“Türk milleti, Türk milleti/Aşk ile sev milliyeti”

Avusturya’da milliyetleri araştırmış olan Auerbach, milliyeti, elektrik gibi tutulması mümkün olmayan madde-dışı bir gerçeklik olarak kabul ediyor ve ondan kaynaklanan olayların onun içten ve çapraşık niteliğini ancak eksik bir biçimde açığa vurduğunu söylüyor.

Johannet’e göre milliyet ‘Uçup giden bir buhardır, onun yalnız yüzyıllardan bu yana var olduğunu biliriz, gelgelelim herhangi bir zaman bölmesinde onu saptamaya muktedir olamayız. Milliyet tarihin karanlığı içinde, rastlantı ve zorunluluğun iki kanadı üzerinde sürüklenen ayrışık (heterojen) değerlerin kolektif devridir.’

Doktor Roze’ye göre milliyet, öyle bir içgüdüdür ki, hiçbir zaman kesinlik ve açıklıkla tanımlanmaz.

Doktor Muir de milliyeti tanımdan aciz olduğunu söyledikten sonra, bir milletin neden oluştuğunu hatasız olarak gösterecek bir ölçü bulunmadığını kabul ediyor.

Hayata ve evren’e ait sonuçsal sorunsallarda da olduğu gibi, sanki milliyet sorunsalında da bir ‘tanımsızlık’ unsuru var. Bireysel egomuz gibi, milli egomuzda bize ne kadar yakın, ne kadar gerçek ve inkârı imkânsız gözükse de, bunların karanlıkla çevrili olduğunu hissediyoruz. Bir büyük İslam düşünürünü takliden sanki:

‘Kuşkusuz marifetimizin amacı,  O’nun marifetinden aciz olduğumuzu itiraftır’ demek istiyoruz. Nasıl ki milliyetçi İrlandalılar hakkında HorasPlukenet demiş ki: “Bu adamlar ne istediklerini bilmiyorlar, fakat istediklerini şiddetle istiyorlar”. İhtimal milli duygunun bundan daha samimi bir göstergesi bulunamayacaktır.”(1)

“Bilindiği üzere, yeryüzünde, elektrik gibi, yerçekimi gibi, buhar basıncı gibi fiziksel güçlerin yanında, bunlar kadar güçlü, bunlar kadar etkili manevi güçler de vardır. Sevdiğine kavuşmak için dağlar deviren aşk, hedefine ulaşmak için her engeli yıkan mevki hırsı, zayıf kadını güçlü, ürkek kadını kahraman yapan analık duygusu gibi…

İşte milletlerin tarihinde en etkili rolü oynamış olan manevi güç de milli duygudur, milliyetçiliktir. Bir milletin çoğunluğunun ruhunda derin, güçlü milli duygu ve bilinç kaynaklarının bulunması, o milletin toprağında bitip tükenmez petrol kuyularının bulunmasından daha önemlidir.(2)

Onun içindir ki, bir milleti yıkmak isteyen yabancı propagandalar ‘insanlık ailesi’, ‘dünya vatandaşlığı’ gibi masallarla, o milletin milli duygularını, milliyetçiliğini yok etmeye çalışırlar. Fakat nasıl yaşamsal ihtiyaçlardan doğan aile kurumu yıkılamazsa, biyolojik ve sosyal şartlardan doğan milletler, yani ırk çoğunluğuna dayanan milli devletler yıkılmaz. Olsa olsa, savaşı önlemek için, milli bilinç ve egemenliklerini korumak suretiyle, dar ve geniş bölge birleşmeleri oluşturabilirler.

Normal, dengeli ve ruhu, kompleks denilen psikolojik yılanlarla sarılı olmayan her insanın milliyetçi olması doğaldır Milliyetçilik gerilik değil ilericiliktir.
Normal bir insanın bilgi ve kültürü arttıkça, milli duyguları da daha bilinçli bir durum alır, açıklık ve güç kazanır.

