Mart ayı vergi ayı olarak bilinir bizde, mükellef ve vergi idaresinin algılaması böyledir. Biz de Türk Tarihine doğru uzanıp bu ayın bu özelliğine uygun bir yazı kaleme alalım dedik.

Büyük Türk Hükümdarı Timur, kendi soyuna devlet yönetimine dair vasiyetname olarak bıraktığı “Tüzûkat-ı Timur”da, vergi politikası ve uygulamalarına da yer verir.

Önce genel ilkeleri ortaya koyar Emir Timur:

“Emrettim şöyle ki, halktan toplanacak harac rüsumu onlara ağır gelecek, memleket refahına ziyan verecek şekilde almasınlar. Çünkü memleket harabeliği hazine harabeliğidir. Bundan dolayı ordu dağılır. Hazinesiz ve leşkersiz saltanatın devam etmesi mümkün değildir.”

Sonra ayrıntılara iniyor, onların önemli bölümleri şöyle :

“Yine emrettim, her yerin verimliliği, mahsullüğüne mukabil harac alsınlar. Şöyle ki, nehir ve pınardan, arıktan, karizden (yeraltı sulama kanalı) sulanan, suyu kesilmez olan ekin arazilerinin hesabını alsınlar. Sonra şu araziden alınan hasılatın üçte iki hissesini çiftçi alsın ve bir hissesini devlet hazinesine teslim etsin. Eğer devlet hissesini parayla ödemeye razı olsalar nakit akçe miktarını devlet hazinecisine ait buğdayın cari fiyatına uygun olarak belirlesinler. Böyle fiyatlara muvafık alınan nakit parayı sipahiye iletsinler. Onda hakları vardır. Eğer raiye (vergi yükümlüsü) hasılatı üçe taksim etmeye razı olmazsalar, o zaman sicile alınan ekin yerlerini birinci, ikinci, üçüncü olarak üçe bölsünler. Birinci yerin bir tanapına (1-5 dönümlük alan ölçüsü) üç eşek yükü, ikinciye iki, üçüncüye üç eşek yükü hasılat koysunlar. Bunun yarısı buğday, yarısını arpa olarak hesap edip hasılatın ikide birini alsınlar. (…) Bunun dışında güz, yaz, bahar, kış ziraatinden alınan hasılat raiyenin olsun. Yazlık buğday tarlasını da tanapla ölçsünler. Hesaba alına bu yerlerden vergi almada üçte bir ve dörtte bir kaidesiyle emel kılsınlar.

(…) Yine emrettim, mahsul olgunlaşmadan evvel raiyeden vergi talep etmesinler. Hasat yapılınca, alacaklarını üç taksitte alsınlar. Eğer raiye vergici varmadan kendiler getirip teslim etmek isterse, o zaman vergiciyi göndermesinler. Eğer göndereceklerse buyrukla, sözle alsın. Dayak, ip kullanıp, işi dövmeye sövmeye götürmesinler, onları bağlamasınlar ve zincire vurmasınlar.


Yine emrettim şöyle ki, kim bir çölü abad veya yeni bir bahçe ihdas etse, yahut bozulan bir meskeni imar edip düzeltse, birinci yıl ondan hiçbir şey talep etmesinler. İkinci yıl kendi isteğiyle ne kadar verirse alsınlar. Üçüncü yıl onu herkes gibi vergi tüzüğüne bağlasınlar.

(...) Yine hüküm çıkardım, şöyle ki, emirler ve binbaşılar tebaa halktan mal toplarken aslî haractan başka savrun (padişahlar geldiğinde halktan talep edilen hediye), konalğa (haberci ve elçilerin konaklaması için alınan vergi), şilan (padişah ve emirlere ziyafet veya gıda sağlanması için alınan vergi) talep etmesinler.”

Ve bağlayalım sözü: Azerbaycanlı şair-yazar Sabir Rüstemhanlı “Tarih öyle bir aynadır ki orada sadece bir kişi değil, bütün bir millet ve geçtiği yollar görülür. Her zaman bu aynaya bakalım... Bakalım ki yüzümüzün buruşuğu açılsın.”

Tüzûkat-ı Timur aynasına da baksınlar devleti yönetenler, bugünkü iktidar mensupları gibi dev aynasında görmesinler kendilerini…