Erzurum Nene Hatun Kız Öğretmen Okulu’na bitişik eski stadyumunun o ilkel beton oturaklı tribününün sol tarafında maç izliyorum. Birkaç metre ötemde bir kişi oturuyor. Bizim tarafta yalnız o kişi ile ben, tüm kalabalık öteki tarafta toplanmış. Garip bir durum ama bana ne, ben yer bulmuşum oturmuşum…
Birden adım bağırılıyor, dönüp bakıyorum, arkadaşlarım elleriyle işaret ediyorlar yanımıza gel diye, ben de onlara, siz gelin, benim yanım boş anlamında işaretler ediyorum. Onlar ısrar ediyor, ben ısrar ediyorum işaretlerle… Sonra arkadaşlarımdan birisi yanıma geliyor, kulağıma eğiliyor “Kalk gel, o yanında oturan delidir, sana saldırır, onun için kimse buraya oturmuyor” diyor.
Kalkıp gidiyoruz ve bana, o yanımda oturan delinin öyküsünü anlatıyor arkadaşlarımdan birisi… Asker arkadaşıymışlar o deli ile.
Bir sabah “Koğuş kalk!” komutu verildiğinde, bu deli ayağa kalkar yatağında, başlar ilkokul yıllarında öğrendiği bir şiiri okumaya:
“Mini mini mektepli/Terbiyeli edepli/Onu sever annesi/Annesiyle babası”
Nöbetçi çavuşu gelir bir tokat vurur suratına:
“Eşşeoğlu eşek lan, burası ilk mektep mi?”
Deli bir duralar, “Sen hacıma söydün heee?!” der ve o çavuşu bir vuruşta yere yıkıp tekmelemeye başlar, diğer çavuşlar, onbaşılar koşar, fakat deliyi tutabilene aşk olsun, kime vuruyorsa yıkıyor yere.
Subaylar gelirler, zorlukla zapt edip sakinleştirirler. Subayın birisi sorar:
“Yavrum, ne oldu, o çavuş ne yaptı sana?”
Birden adım bağırılıyor, dönüp bakıyorum, arkadaşlarım elleriyle işaret ediyorlar yanımıza gel diye, ben de onlara, siz gelin, benim yanım boş anlamında işaretler ediyorum. Onlar ısrar ediyor, ben ısrar ediyorum işaretlerle… Sonra arkadaşlarımdan birisi yanıma geliyor, kulağıma eğiliyor “Kalk gel, o yanında oturan delidir, sana saldırır, onun için kimse buraya oturmuyor” diyor.
Kalkıp gidiyoruz ve bana, o yanımda oturan delinin öyküsünü anlatıyor arkadaşlarımdan birisi… Asker arkadaşıymışlar o deli ile.
Bir sabah “Koğuş kalk!” komutu verildiğinde, bu deli ayağa kalkar yatağında, başlar ilkokul yıllarında öğrendiği bir şiiri okumaya:
“Mini mini mektepli/Terbiyeli edepli/Onu sever annesi/Annesiyle babası”
Nöbetçi çavuşu gelir bir tokat vurur suratına:
“Eşşeoğlu eşek lan, burası ilk mektep mi?”
Deli bir duralar, “Sen hacıma söydün heee?!” der ve o çavuşu bir vuruşta yere yıkıp tekmelemeye başlar, diğer çavuşlar, onbaşılar koşar, fakat deliyi tutabilene aşk olsun, kime vuruyorsa yıkıyor yere.
Subaylar gelirler, zorlukla zapt edip sakinleştirirler. Subayın birisi sorar:
“Yavrum, ne oldu, o çavuş ne yaptı sana?”
“Hacıma söydiii!”
Hacı dediği babası…
Bakarlar ki normal değil, yollarlar hastaneye. Hastanede gözlem altında tutulur ve deli olmadığı yolunda rapor verilerek tekrar birliğine yollanır. Orada kendi halinde gezip tozmaya başlar.
