kadına yönelik bakış açısında ciddi bir yozlaşmanın ve değer bölümlerinin var olduğunu ortaya koyuyor.
Kadınlar, toplumun temel yapı taşlarıdır; aileleri ve yeni nesilleri yetiştiren bireyler olarak en az erkekler kadar özgür ve güven içinde yaşama hakkına sahiptir. Ancak bu haklar, kimi zaman geri plana atılmakta, kadınların özgürlüğü ve güveni göz ardı edilmekte...
Şiddetin hiçbir gerekçesi ya da kabul edilebilir yanı olamaz. Eğitimden hukuka, medyadan aile bireylerine kadar toplumsal cinsiyet eşitliğini yaygınlaştırmak; kadınlara yönelik etkin politikalar ve toplumun kesimindeki bilincinde bu hepimizin ortak sorumluluğudur. Kadınların varlığına, emeğine ve yaşama hakkına saygı göstermek bir toplum inşa etmek, yalnızca kadınlar için değil, daha sağlıklı ve huzurlu bir toplum için de vazgeçilmezdir.
Adam olmak, yalnızca bir cinsiyete değil, insanın içindeki erdeme, sorumluluğa ve inceliğe işaret eder. Ebeveynlerine saygı duyan, onların emek ve fedakarlıklarını onun daim takdir edenine, yüreğinde minnet taşıyan kişiye "adam" denir. Eşine sevgiyle yaklaşan, yoldaşının değerini bilen, aralarındaki sadakatle güçlenen ve sevgiyi yalnızca sözlerinde değil, davranışlarında da gösteren kişidir o. Evladına şefkatle iyilik eden, onu koruyup büyüten, merhametiyle yol gösteren babadır. İşte tüm bu değerlerin ruhunda ve yaşamında içtenlikle taşıyan kişiye gerçek anlamda "adam" denir.
Bu niteliklerden yoksun olup, saygının, sevginin ve şefkatin yerini bencillik ve ilgisizliğe bırakanlar ise "adam" olmaktan uzaktır. Onlara "adamsı" demek, yalnızca bir kelime oyunu değil; bu değerlere sahip olmayan, derinlikten uzak bir yaşam tarzına işaret etmektir.