Niyetimiz kimseyi üzmek değildir
Şuradakini buraya koymak değildir
Arada bir zülfi yare dokunduk
Tam yerine geldi manzara koyduk.

Şu dörtlüğün içerdiği anlamı her babayiğit kaldırabilir mi? Kimin söylediği ya da nerede söylendiği hiç önemli değil. Biliyorum şimdi birileri kendi kalite ve kapatisesine göre farklı manalar ve yorumlar çıkartabilir. Benim derdim bir nebze olsa da ufuk açmak, edindiğim hayat düsturu ve bilgileri okuyucuya, hele hele canım vatanımın insanlarının değerlerine değer katıp , aktarmaktır. Özellikle son zamanlarda hep istemiş ve eminim ki çoğu Bayburtlunun istediği de budur ki aydınlar, güngörmüşler, vatanını bir sebeple terketmişler dönsünler ve tecrübelerini aktarsınlar. Kısır döngüden çıkalım, iç hesapları, basit çıkarları bırakalım ve yarınlara bakalım. Bu kentin harcına bir tuğla koyanın  elinden öpelim. Birbirimizle uğraşmayalım. Dedikodu üretip, fitneye, fesada, iftiraya yol açmayalım. O onu, şu şunu demişlerle zaman kaybetmeyelim. Zaman geçiyor, insanımız göçüyor ve kimse halinden memnun kalmıyor. Adaleti nasıl sağlarız, hakedene hakettiğini nasıl veririz ve göçü nasıl durdururuz hesabını yapmalıyız. Hâlâ "kendi kendimizle oyunda, oynaşta" olmayalım. Bırakın birileri masa - kasa peşinden koşsun; arsa, tarla, ev alma derdine düşsün, bizler kentin ve insanların geleceğini, ufuklarını açalım. Yoksa "çamur-çelpeşir" dar zihniyeti ve "gündelik işlerle" zamanımızı öldüreceğiz. Eminim ki benim gibi düşünen binlerce yurtiçinde ve yurtdışında hep böyle dertli pozisyonda olan insanlarımız var. "Ülkemizdeki işsizlik, geçim sıkıntısı, iletişim kopukluğu, sosyal bağımlılık ve dayanışma ruhunun yok olması,  sosyal çözülme nedeniyle aile içinde diyalog, sohbet ve dertleşmenin ortadan kalkması, kuşaklar arası çatışma ile oluşan  güven bunalımı, yolsuzluk söylentileri ve bunların sonucunda oluşan endişe, sıkıntı ve stres gençliğimizi ümitsizliğe ve bunalıma sürüklemektedir". Hayalleri yok edilmiş geleceği bu kentte göremeyen, kendilerine yeni bir düzen kuracağı kentlere, ülkelere göç eden genç beyinleri nasıl geri döndürürüz ve bunları görmezden gelemeyiz. Geçim endişesi, toplumsal sıkışmışlık, değer görememe hissi gibi duyguların bu yaşanan göç dalgasında büyük payı vardır. İnsan olma çabası duruş ile değil kuruş ile ölçüldüğü böyle bir ortamda parlak beyinlerimizi kaçırıyoruz ve gidenler bir daha geri dönmemek üzere gidiyor. Cehaletten kaynaklanan bir kör dövüşü var ülkemizde. Sesi çok fazla çıkanın ya da maddiyatı çok olanın yer edindiği düşünülse de çok sevdiğim lafı burada yinelemek isterim: "Adamlık yüksek ses ile olsaydı köpek insanların efendisi olurdu". Tarihi, jeopolitik, ideolojik, kültürel ve entellektüel, birikim ve derinlik maalesef yönetici sınıfımızda yok olmakta ve tam da Bayburtlunun dediği gibi "gitti altın oluklar, kaldı g..ü yoluklar". Gittikçe sosyalleşme değil anti sosyalleşmeye doğru hızla yol almaktayız. Tamam bazı hasletlerimizi korumuyor değiliz. Acaba aşağıda sıralayacaklarıma ne diyeceksiniz?

