Sayın Cumhurbaşkanı bir cemevini ziyaret etti. Onun ziyareti sırasında, cemevinde bulunan Atatürk, Hacı Bektaş Veli ve Hazreti Ali resimleri, kadraj dışına atıldı. Ve tartışma başladı, “İslam mabedinde resim olur mu?” diye.
Biz de bu konuyu “İslam’da resim ve heykel yasağı” biçiminde geniş olarak ele almak ve Atatürk’ün yaklaşımını da açıklamak istedik.
“Tasvir konusu İslam’ın ve Müslümanların tartışmalı, problemli konularından biridir. İslam’ın ilk yıllarında birey ve toplumları putperest anlayıştan koparıp tek tanrılı tevhid anlayışına taşıyabilmek için, putperestlik anlayışına kutsal objeler sunan resim ve heykele ciddi tepkiler gösterilmiştir.”(1)
Heykeli anladık da, resme tepki neden, müşrikler resimlere de mi tapıyorlardı?
Hayır İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Osman Keskioğlu “İslam’da Tasvir ve Minyatürler” başlıklı makalesinde (İlahiyat Fakültesi Dergisi IX, 11-23) bunu reddediyor. Kur’an’da tasviri, yani resmi yasaklayan bir ayet yok. İş hadislere dayanıyor. Daha doğrusu Hz.Muhammed’in eşlerinden Ayşe’nin aktarımlarına:
“Melekler içinde suret ya da köpek bulunan bir eve girmezler.”
“Kıyamet günü halktan azabı en şiddetli olanlar, tasvir yapanlardır.”
Ayşe ayrıca, Hz.Muhammed’in üzerinde resim bulunan ince bir perdeyi yırttığını da aktarıyor.
Peki tarih boyunca bu resim yasağı böylece katı biçimde sürüp gitmiş midir? Hayır.
“Özellikle resim konusunda büyük ölçüde çağımız şartlarının zorlaması ile dinî, ahlaki değerleri hiçe saymamak kaydıyla tam bir hoşgörü oluşmuştur.”
İlahiyatçı iki akademisyenin (Yılmaz Can-Recep Gün) yazdığı ve yukarıda adını dipnot olarak verdiğimiz kitapta, bu hoşgörünün açılımı da veriliyor. Gerçek yaşama bunun karşılığı tam olarak yansımış mıdır? O ayrı. Ama şu sözlere katılmamak olmaz:
“Bir Müslümanın inancı gereği çıplak kadını betimleyen bir tabloya tepki göstermesi, o eseri sanat eseri olmaktan çıkarmaz. Bu tepki sanatın evrenselliğine gölge de düşüremez. Ancak Müslümanın gözünde sanatın böylesi meşru değildir.”
Konuyu bir de Prof.Dr. Şerafettin Turan’ın kaleminden okuyalım:
“Sünni İslam bilginleri resim konusunda 2 gruba ayrılmışlardır. Ehl-i rey diye anılan birinci grup daha çok Hanefi bilginlerinden oluşmuş ve Irak’ta etkili olmuştur. Bunlara göre kesin bir yasak, dolayısıyla, haram sözkonusu değildir. Bu nedenle de Irak’ta çok üst düzeyde olmasa da bir Arap resim sanatı doğmuş ve Fatımilerle Mısır’a da sıçrayıp orada etkili olmuştur. Ehl-i hadis denen ve hadisleri esas alan grup ise genelde Hicaz yöresinde etkili olmuş, o yüzden de resim dine aykırı sayılmıştır.” (2)
Peki ya bugün? Kitle iletişim araçlarının dünyayı sardığı, son derece çarpıcı görseller kullanarak yaşamın her alanında insanları etkilediği gerçeği ortaya çıkınca, önce tam boy olarak fotoğraflar reddedilmiş, vesikalık ölçüdekilere cevaz verilmiş, sonra bunun da çok komik olduğu görülünce çeneler kapanmıştır. Bugün İslam dünyası resmi yeterince kullanmasa bile tasvirin daniskası olan fotoğrafı gazetelerinde, televizyonlarında, sosyal medyasında kullanmaktadır.
Ancak yine de Sünni dünyası Hazreti Muhammed’in resminin yapılamayacağını ifade etmekte, “Yaşadığı devirde fotoğraf olsaydı, hiç fotoğraf çektirmeyecek miydi Hz.Muhammed? Gizli çekerlerdi yahu!” şeklindeki aykırı görüşlere şiddetli tepkiler verilmektedir. Oysa kitaplarda “şemail-i şerifi”i var Hazreti Muhammed’in, yani şurası şöyle idi, burası böyle idi diye, bundan yararlanarak bir robot resim pekala çizilebilir. “Hayır asla!” diyorlar. Diyorlar ama Şii dünyasında Hazreti Ali, Hasan, Hüseyin’in olduğu gibi Hz. Muhammed’in de resimleri var.
