Bu günlerde ülke genelinde milletten vekâlet almak için birçok insan harıl harıl çalışıyor. Herkes kendisi için asla bir ikbal peşinde olmadığını, bütün gayelerinin vatana ve millete hizmet etmek olduğunu söylüyorlar. Bu hizmete de en çok kendilerinin layık olduğunu iddia ediyorlar. Öyle ki birileri gerçekten vatana millete hizmet etmek için ellerindeki bütün imkânları, para, mal ve nüfuzlarını seferber etmekte adeta birbirleriyle yarışıyorlar.
Bu günlerde ülke genelinde milletten vekâlet almak için birçok insan harıl harıl çalışıyor. Herkes kendisi için asla bir ikbal peşinde olmadığını, bütün gayelerinin vatana ve millete hizmet etmek olduğunu söylüyorlar. Bu hizmete de en çok kendilerinin layık olduğunu iddia ediyorlar. Öyle ki birileri gerçekten vatana millete hizmet etmek için ellerindeki bütün imkânları, para, mal ve nüfuzlarını seferber etmekte adeta birbirleriyle yarışıyorlar.
Bu yarış farklı parti ve görüşteki insanlar arasında yaşandığı gibi bir süre önce de kesin aday listeleri açıklanana kadar aynı parti içerisindeki aday adayları arasında da müthiş bir şekilde yaşandı.
Bu anlamda önümüzdeki seçimlerde maalesef Türkiye’de tek vekille temsil edilecek olan il “unvanına” sahip olan Bayburt ilimizde daha farklı bir şekilde yaşanıyor. Yanlış bilmiyorsam bu tek vekillik için on beş kişiden fazla aday yarışıyordu.
Bunların çoğu da iktidarı tekrar elde edeceği kuvvetle muhtemel olan mevcut iktidar partisi içerisinde yarıştılar. Nihayet bu parti içi yarışlar bitti. Adaylığı kesinleşenler birbirleriyle yarışmaya başladı.
Kendileri için değil Bayburt’ hizmet için yarıştığını belirten bu insanların vekâlete talip olurken atacakları her adımın uhrevi hayatta mutlaka bir karşılığı olacağını düşünerek hareket etmeleri gerektiğini haddim olmayarak hatırlatmak isterim.
Bu vekâlete talip olanların niyetleri ne olursa olsun yapacakları her icraatta vekâletini aldıkları insanların veballerinin boyunlarında olacağını bilmeleri gerekir. Bu vebal yükü o kadar kolay ve taşınacak bir yük değildir. Bayburt’ta yaşayan herkes bu anlayış ikliminden nasiplenerek büyümüştür. Adayların hepsinin de bu anlayıştan nasiplenmiş kimseler olduğunu düşünüyorum.
Yaşanan tecrübeler samimiyetle yola çıkan insanların bile aldıkları vekâleti daha çok kendileri ve çevrelerindekilerin ikbali için kullandıkları ne yazık ki müşahede edilmektedir. Liyakat yerine hamil-i kartların daha muteber olduğu icraatlar maalesef her dönemde görülmektedir.
Bal tutan parmağını yalar vecizesi gereği çoğu kez insanımız buna göz yummaktadır. Hayatı sadece dünyadan ibaret görenler için bu vecize bir mazeret sayılabilir. Ama bu dünyada yapıp ettiklerimizin ilahi kameralar tarafından kaydedildiğinin farkında olanlar bal tutan parmağını yalarken daha çok düşünmek zorundadırlar.
Ülkenin idaresine talip olanlara vekâlet veren insanların da verdikleri vekâletin nasıl kullanıldığını takip etmelidirler. Yapılan yanlışlıklara sizden bizden diyerek göz yummamalı, toptan karşı çıkılmalıdır.
