Günümüzde herkesin şikayetçi olduğu toplumdaki ahlâki bozulma ve çürüme yine herkes tarafından ve her platformda dillendirildiği bir gerçektir. Bundan çeyrek asır önce ahlâk ve edep açısından ülkemizin en nadide yerlerinden birisi olan Bayburt vilayetimiz de bu yozlaşmadan ne yazık ki nasibini almaktadır.

Özellikle üniversite eğitimi dolayısıyla dışarıya açılan Bayburt’a toplumun her kesiminden insanların gelmesi ve televizyonlardaki hassasiyetten uzak yayınlar ile sosyal medyadaki sınırsız erişim özgürlüğü toplumdaki eski ahlâki hassasiyeti yavaş yavaş törpülemiştir.

Oysa Bayburt son çeyrek yüz yılda olduğu gibi bir asır öncesinde de bu hassasiyetini gösteren olaylar yaşamıştır. Bu minvalden olmak üzere birkaç örnek vermek isterim.

1979 yılında Bayburt Lisesinde okurken okulumuzda yatılı okuyan çevre illerden gelmiş öğrencilerin, bir Pazar tatilinde çarşı ve mahallelerde gezerken bir genç kıza laf atmaları dedikodusu çıkmıştı. Bu dedikodu öylesine bir hal aldı ve maşeri vicdana o kadar dokundu ki ertesi hafta şehir ahalisi toplanarak lisenin önünde toplandılar. Bu öğrencileri böyle bir kalabalık karşısında korunması oldukça zordu. Zamanın mülki idarecileriyle okul idaresinin iş birliği sayesinde bu öğrencilerin şehri terk ettirilmesi sağlanmıştı.

Bu bahsedilen öğrencileri iyi tanıyorduk. Kasten böyle taciz denilebilecek bir şey yapmaları mümkün değildi. Ancak belki gençliğin verdiği heyecanla ağızlarından kaçırmış oldukları laf atma ihtimali toplumdaki diri olan ahlâkî hassasiyeti anında harekete geçirmişti. Neticede güvenlik kuvvetleri ve okul idaresinin iş birliği ile bu söz konusu öğrenciler okulun arka kapısından çıkarılarak Gümüşhane’ye gönderilmiş ve ahali sükûnete ermişti.

Bayburt’un zamanından beri bu ahlâkî hassasiyeti Osmanlı’nın son döneminde de çeşitli şekillerde tezahür etmiştir.

Yıl 1908, 31 Mart vakasından yaklaşık altı ay önce, Ramazan ayında, Osmanlı Milli Tiyatro Kumpanyası adıyla bir tiyatro gurubu, tiyatro oyunu sergilemek üzere külliyetli miktarda para harcayıp Bayburt’a gelirler. Oyunlarını sergilemek ve para kazanmak için yetkililerden izin isterler. Sergilenecek oyun milli ve manevi değerlerimize aykırı bir muhteva arz ettiği için Bayburt eşrafı ve uleması idarecilerin bu tiyatro oyunun oynanmasına izin vermelerini istemezler.

27 Eylül 1908, yani 1 Ramazan 1326 günü Tiyatro Kumpanyasının oyununu icra için istediği izin talebi, Bayburt Kaymakamlığı tarafından ahalinin ve Bayburt eşrafının aleyhteki talepleri dikkate alınarak reddedilir. Bunun üzerine tiyatro şirketi bu karşı çıkışı organize edenleri de dile getirerek şikâyet dilekçesi verirler.

Tiyatro Kumpanyasının Vaiz Mustafa Efendi ve diğer ileri gelenler hakkındaki tahrik edici şikâyeti ve tavırları Bayburt’ta hem ahali ve hem de eşraf arasında rahatsızlık doğurur. Bununla birlikte Tiyatro Kumpanyası, ahalinin ve ileri gelenlerin karşı çıkmalarına rağmen bu tiyatro oyununu Ramazan ayında oynatmakta ısrar ederler. Bütün uyarılara rağmen şehirden ayrılmazlar.

