Dr Riza Nur DosyasiDr. Rıza Nur, Kurtuluş Savaşı yıllarının diplomatı, milletvekili, bakanı… Yazar…

Bu özellikleri onun birikimlerini, becerisini gösterse de davranışları, yönelimleri, zikzakları, çelişkileri, huysuzlukları ve ruhsal sorunları ile bir başka kişilik karşımıza çıkmaktadır.

Hele hele o ünlü yapıtı “Hayatım ve Hatıratım”da yazdıkları, başta Atatürk ve İnönü olmak üzere Cumhuriyetin bütün kadrolarına ağır hakaretler etmesi, küçümsemesi, onu, dinbaz ve Cumhuriyet düşmanı çevrelerin, Fesli Kadir’le birlikte sığınağı ve dayanağı haline getirmiştir.

Nasıl mı getirmiş? İşte Abdurrahman Dilipak’ın, İşaret Yayınlarınca 1992 yılında yayımlanan anılarına yazdığı sunuş tümceleri:

“R.Nur’un hatıratı büyük değer taşımaktadır. (…) Deliliği iddiası, herhalde (muhaliflerinin) sadece bir suçluluk psikolojisinin ürünü olabilir. Öyle sanıyorum ki en az, dönemin önde gelen öteki isimleri kadar akıllı idi. (…) Rıza Nur’un tarihe tanıklığı önemlidir. (…) Hatıralar Cumhuriyet dönemine ilişkin ilk sivil belgedir. (…) Rıza Nur yanlış bir hayat yaşadı. Ama ölürken dürüsttü.”

Bu tümceleri, saygıyla ve özlemle andığım, çok sevdiğim Turgut Özakman’ın “Dr. Rıza Nur Dosyası” adlı kitabından aldım (Bilgi Yayınevi).

Dilipak yukarıda okuduğunuz satırlarda Rıza Nur’un deliliğini ele alarak diyor ya “Deliliği iddiası, herhalde (muhaliflerinin) sadece bir suçluluk psikolojisinin ürünü olabilir” diye. Özakman dönemin alanında en ünlü ruh hekimlerinden biri olan Dr. Hasan Behçet Tokol’a, Rıza Nur’un hatıralarını vermiş ve bu hekim bunları günlerce, dikkatle okumuş ve sonunda şu saptamayı yapmış: “Yahu bu adamda galiba bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var.”

Peki neler o hastalıklar, örnekleyelim:

Nevrotik bozukluk, nevrastenik durumlar, agresif ve hostil (saldırgan ve kızgın), psikopati, mitomani (yalan söyleme), fabulasyon (masal uydurma), megalomani, narsizm, egosantrizm…

Yalnızca Dr. Hasan Behçet Tokol mu yapmış bu tespitleri? Hayır, bakınız Şevket Süreyya Aydemir “O bir ruh hastasıdır” derken, Cemal Kutay “yakından tanıdım, çok tutarsız bir adamdı” kanısını açıklamış. 

“İhtiyar Tesalyalarının rivayeti şudur” diye başlayıp, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın Selanik genelevinde çalıştığını iddia edecek kadar bayağılaşan, gözü kararan bir kimsenin bu temelsiz ve rivayete dayandırdığı iddiasını sahte mahkeme ilamlarıyla doğrulamaya kalkan Atatürk düşmanları için elbette Rıza Nur’un ruhsal hastalıkları görmezden gelinecek, üstü örtülmeye çalışılacaktı.

Ama örtülemiyor. Geliniz şimdi Özakman’ın bu yapıtından önemli alıntılara bir göz atalım. İlginizi çekerse bu kitabın tamamını okursunuz.

-Rıza Nur’un kişiliği: 

“Hasılı pis bir adam oldum, halime ben de iğreniyorum” diyor kendisinin son dönemleri bağlamında. Ve karısı için yazdıkları: “Altı aydır hatıratımla uğraşıyorum. O da bitiyor. Ancak buna angarya çalışır gibi nefsimi cebrederek zorla çalışıyorum. Başım da sersemlemiş, vücudum halsiz. Beni bir nokta tutuyordu, o da karımın namuslu olması idi. Üç beş aydır namusunda zayıflık görüyorum. Lafları bir fahişe sözleri oldu. Bir müddettir bir Fransız şoför ile ami (dost) imiş, bu adam bunu otomobilinde bedava gezdiriyormuş, bu da onu bedava tıraş ediyormuş (karısı Paris’te berber dükkânı açmış). Haber alınca çıldırır gibi oldum. Dedim şu karıyı mı öldüreyim, şoförü mü öldüreyim? (…) Ayrılıp boşanmaya karar verdik. Bana ‘Senin de dostun olurum’ demesin mi? Karım birkaç ay evvel de ‘Randevu evlerinin çok kazandığını Madam söylüyor, onunla beraber kerhane açalım’ demişti. Ben de gırtlağını sıkmıştım. Karımı İstanbul’a yollayınca berber dükkânı başıma kaldı.”

