Bayramlarımızın anlamları günümüzde aşındı. Aşındı, çünkü çağrıştırdıkları anlamlar törpüleniyor, bayramların güzelliklerini ortaya çıkaran töre ve adetleri unutturuluyor, terk ediliyor.
Bayramlarımızın anlamları günümüzde aşındı. Aşındı, çünkü çağrıştırdıkları anlamlar törpüleniyor, bayramların güzelliklerini ortaya çıkaran töre ve adetleri unutturuluyor, terk ediliyor.
Ulusal bayramlarımız yavaş yavaş takvimlerden çıkarılıyor. Kurtuluş bayramları, “çağ dışı” damgasını yedi! Toplumun tarih hafızasını yenilediği kurtuluş günlerinde sergilenen görüntülerin; kurtuluş yıllarında ulusumuzun yaşadığı zulümlerden daha vahşi(!) olduğunu pompalayan aymazlarımız var. Bu kararı alanlar Bayburtlu’ya, Maraşlı’ya, İzmirli’ye… danışma, onların görüşünü alma gereğini duymuyorlar bile. 30 Ağustos zafer bayramlarının görkemli gösterileri “tasarruf(!)” gerekçeleriyle güdükleştirilirken; devletteki savurganlıklar görmezden geliniyor. “Çocuklar üşüyor(!)” gülünç gerekçesiyle “19 Mayıs gösterileri” kapalı alanlara hapsedildi. O günleri coşkuyla ve emek vererek kutlayan önceki kuşaklardakilerin tümü o gösterilerde “zatürre” olmuşlardı sanki! 23 Nisan törenleri inandırıcı olmayan ritüellere kurban edildi. Çocuklarımızın coşkulu, bol kahkahalı ve alkışlı olan eğlenceleri; salonlardaki sahne gösterileri “veliler masraflardan yakınıyor” uydurmacasıyla sulandırılıyor. Ezberletilen davranış ve sözleri sergilemesi için kodamanların koltuklarına oturtularak komedi yaşatılıyor.
Kala kala “Cumhuriyet Bayramı” kaldı, o günde de nedense zevat hastalanıyor(!), ya da yurtdışında oluyorlar. Birbirinin yüzüne bakmak istemeyen, asık suratlı kodamanlar, törenin coşkusunu güdükleştiriyorlar.
***
Şimdi Ramazan Bayramı’nı kutlayacağız, yaşayacağız.
Nedense “Şeker Bayramı” bile diyemiyoruz. Beni ve benim gibi çoğu kişiyi bayram coşkusu ile dolduran; bayramları iple çekmemizi sağlayanlar; bayramlık giysiler, büyüklerden toplanan bayramlık kuruşları ve de kapı kapı gezilerek toplanan şekerler, bayram mendilleri değil mi? Ramazan Bayramı Namazları, namaz alışkanlıklarını; bayramın çocukluk armağanları da bayram sevincimizi oluşturmadı mı? Yurdumuzda tüm bunları yaşayanların oranı ne acaba? Bunların giderek terk edilmeye yüz tutmasının nedenleri ayrıca irdelenmeye değer!..
Ramazanlarımız artık “iftar çadırları”, “yardım paketleri”, şatafatlı-zengin menülü iftar yemekleri ile taçlandırılıyor(!) İftar çadırlarında orucunu açanların yüzde kaçı muhtaç? Buna karşılık “iftar çadırları”na ayrılan para ne kadar? Bu parayla kaç tane gerçek muhtaç olan mutlu edilebilirdi? Bunları sorgulayan yok! Lüks otellerde, zengin menülü “iftar”ların gerçek amaçlarını kimse irdelemiyor. Yardım paketlerinin oluşturulması ve dağıtım yöntemleri gündemde yok. Tüm bunlarla, “bireysel dayanışma”nın güdükleşmesine neden olduğumuz göz ardı ediliyor. Bu uçukluklarla, sadece kurumsal tatmin sağlanıyor. Bu tür etkinliklerde bulunan kurum ve bireyler, asıl sorumluluklarından arındıklarını sanıyorlar. Ramazan’ın ruhsal, bedensel ve toplumsal güzelliklerini yüreğinde yaşayan; manevi dünyasını yardımlarla süslemek isteyen kişileri üzdüklerini görmezden geliyorlar.
Bayramın güzelliklerini, coşkusunu içimiz burkularak yaşıyoruz bu günlerde. İçimizde oluşan acı, merhamet duygusu, -asla umutsuzluk içermeyen- gelecek kaygısı… bize, istemeye istemeye “Bayram gelmiş neyime…” dedirtiyor.
• TC yargılanıp adlardan, tabelalardan silinmek istenirken;
• Uğruna binlerce şehit verdiğimiz sınırlarımız ve ulusal kimliğimiz tartışma konusu edilirken;
• Ulusumuz, elmanın şakı gibi %50-%50 ayrılıp, ötekileştirilmeye çalışılırken;
• TBMM’sinde, “seçilmiş”ler birbirine ana avrat söverken;
• -Her nedenle olursa olsun- Polis kurşunu ya da gaz mermisi kapsülü ile ölenler; sokak aralarında cop ve sopalarla dövülüp öldürülenler itibarsızlaştırmaya, suçlu gibi gösterilmeye; bu cinayetleri işleyenler haklı çıkarılmaya çalışılırken;
• Hapishanelerde yıllardır “neyle suçlandığını bile bilmeden”, “suçlu olsa bile, verilecek cezadan daha çok içeride yatan” yüzlerce aydın, asker, yurtsever, gazeteci ve seçilmiş varken;
• Devletin korumasındaki kadınları, erkekler hunharca katlederken;
• 'Adalet'in, adilane uygulanmadığı konusunda ciddi tartışmalar yapılırken;
• Basın dünyası, “yandaş” damgası yiyen ünlü çalışanlarınca bile “yandaşlık”la suçlanırken;
• Ülkemizin -uçuk, ilgisiz ve zorlama gerekçelerle inkâr edilse de- “tek adam” mantığı ile yönetilip, açık bir despotizme yöneldiği ortadayken;
• ...
Söyler misiniz, “Bayram gelmiş neyime!” denmez de ne denir?
Ağustos 2013