Evet nedir yar dudağı, aşktaki karşılığı ve yeri nedir? Önce kendi şiirlerimizle yanıtlayalım bunu:

Gözler etkileşim gönül pususu
Eller tutuşunca tutuşursunuz
Derken naz dönemeci ve söz yokuşları
Bütün bunlar ön hazırlıklardır ha
Dört dudaktır gerçek buluşmaların cümle kapısı
Evet cümle kapısı demek ki… Peki ya sonra? 
En zor alınan vize dudak vizesi
Bir sevgili rızası
Alınınca da uçmaktır gerçek uçmak
Fenafiddudak mertebesinde

Tasavvuf yolunda olanlar fenafillah der, biz de fenafiddudak demişiz, daha gerçekçi…

Halk edebiyatında bir dudakdeğmez şiir geleneği vardır, âşıklar dudaklarının arasına bir iğne koyup şiir derler; b, p, m, v gibi harflerin içinde olduğu sözcükler kullanılırsa, dudaklar birleşir ve iğne batar.

Peki bizim dudakdeğmezimiz nasıldır, ona da bakalım:

Dudakdeğmez şiirler üretmeye niyet edelim
Dudaklarımız arasına iğne koyarak.

Aşk diyelim en önce
Dudak değdirmeyen sözcüklerin başında gelir 
İki sözcük var ki, aşk onlarla var 
Biri yâr
Bir de gönül var
Sonra da bensiz sen’ler (ben dudak değdirir)
   
Başardık mı dudak değdirmemeyi ve iğne batırmamayı 
Hak etmişizdir işte o zaman 
Dudak değer iftarlarını

Seni seviyorum gizdökümünün
Döküldüğü dudaklar
Öpülmelidir artık yalımlanarak

Benden bu kadar, başka şairlere geçelim. Kime? Elbette Karacaoğlan’a, bakalım güzellere doymayan koca ozan neler demiş:

Batırır güneşi yüzünün mâhı, 
Dökmüştür göğsüme zülfü siyahı, 
Bir busesi yeter kanlım olmaya, 
Gonca dudak varken netsin silahı.

Güzel yavru çıkmış tahta sallanır
Her öptükçe şirin dudak ballanır
Öpülüp sevilen yar güzellenir
Emerim dillerin, nic’olur olsun

Ercişli Emrah da dudağın aşk bakımından anlam ve önemini kavrayan ve ustaca dillendirenlerden:

Geçmek olmaz siyah haldan
Halas olmaz galmagaldan
Emrah eme şirin dilden
Leblerinden (dudaklarından) kana gelin

Ve Dedem Korkut, bir öyküsünün kadın kahramanı Selcen Hatun’a şöyle dedirtir, bugün deseniz kıyamet koparırlar gerici yobazlar:

Ala yorgan içinde seninle sarmaşamadım
Tatlı damak tutarak emişemedim

Ömer Hayyam, “bir nefes yar dudağı”na bakınız neler katıyor neler ve kimlere taşlar atıyor:

Bir yudum kızıl şarap, bir nefes yâr dudağı,
Satmışım cehennemi, gönlüm bu aşka razı;
Şu koskoca yeryüzü benim cennet meyhanem:
Nikahlım üzüm kızı, günahlım din yobazı.

Dudağı, olumsuz imgelerle, farklı ve çarpıcı olarak şiirine yerleştiren şairler de var, Yusuf Hayaloğlu gibi… Bakın neler diyor:

Yağmur içen kız… vahşi kısrak
Göğsü falçata krizi, öfkesi tavlı bıçak…
Soluğunda ıslak çimenlerin buğusu
Soluduğunda kundaklanmış ormanların yalazı.
Güzelliğini sorarsan;
Dişleri kar kuşundan da beyaz
Dudakları vampirden de kırmızı…

Erzincanlı Salih Dündar’dan alınan o uzun havanın sözlerinde “dudak meze” olur:

Oğul dil meze gerdan meze
Oğul dil değil dudak meze,
Oğul bilmedim gönül verdim
Yavrum ben bir halden bilmeze

Anılarıyla hep yaşasın sevgili Şemsi Belli Ağabeyi, 20. Yüzyılın Karacaoğlanlarından biriydi. O’nun “Birleşmiş Dudaklar Konseyi” adlı bir şiiri vardır, dudakların kongresini toplar:

Bir konsey topladım güzeller ile/Yoklama yapıldı tamam dediler/Nutuklar çekildi seçimler bitti/Artık eğlenelim akşam dediler

Gönül komisyonu yedi kişiydi/Hepsi kısrak gibi birer dişiydi/Kimi fazla pişkin, kimisi çiğdi/Pişkinler çiğlere çok ham dediler


Biri kadeh sundu, biri el tuttu/Biri çiçek verdi, biri dal tuttu/Her birisi başka başka yol tuttu/Yollarımız dolam dolam dediler


Birbirine kattık yeri ve göğü/Bulutlardan yatak yaptık kuş tüyü/Güneş ışığından ördük örtüyü/Sakın ha soyunma haram dediler


Dedim insaf edin böyle pay olmaz/Zamanı geçince kısrak tay olmaz/Bir daha böyle bir kurultay olmaz/Olmazsa olmasın ne gam dediler


Kimisi kediydi, kimisi tilki/Hepsi birbirinden öyle güzel ki/Dedim pencereniz açıktır belki/Adla giremezsin çift cam dediler


Utanma hissini bir yana ittim/Kollarda dolaştım dizlerde yattım/Kimisinin dudağını kanattım/Yedin bizi tatlı yamyam dediler


Nar şurubu geldi, şişeler gitti/Vuslat bizi damla damla eritti/Aşkın ödeneği yarıda bitti/Hepsi bir ağızdan zam zam dediler