Haksızlığa her hal ve her yerde karşı duran Bayburt insanı dün olduğu gibi bu gün de aynı duyarlılığı sergilemelidir. Yeri geldiğinde Moğol zaliminin önüne dikilerek onu zulmünden tek başına vaz geçiren Bayburtlu yeri geldiğinde kendi içinden çıkan ve yanlış yaptığını gördüğü yetki sahiplerini sığaya çekmesini bilmiştir.
Bu anlamda Bayburtluların idarede bulunan görevlilerin su-i istimallerine karşı göz yummadığına çoğu çevrelerin bildiği gibi tarihi belgeler de şahitlik etmektedir.
Bayburt insanının, kendisini idare eden görevlilerinin kendi çıkarları için yaptıkları su-i istimallere ve kamunun malına el uzatanlara karşı nasıl mücadele ettiğini gösteren bir belgeyi burada dile getirmek istiyorum.
18 Şaban 1304 Hicri, 12 Mayıs 1887 Miladi tarihli bir belgede Bayburt’ta ahaliye ait araziye nüfuzlu birisiyle belediye reisinin işbirliği içerisinde el koymaya çalışmalarına Bayburt ahalisinin gösterdiği tepkiyi dile getiren bu belgeden anlaşıldığına göre görevini kendi çıkarına ve nüfuzlu kimseler lehinde kullanan bir idareci Dâhiliye Nezaretine şikâyet ediliyor. Dâhiliye Nezareti de olayın tahkik edilerek gereğinin yapılması için Bayburt Sancağının bağlı olduğu Erzurum vilayetine emir gönderiyor. Bu söz konusu belgenin günümüz diliyle anlaşılacak metni şöyledir:
“Erzurum Vilayeti Celilesine
Bayburt Sancağı’nın Tuzcuzade Mahallesi civarında Büyük yol bitişiğinde bulunan boş, metruk arazinin üzerine ahaliden ( ….) Ali adlı şahıs ile Belediye Reisi tarafından müştereken sahte belge ile ev ve kahvehane inşa edileceğinden bu arsanın umumi ahali kullanımına terk edilmiş olduğundan bahisle söz konusu inşaatın yapılmasına mani olunması ve bazı ifade ve istidayı havi ahali tarafından gelen arzuhal ekte tarafınıza sunulmuş olmakla mühtevasına göre tahkikatının yapılarak gerekenin yapılması ve sonucun bildirilmesi .”
*
Diyeceğim o ki, her devirde yetkileri elinde bulunduranlar bu yetkilerini kendi çıkarları ve çevresindekiler için kullanmaya çalışmıştır. Ama onları kontrol eden duyarlı insanlar var olduğu ve attıkları her adımı kaydeden ilahi kameraların varlığını aklından çıkarmayan idareciler göreve getirildiği sürece bu su-i istimaller tamamen önlenmese de büyük ölçüde azaltılabilir.
Bu anlamda hem vekâlete talip olanların ve hem de vekâlet verecek ahalinin büyük sorumlulukları vardır. Emaneti ehline vermek temel prensip olmalıdır. Atacağı adımın ebedi hayatta mutlak karşılığının bilincinde olan ve bu anlayışla hayatına yön verenlerin mutlaka bulunması ve vekâletin bu anlayışa sıkı sıkıya bağlı olanlara verilmesi elzemdir.
Bal tutan parmağını yalar sözünün bizim kültürümüze ait bir söz olduğundan emin değilim. Bu söze dayanarak bazıları parmağını yalarken doymayıp yavaş yavaş kavanozları götürdüğü de bir gerçektir. Kavanozu götürenleri görünce parmağını yalayanlar normal karşılanır olmuştur.
Bal tutanların da parmağını yalarken ilahi kameralar tarafından kayıt altına alındıklarını, attıkları her adımın, uhrevi hayatta karşılığını bulacağını hatırdan çıkarmamaları gerekir. Bu sebeple vekâlete talip olanlar da vekâlet verecekler de bu inceliğe dikkat etmelidir. Vesselam…
Nisan 2011