Anti sosyallerin halleri:
1) Yalan söylerler 
2) Pişman olmazlar 
3)Yaptığı hatayı telafi etmek istemezler 
4) Vicdan azapları yoktur
5) Geleceğe dair plan yapmazlar
6) Dürtüsellik vardır-aklına eseni yaparlar 
7) Uzun vadeli plan yapmazlar 
8) Kavgacı, sinirli, saldırgandırlar.

***

Gönül istiyor ki hep güzel şeyler, hep iyi haberler vererek insanları mutlu etmek ve gelecekten umduklarına kavuşmak varken karamsar tablolar çizmek hiçte hoşuma gitmiyor. Yaklaşık kırkbeş-elli yıla yakın uzak kaldığım memleketimin hali-pürmelalini gördükçe içim sızlıyor. En yakınlarıma da bakıyorum hâlâ elli sene öncesi yaptıklarını ve aynı şeyleri düşündüklerini görünce moralim bozuluyor. Arif Nihat Asya üstadın dediği gibi "herkesin gönlünde bir aslan yatar" diyenlere inandım; gönülleri dolaşmaya çıktım. İçinde kediler, tavuklar, çakallar yatan; yılanlar, çiyanlar, solucanlar yuvası olmuş gönüller keşfettim ve anladım ki ömrüm hakiki aslanı aramakla geçecek". Bir abimizin dediği gibi benim ömrüm de mektepte, medresede , ülkelerde geçti. Birbirlerini yiyen, kuyusunu kazan, arada laf taşıyan, kötü zanda bulunan, iftira ve fesada yol açacak sözler söylemek benim insanıma hiç yakışmıyor. İnsan düşünen varlıktır ama hasetlik ve hainlik değil. Allah biliyor ve kullarda şahittir ki ben ne kimsenin malında-mülkünde ne de makamında gözüm var. Ne kimseyi arkadan çekiştirir, iftira atar, yalan söylerim ne de kimseden birşey beklemem. Allah hepimizin hayrını versin. Kim nereye, ne için gelmiş benim derdim ve tasam değil ancak gönül umuyor ki yetkin, kendini yetiştirmiş, hakettiği hakkı elde edebileceği yere gelsin. Ama maalesef bir elektrik teknisyeni doktorluk yapmak isterse, bir çiftci bir yere müdür olacaksa ya da bir temizlik işçisi kendinin belediye başkanı olabileceği bir konumda olmak isterse işte dünyada kıyamet koptu demektir. Şehri tanımayan, belediyecilikten bi haber, arsa arazi tanımayan hele hele insanları tanıdığını zanneden yeni yetmelerin haketmediği yere gelmek istemesi işte bizim neden gelişemediğimizin tipik bir örneğidir. Çevre desen bilmez, yeşil dersen kumaş anlarsa ne beklersin böyle bir memleket insanından? İçim acıyarak haykırıyorum elalem yirmibirinci yüzyılı yaşarken bizim düşünce dünyamız ve çevre anlayışımız ondokuzuncu yüzyılı yaşıyorsa biz bu uçurumu nasıl kapatacağız? Zaten uluslararası yol ve kavşakta yer almayan, içine kapanık bir kentte ancak bu kadar yol alınabilir dememeliyiz. Biz batı felsefesi gibi Bayburtu ehlileştirme seferberliğine çıkmadık ama onu uygarlık karşıtı vahşi, ilkel, barbar, gayri medeni olarakta görmüyoruz. Tefekkür (felsefi derin düşünce) edenlerin sayısı arttığında, müstekbirlerin (ezen, sömüren, yüksekten bakan, kibirli) uykuları kaçar. Bilirler ki tefekkür kıyama (dik duruş), kıyam inkılaba (ilerleme) gebedir. Umuyor ve bekliyorum ki bir gün Bayburtlu da bu kıyamı gösterecek kaderine razı, tembel bir toplum olmaktan çıkacaktır. Zannedersem günümüz insanında biraz da "narsistlik" var. Zira narsistler kendilerini özel ve mükemmel hissederler. Son derece kıskançtırlar, eleştiremezsiniz ve özel muamele beklerler. Keşke bıraksalar da kasası-kesesi, eli ayağı temiz insanlar, ilim sahipleri ve özellikle sanatçılar memleketimize geri gelsinler.