Bu olayın cereyan ettiği Ramazan ayında bir gece teravih namazı sonrası camilerden çıkan ahali Tiyatro Kumpanyası oyuncularının kaldığı otel önünde toplanırlar. Tiyatro Kumpanyasının şehirden uzaklaştırılmasını isterler. Ahalinin ısrarı üzerine tiyatro oyuncu ve yöneticileri emniyet güçleri tarafından otelden çıkarılarak şehirden uzaklaştırılırlar.

Ahlâka milli ve manevi değerlere mugayir bu tür olaylarda ahalinin gösterdiği hassasiyete zamanın idarecilerinin de ehemmiyet vererek gereken tedbirleri alması takdire şayandır. Bu tür toplumsal ahlâkı rencide eden olay ve kişilere karşı Osmanlının son döneminde hem ahali ve hem de yöneticilerin gösterdiği hassasiyetle ilgili iki önemli hadiseyi daha aktarmak istiyorum.

Bunlardan birincisi Siptoros köyünde ahaliye huzursuzluk veren Molla Yusuf adlı şahsın ahali tarafından köyden kovulması ve daha sonra tekrar bu köye dönerek oğullarıyla beraber ahali arasında meydana gelen huzursuzluk ve tartışmalar üzerine ahali tarafından Bayburt idarecilerine intikal ettirilen olay üzerine, Bayburt İdare Meclisi ahalinin huzurunu bozan bu şahsın tekrar köyden kovulması taleplerinin incelenerek kararını Erzurum Vilayetine bildiriyor.

15 Cemâzîyeʼl-ûlâ sene [12]76 / [11 Aralık 1859] tarihli Bayburt İdare Meclisinin bu kararında, söz konusu Siptoros Köyünden Molla Mustafa ve oğullarının ahalinin huzurunu bozmakta oldukları, ancak bu köyde arazileri olduğu ve o arazileri ekip biçmekte oldukları sebebiyle köyden yeniden kovulup uzaklaştırılmaları yerine, Molla Yusuf’un şimdilik köyünde kalması ve oğullarının da şehir merkezinde tutulmasına karar veriliyor.

Osmanlı’nın son döneminde toplumda meydana getirilen ahlâkî huzursuzlukların önlenmesinde ahali ve idarenin birlikte önleme faaliyetlerine diğer bir örnek de Bayburt’un Sisne-i Ulya/Yukarı Sisne köyünde meydana gelen zorla başkasının nikahlı karısını kaçırma olayı ve sonunda verilen idam cezasıdır.

Hicri 1241, Miladi 1826 yılında cereyan eden olayda Yukarı Sisne köyü sakinlerinden Veysel adlı şahsın on yıl önce yine bu köy sakinlerinden olup köyünde olmayan Şaban adlı şahsın nikahı altındaki karısını başka bir kazaya kaçırıp iğfal etmesi üzerine zabıta tarafından yakalanarak ahalinin huzurunu bozan birisi olduğundan idamına karar verildiği ve bu kararın icra edildiği Bayburt Kadısı Hacı Ahmet tarafından Hicrî 7 Cemaziyelahir 1241 ve Miladî 18 Ocak 1826 tarihinde ilan edilmiştir.

Günümüzde televizyonların gündüz kuşağında yayınlanan bazı programlarda alenen teşvik edilerek işlenen bu tür ahlak dışı olayların ve toplumda normalleşmiş hale getirilen bu ahlaksızlıkların önüne geçilmesinin yegâne çaresi, Osmanlı’nın uyguladığı caydırıcı ceza sistemidir. Böyle bir ceza sistemi uygulansaydı ne böyle ahlaksızca olaylar çoğalır ne de böyle programlar yapılırdı. Halk ile yöneticiler bu hususta elbirliği içerisinde ve halkın ahlak ve huzurunu temin için halkın isteklerine göre kanunlar çıkarıp uygulamalara imza atmalıdırlar.