Solun durumu Osmanlı öncesi Anadolu beyliklerinin durumudur bana göre. Bir güçlü beylik ve önderlik çıkacak; ikna ile akıl ile, olmaz ise zorla toplayacaktır hepsini çevresine.

Neden bu olamıyor peki? Bunu bir irdeleyelim, sosyalist ve komünist partilerin nasıl particilik ettiklerine bakalım, hataları ve artıları nedir görelim: 

Bayburt Ssc-Bayburt’ta sanal Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurarlar sosyal medyada ama Bayburt’ta örgüt kuramazlar, hiçbir sosyalist partinin Bayburt’ta örgütü yoktur, ciddi bir çalışma yapılamazsa asla olmayacaktır da…

-Sosyalizmin bir seçenek olabileceği düşüncesi ne aydınlarda ne de halkta yoktur. Bu acı bir gerçektir. Bu gerçeği görüp; “Biz varız ve seçeneğiz!” savını inançla, inatla, ısrarla savunmak, anlatmak, inandırmak yerine bu gerçek görmezden gelinmektedir. Var olan sosyalist ve komünist partiler, vaatlerini inandırıcı bir biçimde anlatamıyorlar, ideolojilerinin geçmiş pratikleriyle yüzleşemiyorlar, yanlışlarını kabullenip, doğrularını göğüslerini gere gere savunamıyorlar.

-Kitlesel eylem, kitlesel basın açıklaması ezberinden ve tekrarından vazgeçemiyorlar. Yeni yollar ve yöntemler aramıyorlar. “Dün bir bildirinin harekete geçirdiği; yoksul, dar gelirli, işsiz kesimler, bugün neden duyarsızlar Sosyalizmin ileti ve çözümlerine?” Bunu düşünmek yerine düşünmemeyi yeğliyorlar. Mao Zedung “Sosyal pratik sizi yadsıyorsa, yöntemlerinizi değiştirin” diyor, bugün belli ki sosyal pratik sosyalistleri yadsıyor.   

-Ünlü devrimci ve devlet adamı George Dimitrov bir konuşmasında “Yığınlarla mümkün olan en sıkı bağ”ın olması gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Yoldaşlar yığınların içinde tamamen erimeli, yığınların nabzını elinde tutmalı, onların duygu ve ihtiyaçlarını bilmelidirler.”(1)  Bugün sosyalist-komünist partileri, yığınların belki ihtiyaçlarını biliyorlar, ama duygularını bildiklerini söylemek mümkün değildir. Yığınların nabzı da sosyalistlerin elinde değildir bugün. Buna dönük; bilinçli, sistemli ve ısrarlı bir çalışma da yoktur.

-Propaganda yöntemleri köhne, ilkel, yasak savma kabilinden… Oysa sol hareket geçmişte son derece yaratıcı ve özverili olmuştur bu bağlamda. “1975 yılının Nisan ayında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde gerçekleşen ve altı ay süren boykot boyunca öğrenciler, dörtlü beşli gruplar halinde Ankara’nın çeşitli mahallerine dağılarak ayakkabı boyacısı kılığında boykotu halka anlatma”(2)  yoluna gitmişlerdir. Bugün böyle bir yöntemi deneyecek bir kitle bulmak zordur, klavye başında devrimcilik oynayanlar pek çoktur ne yazık ki… Kaldı ki, son dönemlerde sıkça dillendirilen, hatta uygulama alanı bulan “Dijital Particilik” dizgesini de yeterince algılayıp uygulayamamışlardır sosyalist partiler.  

-Sağ’dan örnek almayı kendilerine yediremiyorlar ama bu doğru bir yaklaşım değil, sosyalist ve komünistlerin oradan öğrenecekleri çok şey vardır örgütlenme, propaganda ve büyüme bağlamında. Sözgelimi sağın bir üstünlüğü var ki, başarının en büyük bileşeni ve nedeni o. Nedir o? Şu: Sosyalistlerin imam-vaiz hitabetli elemanları, onları sessizce ve huşu ile dinleyen cemaatleri ve cem oldukları camileri yok. Bu, öbür tarafı maça 5-0 galip başlatıyor.  Buna çözüm üretmeli sosyalistler. Nasıl mı üretmeli? Arayarak, kafa yorarak, çok çok deneyerek, asla vazgeçmeyerek…

-Komünist-sosyalist partili (partili olmayanı da pek yoktur) aydınlar, durmadan yazıyorlar, eskiden dergilerde, bültenlerde yazarlardı, şimdi sanal aleme daldılar, internet yazı dolu, istemediğin kadar. Bu yazıların çoğu da açık ve anlaşılır değil, ne amaçla yazıldıkları belli değil. Ve bu yazıları kimlerin okuduğu, okuyorsa kaç kişinin okuduğu, okunuyorsa etkisinin ne olduğu konusunda ciddi hiçbir ölçümleri yok.  

-HDP gibi etnik partilere eklemlenip Meclise girme dışında, iktidara gelme, meclise girme, bir güç odağı olma umudu, görüntüsü veremedikleri için, siyaset mastürbasyonu yapılan bir yer almaktan öteye gidemiyorlar.

-Partilerine değişik kesimlerden yeni insanlar kazandırmak amaçlı ikna ve teklif götürme çabaları yoktur. “Küçük olsun, bizim olsun” zihniyetli fraksiyon örgütleri görünümündedirler çoğu.

-Küçük esnaf’la bağları kesiktir, onlara dönük ciddi bir çalışmaları yoktur.

-Sosyalist ve komünist partilerin neredeyse tamamı; ciddi tutarda maddi yardım alamaz. Sermaye zaten yardım etmez, emekçi kitleler ve sendikalar ise bir şark kurnazlığı içindedirler, oyları sermaye partileri ve dinbaz partilere verirler, sıkışınca sosyalistlere koşarlar ve ceplerinde akrep vardır.

Bu yüzden tüm sosyalist-komünist partiler bir aydın hareketi olmaktan öteye gidemezler, maddi sıkıntı çekerler, örgütlenme, propaganda ve seçim masrafları yapamazlar, seçmene ulaşabilmek için önemli bir araç olan “seçim otobüsü”ne bu partilerin hiçbirisi sahip değildir, sahip olma cehtleri de yoktur. Sözün burasında, Fikri Sağlar’a değgin bir anekdotu aktarayım: SHP Genel Sekreteri’dir Fikri Sağlar, memleketi Mersin’e gider, yurttaşları ziyarete başlar ve bir yerde der ki “Bizim seçim otobüsümüz yok, biz sermaye partisi değiliz, malum…” Yurttaşın biri şöyle yanıt verir: “Bırak bu lafları Beyim, becerip bir seçim otobüsü alamamışsın, gelip bize dert yanıyorsun.”

Yani seçim otobüsü bile olmayan partiyi bu halk ciddiye almıyor. 

-Umutlarını devrime bağlamışlardır. “O devrimi bugün, kim yapacak, nasıl yapacak?” sorusunun yanıtını derinine düşünüp tartışmamakta, bilindik devrim pratik, yöntem ve koşullarını yineleyip, geveleyip durmaktadırlar.

1) Jozef Stalin-Örgüt Üzerine
2) Serhat Celal Birdal-Bir Başka Devrim.