Hiç kuşkusuz imandan sonra en önemli akidelerden biride sıla-i rahimdir. Öyle ki, sıla-i rahimde bulunmak tüm aile fertlerinin birbirine olan bağlılığını güçlendirirde. Keza ilmiyle amil olmuş gönül sultanlarını ziyaret etmekte öyledir. Onlar nasıl ziyaret edilmesinler ki, biri zahiri sıla-i rahimdir,  diğeri manevi sıla-i rahimdir. Düşünsenize zahiri anne ve babalarımız zahiri ihtiyaçlarımızı gidermek için koşuştururken, Piri Türkistan Ahmed Yesevi, Mevlana, Yunus, Akşemseddin ve Hacı Bayram-ı Veli gibi daha nice Gönül Sultanları da ümmetin manevi ihtiyaçlarını gidermek için koşuştururlar. Madem öyle, hem anne ve babalara hem gönül sultanlarına ne kadar sıla-i rahimde bulunsak azdır.

Bakın, bir adam Rasulullah Efendimizin huzuruna çıktığında bir umutla günahlarına kefaret arayışı içerisinde tevbe edip gözlerinin içerisine bakaraktan derdine çare arar haldeydi. Bu durumda Rasulullah (s.a.v) onun derdine merhem olmak için; 
—Annen var mı diye sordu.
Adam cevaben:
—Yok dedi. 
 Allah Resulü:
—Teyzen var mı?
 Adam:
—Evet, var dedi.
Bunun üzerine Allah'ın Habib-i (s.a.v):
— O halde ona iyilik eyle, ihsan eyle, ikram eyle buyurdu. Böylece o adamın müşkülü giderilmiş oldu. Aslında Allah Resulünün o adama verdiği nasihatte tüm ümmetin alacağı ders şu ki,  hayatta anan baban yoksa da, teyzene hürmette kusur etmemekle en az ana yüreğinin yarısı kadar can parça olduğunu fark ederiz.

Tabii sıla-i rahimle alakalı misal bu kadarla sınırlı değil. Bakın, Dahhak isimli bir zat vasıtasıyla da Allah ve Resulünden ümmetine aktarılan bir başka nasihatte ise: bir kısım insanlar var ki; üç günlük ömrü kalmışken Allah Teâlâ bu kullarını sıla-i rahimde bulunmaları sebebiyle otuz seneye çıkardığı, diğer bir kısım insanlarda akrabalarına sıla-i rahim eylemediği içindir otuz senelik ömrü üç güne indiği bildirilmiştir.

Şu da var ki; sıla-i rahim hususunda toplamda kırk bir hadis-i şerif zikredilmiştir. Her ne kadar hadislerin lafz edenleri ve ravileri farklı olsa da neticede hepsinde ortak ifade şu ki; sıla-i rahim eyleyenin rızkı çoğaldığı,  ömrü uzadığı,  elem ve kederlerden arınmış olduğudur. Ancak ravilerin ortaya koyduğu hadislerde zikredilen rızık ve ömrün artışından maksat bereketlenmek manasına bir artıştır. Hatta bir insan ne kadar sıla-i rahimde bulunursa cennetteki derecesi o nispette armış olur.  Her neyse işte o kırk bir hadis içerisinde en dikkatimize mucib olanına baktığımızda Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.v)’in; “Her kim rızkının çokluğunu istiyorsa, ecelinin geri kalmasını istiyorsa sıla-i rahim yapsın”  beyanından anlaşılan o ki;  sıla-i rahmin ihmal edilmeyecek derecede mühim bir amel olduğu ortaya çıkar.

Evet, sıla-i rahim çok mühim bir amel. O halde sıla-i rahim yapılacak mekânın yakınlık ve uzaklığına bakılmaksızın bu büyük nimetin gereğini yapmak gerekir.

