Gerici, dinbaz, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı çevrelerin “evliya, vaktin kutbu, Ulu Hakan, büyük İslamcı” olarak niteleyip durduğu II. Abdülhamit’in meğer bir kadrolu domuz terbiyecisi varmış Yıldız Sarayında.

“Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi” olarak da bilinen gazeteci, araştırmacı yazar, romancı, öykücü Refik Ahmet Sevengil’ın bu bağlamda yazdıklarını, Sevengil hakkında değerli bir eser(1) yazan Cemal Ünlü, bakınız nasıl aktarmakta:

“’Sarayda Sinema ve Atraksiyon’ başlıklı bölüm ise hünerli bir sirk domuzunun Hazine-i Hassa bütçesinden beslenip ödüllendirildiğini anlatır. Refik Ahmet’in eseri sadece tiyatro tarihinden ibaret değildi, aynı zamanda eğlence ve gösteriler tarihidir. O zamana dek hiçbir araştırmada, tarih kitabında yer almamış hatırat ve belgelere eğilerek o dönemi yepyeni bir anlayışla gözler önüne sermeye çalışır.

Tepebaşı Bahçesinde bir yaz boyu gösteriler yapan palyaçoların terbiye ettikleri hayvanları merak uyandırmış olmalı ki kumpanya Yıldız Sarayına davet edilmiştir. Özellikle domuz terbiyecisi palyaçoyla domuzun marifetleri padişahı neşelendirip keyiflendirmiş. Geceye katılanlara oyun sonrasında Mecidî nişanları ve onar lira ödül dağıtılmış. Nedense domuz terbiyecisi palyaçonun payına beş lira düşmüş, duruma domuz terbiyecisi pek üzülmüş. Palyaçonun, Sultanın beğenisi karşısındaki beklentisi daha büyük olmalıymış. Kumpanya üç gün sonra gemiyle İzmir’e doğru yola çıkmaya niyetlenmiş. Limandan ayrılmakta olan gemiye bir tekne yanaşmış, içinden Sultan yaveri çıkmış. Yaver, domuz oynatıcısının yolcular arasında olup olmadığını soruşturmuş. Adam bulunup ortaya çıkına kendisine padişah buyruğu ve saraydan beklendiği iletilmiş. Domuz oynatıcısı hayvanıyla gemiden ayrılmaya hazırlanırken kumpanya sahibinden itirazlar gelmiş. En önemli gösterisinin bu olduğunu, palyaçonun ve domuzun kumpanyadan ayrılmasına izin veremeyeceğini söylemiş. Yaverin gereken tazminatı ödemeye yetkisi bulunduğundan pazarlığa girişmiş. Nihayet iki yüz lira tazminatta anlaşmışlar.

Palyaço, domuz, yaver Yıldız Sarayına doğru yola çıktılar. Herif o gün yeni efendisinin huzuruna kabul edilmek şerefini kazanamadı ise de kırk lira aylıkla Mızıka-yı Hümayun oyuncu takımına alındığını, kendisine ayrıca Hazine-i Hassa’dan bir ev ayrılacağı, yiyecek, yakacak ve yılda iki kat elbise verileceğini öğrenerek sonsuz bir sevinç duydu. İhsan edilen nişan hemen oracıkta göğsüne asıldı; arkadaşı marifetli domuz da Hazine-i Hassa hesabından bakılıp beslenecekti.”(2) 

İşte böyle… Ulu Hakan, vaktin kutbu, evliya padişah ve İslam’da mundar hayvan olarak nitelenen; eti, kılı, derisi, her şeyi haram sayılan domuza ve oynatıcısına gösterilen bu abartılı ilgi.

Asıl ilgiyi siz kurunuz bence ve sorun: Atatürk ya da İsmet İnönü böyle bir domuz terbiyecisini Çankaya köşkünde ağırlasa, aylığa bağlasalardı, şimdi bu dinbaz takımı neler diyorlardı neler öyle değil mi? 

1) Söylemenin Vakti Var Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi Refik Ahmet Sevengil-T.İş Bankası Yayınları

2) Refik Ahmet Sevengil-Tanzimat Tiyatrosu/Milli Eğitim Basımevi/ Yararlandığı kaynak:  Osman Nuri Abdülhamid-i Sâni ve Devri Saltanatı, Kitaphane-i İslam ve Askeri, 1911, c.2. Sayfa 486