Milliyet duygusunun arkasında milli gurur, milli anılar, tarihten alınan tecrübeler, ana diline karşı sevgi, milli geleneklere bağlılık, milli kültüre dayanan hayat görüşü, dile düşmüş sevilen şiirler, belirli atasözleri, belirli mizahi fıkralar açısından dünyaya bakış, millete büyük hizmetlerde bulunmuş milli kahramanlarla övünme gibi manevi hazineler mevcuttur.

Milliyetçi sonsuz manevi servetlere sahip ruhen varlıklı, bahtiyar bir insandır. Milli duygudan ve milli kutsallardan yoksun bir insan ise ruhen züğürt bir zavallıdır.”(3)

1789 Fransız İhtilali sırasında yayımlanan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nin bazı maddelerinin hukuksal, sosyal ve siyasal sonuçları, Avrupa’da milliyet ve millet düşüncesinin oluşumunda önemli bir rol oynamış, bu durum domino etkisiyle bütün dünyaya da yayılmıştır. İşte o maddeler:

Madde 1: İnsanlar hukuken özgür ve eşit olarak doğarlar ve öyle kalırlar.

Madde 3:Egemenliğin temeli, esas olarak ulustadır. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse açıkça ulustan kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamaz.

Bizim tarihten gelen geleneksel milli duygu ve düşüncelerimizle, “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nin bu maddeler alaşımlanmış, böylece modern Türk Milliyetçiliği doğmuştur.

Yukarıdaki görüş, düşünce ve bilgiler ışığında bir milliyetçilik tanımı yapılabilir mi? Bir tanım yapılabilir elbette, ancak her tanımın herkesi tatmin etmesi de doğal ki düşünülemez. Biz Türk Milliyetçiliğini tanımlamaya çalışalım. Ve bu bağlamda iki örnek verelim.

Önce Alparslan Türkeş’ın tanımı:

“Türk Milliyetçiliği ne demektir? Türk Milli¬yetçiliği, Türk Milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun, müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir. Türk Milliyet¬çiliği insani duygularla beslenen bir anlayıştır. Türk Milliyetçiliği kin ve garazı esas almayan, sevgiyi esas alan bir düşünce tarzıdır. Milliyetçilik; milletini sev¬mek, vatanını sevmek ve milletinin tehlikelere karşı korunması için her fedakârlığı göze almak duygusu ve düşüncesidir. Türk Milliyetçiliği bütün Türkleri kardeş sayan bir düşüncedir. Türkiye Cumhuriyeti sı¬nırları içinde yaşayan ve kendisini Türk Milletinin bir mensubu kabul eden herkesi kardeş sayan bir düşün¬ce ve görüştür..”(4)

İşte bu tanım da Remzi Oğuz Arık’tan:

“Milliyetçiliği biz kısaca şöyle tanımlıyoruz: Milletini sevmek ve onun örmek bir millet haline yükselmesini istemek, bu yolda elinden gelen bütün hizmetleri esirgememek.

Milliyetçiliğimizin olumlu vasfı: İlericiliğin, yeniliğin âşığı olmasıdır. Türk milliyetçiliği kimseye yurdundan bir karış vermemeye ahdeden, kimsenin vatanına göz dikmeyen özelliği ile bütün bu düşman âlemlerin ortasında tarihin diktiği bir denge anıtıdır.”
(5) 

------------------------------

1) Mehmet İzzet-Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat
2) Mehmet İzzet, Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat adlı eserinde “Kendini gâh ırk, gâh dil, gâh toprak, gâh iktisat veya tarih sınırları ve kayıtları içine hapsetmek isteyen siyasetin baskısından kurtuluncadır ki, milliyet bir ülküdür; yani bizden kayıtsız koşulsuz mutlak olarak özveri ve itaat isteyen bir kutsal erektir” demektedir. 
 
3) Sadri Maksudi Arsal-Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları
4) Alparslan Türkeş-Dokuz Işık
5) Rıdvan Çongur-Remzi Oğuz Arık/Kültür Bakanlığı Yayını