-Sosyalizmin bir seçenek olabileceği düşüncesi ne aydınlarda ne de halkta yoktur. Bu acı bir gerçektir. Bu gerçeği görüp; “Biz varız ve seçeneğiz!” savını inançla, inatla, ısrarla savunmak, anlatmak, inandırmak yerine bu gerçek görmezden gelinmektedir. Var olan sosyalist ve komünist partiler, vaatlerini inandırıcı bir biçimde anlatamıyorlar, ideolojilerinin geçmiş pratikleriyle yüzleşemiyorlar, yanlışlarını kabullenip, doğrularını göğüslerini gere gere savunamıyorlar.
-Kitlesel eylem, kitlesel basın açıklaması ezberinden ve tekrarından vazgeçemiyorlar. Yeni yollar ve yöntemler aramıyorlar. “Dün bir bildirinin harekete geçirdiği; yoksul, dar gelirli, işsiz kesimler, bugün neden duyarsızlar Sosyalizmin ileti ve çözümlerine?” Bunu düşünmek yerine düşünmemeyi yeğliyorlar.
-Propaganda yöntemleri köhne, ilkel, yasak savma kabilinden… Zaman zaman “Boyun eğme!” gibi çok etkili ve tutunan sloganlar bulsalar da genel de yetersizler, bir yaratıcılık yoksulluğu var. Son dönemlerde sıkça dillendirilen, hatta uygulama alanı bulan “Dijital Particilik” dizgesini de yeterince algılayıp uygulayamamışlardır.
-Sağ’dan örnek almayı kendilerine yediremiyorlar ama bu doğru bir yaklaşım değil, sosyalist ve komünistlerin oradan öğrenecekleri çok şey vardır örgütlenme, propaganda ve büyüme bağlamında. Sözgelimi sağın bir üstünlüğü var ki, başarının en büyük bileşeni ve nedeni o. Nedir o? Şu: Sosyalistlerin imam-vaiz hitabetli elemanları, onları sessizce ve huşu ile dinleyen cemaatleri ve cem oldukları camileri yok. Bu, öbür tarafı maça 5-0 galip başlatıyor. Buna çözüm üretmeli sosyalistler. Nasıl mı üretmeli? Arayarak, kafa yorarak, çok çok deneyerek, asla vazgeçmeyerek…
-Komünist-sosyalist partili (partili olmayanı da pek yoktur) aydınlar, durmadan yazıyorlar, eskiden dergilerde, bültenlerde yazarlardı, şimdi sanal aleme daldılar, internet yazı dolu, istemediğin kadar. Bu yazıların çoğu da açık ve anlaşılır değil, ne amaçla yazıldıkları belli değil. Ve bu yazıları kimlerin okuduğu, okuyorsa kaç kişinin okuduğu, okunuyorsa etkisinin ne olduğu konusunda ciddi hiçbir ölçümleri yok.
-HDP gibi etnik partilere eklemlenip Meclise girme dışında, iktidara gelme, meclise girme, bir güç odağı olma umudu, görüntüsü veremedikleri için, siyaset mastürbasyonu yapılan bir yer almaktan öteye gidemiyorlar.
-Ve güçleri, üye sayıları bağlamında bir yazıdan bir bölüm içler acısı manzarayı ortaya koyuyor:
“Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının siyasi partiler sayfasında 106 parti var görünüyor. Ama 58-59 ve 90 numaralı siyasi parti haneleri boş. Yani 106 değil 103 parti var.
Bu 103 partiden 22 tanesinin, ismiyle amblemiyle olmadı tüzük programıyla kendisini sosyalist veya komünist olarak gördüğü anlaşılıyor. Yazının sonuna bu 22 partiyi listeledim.(1)
Hariç tutmama bozulup bozulmayacaklarını bilemem ama bu yazının patronu ben olduğum için Perinçek’in Vatan Partisini, Ufuk Uras’ın Yeşiller ve Sol Gelecek Partisini ve Demirtaş’ın HDP sini o 22 parti içine koymadım.
Geriye kalan diğer 22 parti de birazdan göstermeye çalışacağım gibi pek matah değiller ama bu üçünü sosyalist etiketli partiler arasında saymak kavramsal açıdan ayıp geldi bana. Benim elim gitmedi. Başkasının içine siniyorsa kendi listesine koysun kardeşim.
Elbette doğal olarak, CHP, DSP ve artık 7 üyesi kalmış merhum Mümtaz Soysal’ın Bağımsız Cumhuriyet Partisi de yok.
Şimdi: 22 sosyalist partiden 2 tanesinin genel başkanları bile partiye üye görünmüyor. 1 Nisan 2021 itibariyle bunların üye sayısı sıfır (rakamla 0). 35 üyeli Komünist Parti (KP) isminde bir parti ise Kemal Okuyanların TKP’sinin yedek partisiymiş.
ESP, EHP, EMEP gibi Alevi Kürt tabanına hitap eden, HDP listelerinden seçime giren ama sosyalistlik iddiası biraz daha vurgulu olan partiler var. Eski Kurtuluşçuların SDP’si adını Birleşik Devrimci Parti diye değiştirmişti. Onlar da HDK bileşenlerinden. Zaten 105 üyeleri var. Ayrıca TKP’den ayrıldıktan sonra kurdukları partinin adını TİP olarak değiştiren kalın bıyıklı yoldaş Erkan Baş’ın grubu da seçimlerde HDP ile birlikte davranıyor. TİP Ahmet Şık katıldıktan sonra mecliste 3 milletvekili ile temsil ediliyor. Eski adı ÖDP yeni adı Sol Parti olan parti HDK bileşenlerinden olmadı ama dönem dönem Ufuk Uras, Ertuğrul Kürkçü gibi adamları ya Kürt partisi listelerinden ya da gene Hadep’in bağımsız adayları arasından gösterip milletvekili seçtirdiler.