Gelelim Türk Tarihine, bazı zorlamalarla çevresinden dolanarak, resim sanatı icra edilmiştir. Minyatürler yapılmış, insanın gerçek boyutlarını yansıtmadığı için tasvir yasağı kapsamına girmediği öne sürülmüştür.
Peki bu uygulamaya karşı çıkanlar yine de olmamış mıdır? Olmuştur. Sözgelimi Kadızadeler’in açtığı bilim ve sanatı dışlama çığırına uyan Ayasofya vaizi Üstüvani Mehmet, insan ya da hayvan figürlerinin asla din’le bağdaşmayacağını, insan figürlerinin gözlerinin bozulması gerektiğini şöylece dillendiriyordu:
“Namaz kılanın başı üstünde, karşısında ya da önünde aslan sureti olsa, namaz mekruhtur. Sağında ve solunda olursa da… Bir kimse, bir ecnebi evinde suret (resim) görse, gözünü bozmak caizdir. İmdi, suretin başını bozsalar kerahet (kötülük) kalkar. İmdi yüzün bozmak, başın bozmak gibidir. Ama ellerin ve ayakların bozmak, ya da boynuna bir iplik assalar kerahet kalkmaz.”
Bu kafa Tanzimat döneminde de hortlamış, 1848 yılında Mustafa Reşit Paşa’nın yerine sadarete gelen İbrahim Sarım, rüştiyelere konulan resim derslerini kaldırmıştır. Resim yanında haritaya da yasak gelmesi söz konusu edilmişti.
Gelelim heykele…
Maide Suresi 90. Ayete dayandırılıyor heykel yasağı.
“Ey inananlar, şarap, kumar, tapınmak için dikilmiş olan taşlar, fal için kullanılan oklar, ancak Şeytan'ın işlerindendir ve birer pisliktir bunlar. Bunlardan kaçının da muradına erenlerden olun.”
Bu ayet yanında, Mekke’nin fethinden sonra Hz.Muhammed’in Kabe’deki heykel-putları kırması da yasağı tahkim eden bir unsur olarak ele alınmıştır.
Oysaki Kur’an’da tapılmayan putlardan da söz edilmektedir.Örneğin Sebe Suresi 13. Ayette şöyle denilmektedir: ‘Cinler Hz.Süleyman’a dilediği gibi meharibler, temasiller/heykeller, havuzlar kadar geniş leğenler ve sabit kazanlar yapardı.’
Bir peygambere heykeller yapılıyor. O peygambere helal olan heykel, bu peygambere niye haram?
Bizim tarihimizde heykel yasağı İslam’la birlikte görülmeye başlanmıştır. Zaman zaman yer yer bu yasağın delindiğine rastlanmıştır ama yasak Osmanlı’nın son dönemlerine dek sürmüştür. Bu dönemlerde Abdülaziz’in kendi heykelini yaptırttığını biliyoruz. Ancak, aynı dönemlerde İbrahim Paşa’nın Macaristan’dan getirip at meydanına diktiği Apollo, Diana Herkül’e ait heykellerin tepkiler üzerine kırılıp kaldırıldığı da bir gerçek.
Bu yasak, ancak Atatürk tarafından kaldırılabilmiştir. O büyük insan şunları söylüyordu:
“İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz; itiraf etmeli ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysa bizim ulusumuz gerçek özellikleriyle uygar ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır.”
Bu yasaklar kalkınca Hz.Muhammed’in resmi bile yapılmıştır bir Türk ressamı tarafından. Hamit Necdet Görele’dir o ressam. Ülkü Dergisi’nde yayımlanan yazıların birinde bu resimden de söz edilmiştir: “Açık mor Hırkalı ve pek gür sakallı bir baştı ve harikulade bir eser değildi. Ancak Halife Osman zamanında toplanacak Kur’an’ı elinde tutan ve siması Asurilere benzeyen bu Muhammed resmi, bilmiyorum şimdi nerededir? Lâkin eğer Türk resim ve heykelinde Muhammed’i mevzii alan resim ve heykeller çoğalır ve Muhammed dininin ilhamı yeşil çinilere müstağrak ve bomboş camilere münhasır kalmazsa, bunların günün birinde yazılacak tarihinde Hamit Necdet Görele’nin başarısı tam olmayan o portresi neve ait ilk eser olmak imtiyazıyla mühim kalacaktır.” (3)
1) Yılmaz Can-Recep Gün-Ana hatlarıyla Türk-İslam Sanatları ve Estetiği
2) Şerafettin Turan-Türk Kültür Tarihi
3) Firdevs Gümüşoğlu-Ülkü Dergisi ve Kemalist Toplum