Cebir ilmi, yani matematik onunla dirildi adeta.  Dirilince etrafımızın bir anda matematik eğrileriyle çevrildiğini fark ettik. Bir anda bırakılan bir taşın düz bir çizgi, havaya atıldığında ise çekim kanunun etkisiyle parabol eğri çizerek düştüğünü, hakeza gökyüzünü renklendiren gezegen, ay, suni uyduların yörüngelerinde elips çizdiklerine şahit olduk. 

Cebir ilmi, yani matematik onunla dirildi adeta.  Dirilince etrafımızın bir anda matematik eğrileriyle çevrildiğini fark ettik. Bir anda bırakılan bir taşın düz bir çizgi, havaya atıldığında ise çekim kanunun etkisiyle parabol eğri çizerek düştüğünü, hakeza gökyüzünü renklendiren gezegen, ay, suni uyduların yörüngelerinde elips çizdiklerine şahit olduk. 

Her şeyden öte yaşadığımız dünyanın yerleştirilmiş gravitasyon etkisiyle küre biçiminde olduğunu fark ettik ve tüm bu çekim kanunların matematiğin bir yansımasının neticesine vardık.

Tabiî ki bu farkı fark ettiren cebirden başkası değildir. Cebir deyince sadece matematik mi akla gelir, elbette ki hayır, onunla birlikte Harezmî’yi hatırlarız. Hatırlamakla kalmayız, onun sayesinde matematiğin insanlara medeniyetin gelişmesini gösteren bir araç olduğunu da idrak ederiz.

Dolayısıyla asıl adı Muhammed bin Musa al Harizmî olup,  Harezm’de doğması münasebetiyle ona Harizmî denilmiş. Artık insanlık onu bu isimle anacaktır bundan böyle.

*

İlk eğitimini doğduğu topraklarda tahsil eder. Kısa zamanda ilgi odağı olurda. Hatta ilmi gayretlerinden dolayı öyle göz doldurur ki, Bağdat’tan devrin Abbasi halifesinin daveti gelir ona. O da davete icabet eder. O bundan böyle halifenin kütüphanesinde (Hafız-ı Kütüplük) idarecidir artık. Yani kütüphane idareciliği ilim yolunda onun için ilk sıçrama basamağıdır hep. Daha sonraları yine halifenin Bağdat’ta inşa ettiği Beyt’ül Hikme’nin başına getirilmesiyle birlikte yabancı eserleri tercüme etme işine koyularak, bir başka hamle kapısını aralama imkânına kavuşur. Nitekim Beyt’ül Hikme sadece tercüme edilen mekânın ötesinde aynı zamanda devrin en büyük kütüphanesi olma özelliği ile de dikkat çekmiştir. Hatta o kütüphane ile yetinmemiş, evini bilimsel araştırmalarda bile kullanmış, adeta bilimsel akademidir o ev.

İyiki de Harezm’den Bağdat’a getirilmiş. Zira onunla Bağdat anlam kazanıp ilim merkezi haline gelecektir bir kez daha. Bağdat halkı onu bağrına basmış, değer verip el üstünde tutmuş. Hele hele Halife Me’mun döneminde bu kıymete değer verilme neticesinde ileride meyvelerini toplamaya başlar bile. Bu yüzden Bağdat bu noktadan sonra bugünkü ifadeyle üniversal ilim merkezi adıyla hafızalarda yer edecektir.

Demek ki Mehdi ve Harun Reşit dönemlerinde başlayan Yunan eserlerinin Arapça’ya çeviri faaliyetleri, Me’mun döneminde büyük ölçüde yerini pozitif bilim ve felsefeye bırakmış, böylece büyük bir boşluk onunla doldurulmuştur. Dahası var Harezm ilim uğruna bir yandan Şam’da devrin en ünlü âlimleri ile birlikte Sincar ovasına, diğer yandansa bir başka ilim heyetiyle Hindistan kadar uzanırlar. O aynı zamanda her iki ilim heyetinin içinde bulunmakla kalmamış aralarında ünlü bilge insanların bulunduğu heyetin başkanlığını da yapan bir dehadır. Öyle ki Sincar çıkarmasında bir derecelik meridyen yayını ölçme başarısı ile ün salmanın yanı sıra Hindistan yolculuğunda ise sıfır rakamının bularak bugünkü modern matematiğin önderi olmaya hak kazanmıştır. Nitekim İtalyan Gerokamo Cardano, ‘Dünyanın en büyük on iki düşünüründen biridir’ diyerek ondan övgüyle söz etmiştir.