İşte böyle, yaşamı boyunca en samimi dostlarının eşleri ile ilgili olarak ileri geri laflar eden adamın düştüğü durum bu. Ve bu hatıraları işte bu durumdayken yazmış.

O ki söz buraya geldi, Rıza Nur’un cinsel hayatından da söz edelim: Çocukken birkaç kez kendisine tecavüz edilmek istenmiş. Anılarında yazıyor bunları. Kendisi de bir harp okulu öğrencisine âşık olmuş ve bir süre kadın olmayı istemiş ısrarla. Teyze kızı Zühre’ye tecavüz girişiminde bulunmuş. Ve şimdi sıkı durun: Bir arkadaşı bunun hizmetçisini gebe bırakmış. Bu da onun evine konuk olarak gitmiş, hizmetçisini gece baştan çıkarmış ve “intikamını almış.”

Yukarıda dedik ki dinbazlar bunun yazdıklarına sarılıyorlar, Dilipak’ı da örnek verdik. Peki Dr. Rıza Nur’un din hakkındaki görüşleri nedir? Karmakarışıktır. O bağlamda da hasta ruhluluğunu gösterir. Bir yandan der ki: “Din ile istihza (alay) hoşuma giderdi”, “Hakikaten benim dinim yok. Fakat ben din aleyhinde değilim, din ile devletin beraber olmasına ise şiddetle muarızım (karşıyım).”

Ama gün olur Türkçü adıyla kurmayı tasarladığı partinin programında şunları öngörür:

-Hilafetin yeniden tesisi hayati bir ihtiyaçtır.
-Programımız laik ve içtimai bir program ama devletin resmi dini de olmalı.
-Eski yazıya dönülmeli.

Rıza Nur’un başka hallerine dönelim:

Kimse onu çekemiyor, herkes onu kıskanıyor.

Doğrudan ve dolaylı övünmeleri:
-Padişahlığı o kaldırmış.
-Cumhuriyetin kurucusu da oymuş.
-Türkiye’yi komünist olmaktan kurtarmış.
-Laikliği de o getirmiş. 
-Diğer bütün devrimlerin de fikir babası hep o.
-Mustafa Kemal’in yeni bir din ilan etmesini önlemiş.

Kinciliği ve intikamcılığı.

Bir saplantısı: Beni mutlaka öldürecekler. 

Atatürk ve İnönü’yü devirmek isteyenlere tavsiye ve telkinleri. (Ama bir zamanlar Atatürk ve İnönü’yü abartılı biçimde övüyordu. Özakman Usta bunları da bu kitapta örneklemiş.)

Ünlü Türk Tarihi kitabı… Manevi oğlu Nihal Atsız bile “bilimsellikten uzak” derken, Ahmet Kabaklı “En değerli Türk Tarihi” diyor.

Rıza Nur’un Cumhuriyetin ileri gelen kişilikleri hakkında dedikleri ile bitirelim ve onun karakter yapısını iyice açığa vurmuş olalım:

Fevzi Çakmak: Mustafa Kemal’in her entrikasına kuzu gibi alet olmuştur.
Kazım Karabekir: Azametli. Çoğu “Zekâsı basit yobaz ruhlu” diyor.
Refet Bele: Tamamıyla cahil, azametli, müthiş şarlatan.
Kazım Özalp: Ben bu kadar cahil ve akılsız adam görmedim. 
Deli Halit Paşa: Deli, cahil, katil.
Celal Bayar: Dalkavuk, a… biridir.
Hamdullah Suphi: Şöhret ve mevki peşinde. Cahil, müthiş şarlatan bir adam.
Mahmut Esat Bozkurt: Dimağca biraz maluldür. İlahi bir meczup gibi. Dalkavuk. Böyle bir sersem… 
Abdülhak Hamit Tarhan: Dalkavuk. Mustafa Kemal’i överek kendini rezil etti.
Mehmet Emin Yurdakul: Cahildir. Adı milli şairdir ama zavallı şair bile değildir. Mustafa Kemal’i, İsmet’i ayyuka çıkarır şiirler yazdı. Ciğeri beş para etmez biri. Vatanperver değildir. 

Bunları beğenmiyor ama Mussolini’ye övgüler yağdırıyor.