2 sosyalist partinin üye sayısı sıfır demiştik ya. 10 sosyalist partimizin de 100’den az üyesi var. Troçkist ‘4. Enternasyonal’in Türkiye seksiyonu’ olan Sungur Savran hoca’nın DİP’i mesela 37 üyeye sahip. Genel başkan yardımcısı Fetöcü çıkan Tony Cliff’çi ve Troçkist ve de ‘yetmez ama evetçi’ DSİP ise 81 üyeli. 6 sosyalist parti ise 100 ile 1000 arası üyeye sahip.
Sizin anlayacağınız üye sayısı 1000’in üzerinde sadece 4 parti var görünüyor. Onlardan biri de kuvvetle muhtemel gene HDP ile birlikte davranacak olan Erkan Baş’ın TİP’i. Milletvekilliği tatlı gelmiştir de HDP gene onları aday gösterir mi, bilemem orasını.
Her neyse. İşte bu sosyalist partilerin hepsinin birden 1 Nisan 2021 tarihindeki toplam üye sayısı 19.198 görünüyor.
Son seçimde 194.678 adet sandık vardı. Bu kadar sandıklı bir seçime 10 bin kişi ile girmeye kalkmak trajikomik bile değil düpedüz komik olur.
Ama Türkiye’nin modernleşme davası ve batı tarzı eğitimi neredeyse 120-130 yıldır sosyalist yetiştiriyor. Bu insanlar daha 1965 yılında %3 oy alabilen bir sosyalist parti oluşturabilmişlerdi. Bu kadar az sayıda sosyalist olamaz.
O halde sosyalistler sosyalist partilerde değiller. Bu anlı şanlı, koca koca isimli sosyalist partilerden hiçbiri bırakın emekçi sınıfları örgütlemeyi ve onlara önderlik etmeyi, hali hazır sosyalistleri bile ikna edememiş demek ki.” (2)
-Partilerine değişik kesimlerden yeni insanlar kazandırmak amaçlı ikna ve teklif götürme çabaları yoktur. “Küçük olsun, bizim olsun” zihniyetli fraksiyon örgütleri görünümündedirler çoğu.
-Küçük esnaf’la bağları kesiktir, onlara dönük ciddi bir çalışmaları yoktur.
-Sosyalist ve komünist partilerin neredeyse tamamı; ciddi tutarda maddi yardım alamaz. Sermaye zaten yardım etmez, emekçi kitleler ve sendikalar ise bir şark kurnazlığı içindedirler, oyları sermaye partileri ve dinbaz partilere verirler, sıkışınca sosyalistlere koşarlar ve ceplerinde akrep vardır.
Bu yüzden tüm sosyalist-komünist partiler bir aydın hareketi olmaktan öteye gidemezler, maddi sıkıntı çekerler, örgütlenme, propaganda ve seçim masrafları yapamazlar, seçmene ulaşabilmek için önemli bir araç olan “seçim otobüsü”ne bu partilerin hiçbirisi sahip değildir, sahip olma cehtleri de yoktur. Sözün burasında, Fikri Sağlar’a değgin bir anekdotu aktarayım: SHP Genel Sekreteri’dir Fikri Sağlar, memleketi Mersin’e gider, yurttaşları ziyarete başlar ve bir yerde der ki “Bizim seçim otobüsümüz yok, biz sermaye partisi değiliz, malum…” Yurttaşın biri şöyle yanıt verir: “Bırak bu lafları Beyim, becerip bir seçim otobüsü alamamışsın, gelip bize dert yanıyorsun.”
Yani seçim otobüsü bile olmayan partiyi bu halk ciddiye almıyor.
-Umutlarını devrime bağlamışlardır. “O devrimi bugün, kim yapacak, nasıl yapacak?” sorusunun yanıtını derinine düşünüp tartışmamakta, bilindik devrim pratik, yöntem ve koşullarını yineleyip, geveleyip durmaktadırlar.
1) Y.N: Biz hemen buraya alalım:
SOSYALİST PARTİLER VE ÜYE SAYILARI
Birleşik Devrimci Parti 105
Devrim Hareketi 0
Devrimci İşçi Partisi 37
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi 81
Emek Partisi 5.319
Emekçi Hareket Partisi 246
Ezilenlerin Sosyalist Partisi 395
Halkın Kurtuluş Partisi 351
İşçi Demokrasisi Partisi 0
İşçinin Kendi Partisi 92
Komünist Parti 35
Özgürlük ve Sosyalizm Partisi 95
Sol Parti 5.067
Sosyalist Emekçiler Partisi 17
Sosyalist Yeniden Kuruluş Par. 473
Toplumcu Kurtuluş Partisi 89
Toplumsal Özgürlük Partisi 33
Türkiye İşçi Köylü Partisi 40
Türkiye İşçi Partisi 2.195
Türkiye Komünist Hareketi 895
Türkiye Komünist Partisi 3.564
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi 69
2) Rıfat Korur: https://eskimiyen.com/sosyalist-aday-ya-da-sosyalistlerin-adayi/?fbclid=IwAR3BM7Ntw-xN-155byaCvPVD40dgJ2kMpxukSYL2vIQ2DWJ3XYjzjPo9IvM