Ve bir gün bunların alayı ile bir başka alayın futbol maçı vardır, bunların alayı 3-0 yenik duruma düşmüştür. Deli birden soyunur “Forma verin ulan bana, ben de oynayacağım, benim alayım nasıl yenik olur!” der. Kimse laf anlatamaz, gene birkaç kişiyi yere yıkar. Giydirirler formayı umarsız, nasıl olsa yeniğiz, çıksın oynasın, derler. Çıkar bir futbol oynar, herkes parmak ısırır. Çalımlar, asistler, kaptan edasıyla taktikler… Sonunda bunların alayı 5-3 galip ayrılır sahadan, iki golü de bizim deli atar. Maçtan sonra omuzlara alınır, alay komutanı mükafat izni ve harçlık verir.
Fakat arada yine “Hacıma söydiii” deyip birilerini haşat etmektedir… Tekrar hastaneye yollanır, oradaki doktorlardan birisi “Bu eşşeoğlu eşek gene mi geldi?” der ve demesiyle, önce “Hacıma söydii” çığlığı ve ardından sağlı sollu yumruklar gelir, deli doktoru, deli tarafından nakavt edilir. Ve bu nakavt, ona “Askerliğe elverişli değildir” raporunu kazandırır, terhis edilip yollanır Erzurum’a “Hacısının” yanına.
Ve Erzurum’da işte böyle maça gelir, izlermiş dikkatle, arada uyarılar yaparmış oyunculara, hakeme, kendi kendine konuşarak… Bilmeyip yanına oturan, bunun haline gülüp alay eden ya da hacısına laf eden olursa, hemen oracıkta dayağı yermiş. Onun için kimse yanına oturmuyormuş. Yani ben büyük bir tehlike altındaymışım.
Niye anlattım şimdi bu Erzurumlu Deli’yi… Günümüz Türkiye’sinde de “Hacıma söydiii” deyip önüne geleni dövenler, “Bak hacımıza sövüyor” diye kışkırtıp adam dövdürenler var da ondan… Kim mi onlar? Demem arkadaş, beni davalık mı edeceksiniz…
Hacı dediği babası…
Bakarlar ki normal değil, yollarlar hastaneye. Hastanede gözlem altında tutulur ve deli olmadığı yolunda rapor verilerek tekrar birliğine yollanır. Orada kendi halinde gezip tozmaya başlar.
Ve bir gün bunların alayı ile bir başka alayın futbol maçı vardır, bunların alayı 3-0 yenik duruma düşmüştür. Deli birden soyunur “Forma verin ulan bana, ben de oynayacağım, benim alayım nasıl yenik olur!” der. Kimse laf anlatamaz, gene birkaç kişiyi yere yıkar. Giydirirler formayı umarsız, nasıl olsa yeniğiz, çıksın oynasın, derler. Çıkar bir futbol oynar, herkes parmak ısırır. Çalımlar, asistler, kaptan edasıyla taktikler… Sonunda bunların alayı 5-3 galip ayrılır sahadan, iki golü de bizim deli atar. Maçtan sonra omuzlara alınır, alay komutanı mükafat izni ve harçlık verir.
Fakat arada yine “Hacıma söydiii” deyip birilerini haşat etmektedir… Tekrar hastaneye yollanır, oradaki doktorlardan birisi “Bu eşşeoğlu eşek gene mi geldi?” der ve demesiyle, önce “Hacıma söydii” çığlığı ve ardından sağlı sollu yumruklar gelir, deli doktoru, deli tarafından nakavt edilir. Ve bu nakavt, ona “Askerliğe elverişli değildir” raporunu kazandırır, terhis edilip yollanır Erzurum’a “Hacısının” yanına.
Ve Erzurum’da işte böyle maça gelir, izlermiş dikkatle, arada uyarılar yaparmış oyunculara, hakeme, kendi kendine konuşarak… Bilmeyip yanına oturan, bunun haline gülüp alay eden ya da hacısına laf eden olursa, hemen oracıkta dayağı yermiş. Onun için kimse yanına oturmuyormuş. Yani ben büyük bir tehlike altındaymışım.
Niye anlattım şimdi bu Erzurumlu Deli’yi… Günümüz Türkiye’sinde de “Hacıma söydiii” deyip önüne geleni dövenler, “Bak hacımıza sövüyor” diye kışkırtıp adam dövdürenler var da ondan… Kim mi onlar? Demem arkadaş, beni davalık mı edeceksiniz…