Kitaplar hakkında yazmak… Bunun ne olduğunu en iyi bilenlerden biriyimdir, otuz yıldır kitaplar okuyorum, okuduklarım hakkında yazıyorum. Yazdığım kitap sayısı 1000’i geçti diye kestirimde bulunuyorum.
Kitaplar hakkında yazan bir öykücü-yazar dostum var benim, adı Nail Uyar. Onun benden fazlası var ama kitaplar hakkında yazdıklarını bir kitabına da eklemiş.
Bu Dost, “Okuyorum Yazıyorum” (Klaros Yayınları) adlı kitabını imzalayarak bana da gönderdi. Bu kitabın benim için özel ve övünç veren bir yanı da bu kitapta benim “Aşk’a Zum” adlı kitabım için de bir yazının bulunması. Bakınız neler diyor kardeşim Nail Uyar bu yazıda: “Yazarın güçlü bir belleği ve kıvrak bir zekâsı var. Bu durum satır aralarında belli oluyor. Bu özellikleri onun üretken ve verimli yazarlarımızdan biri olmasını sağlıyor. Dili çok iyi ve yerinde kullanmasını bildiği için yazdıklarını severek okutuyor. Aynı zamanda akıcı biçemi var. Dile ve anlatıma çok önem verdiği yazılarından belli; sözcükler ve tümce kuruluşları üzerinde bir kuyumcu titizliği ile çalıştığı gün gibi ortada. Durum böyle olunca da ortaya güçlü yapıtlar çıkıyor; tıpkı Aşk’a Zum’da olduğu gibi.”
Bu kitapta kitaplar hakkındaki yazıların yanı sıra yazarın denemeleri ve Makedonya’ya yaptığı gezinin izlenimleri de bulunuyor. Yazarımızın denemelerinde izlekler; öğüt, anı, kendiyle ve çevresiyle hesaplaşma, yaşam üstüne irdelemelerdir. Sayıları çok değil ama değerli oldukları tartışılmaz.
Makedonya gezisi izlenimleri daha yorumsal ve farklı bakış açılı olabilirdi ve daha da ilginç olabilirdi. Bir sinema şeridi gibi anlatılmış, bu herkesin ilgisini çeker mi, emin değilim.
Nail Uyar dostum, bana imzalı bir kitabını daha yolladı. Adı: “Demiryolu Öyküleri”, bunun çıktığı yayınevi de Klaros yine. Demiryolcu bir ailenin çocuğuysanız, belleğinizde bir dolu yaşanmışılar varsa, bunlar yapıtlarınıza kesinlikle yansıyacaktır. Bu yansıma vardı Nail Uyar’ın öykülerinde ve ben bunların birçoğunu farklı kitaplarında ve dergilerde görüp okumuştum. Şimdi bu dostumuz bu demiryolu ile ilişkili öyküleri edebiyat ve yayıncı dostlarının yönlendirmeleri ve salık vermeleriyle ayrı bir kitapta toplamış. Bence de çok iyi etmiş.
Kurumların resmi ve kurumsal tarihleri vardır elbette, bu kayıtlanır, okunur, ama bir de bu kurumun insanlarla ya da insanların bu kurumlarla olan ilişki ve anılarının tarihi olmalıdır. İşte bu “olmalıdır”, edebiyatın işidir. Anılar, öyküler, romanlar, şiirler yaparlar bu işi. Sözgelimi “Güç bela bir bilet aldım gişeden/Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan” dediği “Hancı” şiirinde Bekir Sıtkı Erdoğan, demiryollarımızın o dönemdeki hallerini, insan ve gurbetlik bağlamında ele alır. İşte bu dörtlükteki gibi:
“Ben o gece hem ağladım hem içtim
İki gün diyardan diyara uçtum
Kayseri yolundan Niğde’yi seçtim
Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş”
Nail Uyar’sa “Uzayıp giden o tren yollarını”nın nice öyküsünü, ancak bir demiryolcunun bilebileceği ayrıntılarla anlatıyor. Ayrıntı konusunda bu kitaptaki en çarpıcı ve doyurucu öykü “Can Yoldaşı” adını taşımakta. Gardıfen Cemal öyküsü de ondan geri kalmıyor. Gülmece, hüzün, çile, iyilik, doğruluk, vefa, vefasızlık ve ekmek kavgası pek güzel işleniyor Uyar’ın tüm öykülerinde.
Toplumcu-gerçekçi bir içerik ve biçemde kurgulanıp anlatılan bu öyküleri sıkılmadan okuyabilir, iletilerini özel bir çaba göstermeden alabilirsiniz öykünün satırlarından. Okuyunuz derim.