Tarihte matematikle ilgili kitap yazma şerefi ona ait bir nam. Kitabına “El-Kitabü’l Muhtasar hesabi’l Cebri Ve’l Mukabele” dediği eser cebir ilminin sistematik olarak ortaya konulabileceğinin ilk ispatıdır. Bu eser sadece matematiğin dilini çözmemiş, aynı zamanda fıkıhta bir takım gerek ticari meseleler, gerekse mirasla ilgili kuralların nasıl hesaplanması gerektiği kodları da çözmüştür. Malum olduğu üzere miras ayetleri öyle kolay açıklıkla tefsir edilecek türden ayetler değildir. Zira sıfır rakamının keşfiyle fıkhı hesaplamalarda kolaylık sağlanmıştır. Harezmî artık mirasla ilgili hesaplarıyla o güne kadar alışılagelen Yunanlıların ilk cebir örneklerine son vermiş, kendi cebirsel metodolojisini ortaya koyarak bundan böyle gerçek anlamda İslam dünyası için önemli olan miras hukukunun doğru yolunda seyretmesine vesile olmuştur. Böylece matematik ilim adamlarının kâinatla konuşmanın aracı haline gelmiştir. Madem Allah kâinatı bir hesap ve plan üzerine yaratmış, o halde bu hesabın bu dünyaya bakan çehresi cebir (matematik) programı, ahirete bakan yüzü de hesap gününe yönelik bir mizan terazisi olsa gerektir. İşte Cebir dünyevi hesaplamaların kapılarını aralayarak insanlığa ölçüp biçmeyi öğretmiştir adeta. Bu yüzden Cebir sayesinde rakamlar belleğimizde yükselerek gerektiğinde mana kazanabilir de.

O hem doğuyu hem batıyı aydınlatmış.  Zira matematikten yoksun bir ilim adamı kör v ve sağır olmaktan kurtulmuştur. Nitekim batı 16. asra kadar Harezmî’n cebir ilmi ders kitabı olarak okutuldu, hala da onun öğretisi ve etkisi unutulmadı, unutulmaz da. Bugün batıda Algebra diye tabir edilen aslında Arapça El-Cebir’in veya el Harizmi kelimesinin bir başka matematiksel söyleminden başkası değildir. Anlaşılan o ki batılılar Harizmi ifadesini önce Latince Alkhari, sonra Algorisma, ardından Fransızca Augrisme (Augrime) ve daha sonrada İngilizce Augmini şeklinde türlü değişikliklere uğratmışlardır. Şurası bir gerçek ismi ne olursa olsun, bilinen bir şey var cebir batı ilim dünyasında temel bir kitap olarak kabül edilip tüm matematik açılımlarını bu temel kitap üzerine kurmuşlardır. Hatta batılı ilim adamları bütün cisimlerin bünyesinde matematik programın varlığını fark etti. Artık gelinen nokta itibariyle matematik bilmeyen bir heykeltıraşın olamayacağı kanaati yerleşiverdi.

Sadece heykeltıraşçılar mı?

Elbette ki hayır... Canlı cansız her şey, yani gerek ekonomistler, gerekse matematikçiler bugünkü konumunu sayısal hesap adına her ne varsa ona borçlular. Nitekim insanoğlu el ve ayak parmaklarının toplam 20 olmasından hareketle parmak hesabı ile önce rakamı keşfetmiş, sonra Babiller parmaklarını tozlu levhalar üzerine gezdirerek birtakım şekiller çizmişler, daha sonra ise Eski Romalılar bunu geliştirerek abak sistemini  (I,II, III, V, IV, VI, C, M vs.) kâğıt üzerine geçirilişi denen yazılı hesaba geçilmiştir. Derken ondalık (desimal)  sistemle birlikte Sibernetik çağında  (0) ve (1) denen ikili hesap yöntemi sayesinde bilgisayarı (computer) keşfetmiştir. Dahası Cebir’in attığı ilk adım bizi ciltler dolusu yazılımı bilgisayarın hard diskinde ikili sistem halinde hesaplar hale gelmemizi sağlamıştır.

*

Velhasıl, Bağdat’a hayat verdi, yaşasaydı daha da verecekti. Ne var ki o da her fani gibi 850 yılında Bağdat’ta Hakka yürüdü. O şimdi batıya daha 9. asırda matematik yönden hocalık yaptığı günden beri tüm insanlığın hafızasında yaşıyor, yaşayacakta.

Vesselam…

Ekim 2011