Bakın, Musa (a.s) Rabbül Âlemi’ne münacatta bulunup şöyle demiş:
—Ya Rabb'i! Nasıl sıla-i rahim eyleyim ki, her biri bir tarafta.
Bunun üzerine Allah Teâlâ:
—Ya Musa! Olsun, kendi nefsin için istediğin veya sevdiğin şeyleri onlar içinde sevmen ve istemen de öyledir, buyurdu.
 Evet,  sıla-i rahim o kadar mühim bir amel ki Rasulullah (s.a.v)’ın: 
“Âdemoğullarının amelleri her perşembe ve cuma geceleri bana arz olunur da Allah Teâlâ sıla-i rahim yapmayanların amellerini kabul etmez” buyruğundan bunu daha iyi anlıyoruz.

Yine bir başka hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.v);

“Her kim anne ve babasının ölümünden sonra onlar için Hac ederse Allah onu cehennemden azatlıklardan yazar” buyurmuştur. İşte Enza Hz.leri bu hadis-i şerife dayanarak şöyle demiştir:

“Ana ve babasına asi olan kişi onların vefatından sonra onların borçlarını öderse bu zat anasına babasına iyilik edenlerdendir.”

Her neyse,  yine de sakın ola ki bu anlatılardan Allah katında en makbul amelin sadece sıla-i rahim yapmak olup diğer amelleri boşlayın manası çıkarılmamalıdır. Bilakis İslam’da Allah ne emretmişse bütününü uygulamak esastır. Nitekim bir adam Rasululah (s.a.v)’in huzuruna vardığında; 
—Ya Resulullah! Allah’ın en sevdiği ameller nelerdir diye sormuş.
Cevaben:
—İlki Allah’a imandır.
Adam bu kez:
— Peki, sonrası nedir sormuş.
Rasulullah(s.a.v):
—Emri maruf ve nehy-i anil münkerdir buyurdu.
Adam:
 — Peki, Allah nezdinde amellerin en kötüsü hangisidir diye sorduğunda ise,
Resulü Ekrem (s.a.v):
—Allah’a şirk koşmaktır.
Adam:
—Sonra ki nedir?
Rasulullah(s.a.v):
—Sıla-i rahim yapmamaktır, yani kat-i rahim yapmaktır. 
Adam:
—Daha sonra nedir?
Resulü Kibriya (s.a.v):
Münkeratı işlemekle (günah işlemek) emr-i maruf olan hayırlardan men etmektir.

Birde şu var ki; sıla-i rahim yapmak demek illa ki her daim evin kapısını çalan akrabaya gitmek değildir, icabında bundan daha evlası sana darılıp ta gelmeyene gitmektir,  yani sana küs olsa da ayağına gitmek demektir. Anlaşılan Allah Teâlâ ve Resulü müminlerin tıpkı tuğlaların birbirine harçla kaynaşması gibi kaynaşmalarını istemektedir, yani sıla-i rahimle sıkı bağ oluşturun deniliyor. Öyle ki, sıla-i rahim bin aydan daha hayırlı Kadir gecesine konu olmuş bile.   Nasıl mı?  İşte Kadir gecesi Rabbül Âlemin ilk evvela Cebrail meleğine:
—Yeryüzüne inin diye emir buyurmuştur. 
Tabii Cibril Eminde emir gereği melekler taifesiyle birlikte yeryüzüne şeref verdiklerinde ilkin namaz kılanlara ve zikredenlere selam verirler, bu arada birbirleriyle tokalaşıp dua edenlere âmin derler. Derken âminden sonra tekrar gökyüzüne yükselecekleri sırada Cibril Emin Meleklere:
—Ey dostlar yolculuk var.
Melekler:
—Ey Cibril! Allah (c.c) Ümmet-i Muhammed’in ihtiyaçları için ne verdi? 
Cevaben:
 —Allah onlara rahmet nazarı ile baktı, affı mağfiret eyledi, affolunanlardan oldular ancak şu dört zümre hariç:
 —İçki içen,
 —Ana babasına asi gelen,
 —Sıla-i rahim’i terk eden,
 —Bidat ehli olup, İslam cemaatini terk eden diye sıraladı. Görüldüğü üzere dört unsurun içerisinde sıla-i rahim ve ana baba hakları da var.

Hâsıl-ı kelam sıla-i rahim yaparak Allah'a ve onun sevdiklerine yakınlığımızı artıralım ki; affedilenlerden olalım.

Vesselam.