Hangi yıldı hatırlamıyorum, Bayburt’a gitmişim, bir dostumun yazıhanesine uğramışım, bir yerel gazete duruyor masanın üstünde. Alıp bakıyorum, köşe yazısına takılıyor gözüm, okuyorum ve çok şaşırıyorum. O dosta soruyorum: “Kim bu Osman Okutmuş?”
Anlatıyor ve sonra o bana soruyor: “Niye sordun Ağa, begenemedin mi yazduklarıni?”
Beğenmek ne kelime, al adamı götür Babıâliye, dilediğin gazetede köşe ver, yazar. Bayburt’un çapını çoktan aşmış. Üslup özüne özgü, olaylara bakışı ve değerlendirmeleri bilgiye dayalı, aşırılık yok, sövgü yok, koşullandırma amacı yok, etkileme gücünün özgüveni var. Fazlalık yok makalesinde, ne, ne kadar yazılması gerekiyorsa o kadar yazmış. İz bırakacak bir final tümcesiyle de söze yekûn vurmuş.
O zamanlar internet olmadığı için Osman Okutmuş’u daha sonraları sıkça okuyamadım ama belleğimde yer etti, elime geçtikçe Bayburt Postası, okudum onu ilgiyle.
Ve döndük dolaştık bir gün bizde onun gazetesinde yazarlık yapmaya başladık. Güzel bir yazgı bence. Ve ben Osman Okutmuş’u daha ayrıntılı olarak tanımaya başladım. Lise öğrenimi için İstanbul’a gidiyor, Babıâli yokuşu ve gazetecilik onun gönlüne düşüyor, babasının da iznini alarak ilk matbaayı Bayburt’a getirip, ilk gazeteyi 1952 yılında Bayburt’ta çıkarıyor. Yani gazeteciliğin Bayburt’taki piri Osman Okutmuş. Ve süreklilik var, temel sağlam atılmış, o gazeteyi şimdi torunları Murat ve Kürşat Okutmuş çıkarıyorlar, eşdeyişle, Okutmuşlar tam 69 yıldır Bayburt’u ve Türkiye’yi okutuyorlar.
Ve şimdi elimde Osman Okutmuş’un kaleme aldığı bir Bayburtlu Celalî kitabı var. Akılfikir Yayınları tarafından yayımlanan bu kitabın bir de alt başlığı var: “Celalî Baba’nın Bayburt’taki Mahalli Anlatımı.”
“Mahalli Anlatım…” Bunu duyunca birileri Bayburt şivesi ile anlatım sanırlar, şimdi pek moda ya öyle konuşmak, sosyal medyada yorumlaşmak… Hayır değil. Osman Okutmuş Usta, Celalî’nin birçok şiirinin yazılış öyküsünü derlemiş, şiirleri o öykülerle sunmuş. Ve bunları yaparken o günün sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkilerini de eklemiş anlatımlarına. Bunlar önemli tarihsel tanıklıklar.
Takdim yazısında diyor ki Osman Okutmuş:
“Seyyidi Yakup Köyü’nün 2500 rakımlı tepesinde bir ihtiyar yaşardı. Mert ve faziletli bir insandı. Bir ilim ve irfan deryası olduğu halde, bu durumunu hiç hissettirmezdi.
Bunca kemalâtı ile beraber çok mütevazı idi, ilmiyle gururlanmazdı. İşte bu meziyeti, O’nu muhitine çok sevdirmişti. Ziyaretçisi eksik olmazdı. En çok ziyaret edenler arasında rahmetli Niyazi Ersoy, Ekrem Ocaklı, Hüsnü Bey (Ağaoğlu) ve bu satırların yazarı vardı.
Biz rahmetli Ekrem Ocaklı ile O’nu ziyaret etmek için köye uğradık. Türbede dediler. Aradığımız buydu zaten…”
Ekrem Ocaklı… Babamın halasının oğlu… 1954-1957 Demokrat Parti Milletvekili (Sonraki yıllarda Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’ne kurucu olmuştu…) Bayburt halk ozanları konusunda kaynak kişi… Celâlî’ye ilgi duymamı sağlayan, Celâlî’yi bana sevdiren, birçok şiirini belleğime nakşeden adam. Siyasi yönden, dinsel yönden asla benimsemediğim ama edebî bakımdan başımın üstünde yeri olan “Ekrem Emim.”
Osman Okutmuş’la dostluğu ne denli anlamlı ve yüce.
Kitabın içeriğine döneyim: Kitabın sonunda Celâlî hakkında yazı yazan birçok ünlü ismin yazılarına yer verilmiş. Bir devler geçidi: Abdülbaki Gölpınarlı, Hikmet Dizdaroğlu, Ceyhun Atuf Kansu, Eflatun Cem Güney, Pertev Naili Boratav, Fuat Köprülü, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu.
Osman Okutmuş Usta, o günün koşulları, Celâlî’nin gördüğü medrese eğitimi dolayısıyla onun din ve tasavvuf tarafına çok eğilmiş. Bunu doğal karşılamak gerek. Ama ben Celâlî’nin destan ve taşlamaları ile lirik şiirlerini daha çok severim. Onların tamamı da bu kitapta var.
Celâlî’nin çok iyi bildiğim, bazı yazılarıma da aldığım o arı-duru Türkçe ile yazılmış şiiri… Onun bir yaban keçisi ve kalçasındaki mermi ile ilgili olduğunu bu kitaptan öğrendim. Celâlî yanına korkmadan yaklaşıp ayağındaki yarayı gösteren dağ keçisini sağaltıyor, ayağındaki mermiyi çıkararak. Keçi, Celâlî’ye bakışlarıyla şükranını ve minnetini sunarken Celâlî’nin diline de o dizeler düşüyor:
Karşı yatan ulu dağlar
Kar kusar bellerin senin
Yazın kışın belli olmaz
Sert eser yellerin senin
Suyun bir kumsaldan kaynar
İner düz ovayı boylar
Şarıl şarıl akar çağlar
Serindir sellerin senin
Çiğdemin menekşen kokar
Güzeller göğsüne takar
İçinde sunalar oynar
Derindir göllerin senin
Dağın çiçekle dolmasın
Umarım yaylan olmasın
Yad ilden avcı gelmesin
Bağlansın yolların senin
Celâlî der tuzak kurdun
Pusularda sindin durdun
Yahşı yerden yaman vurdun
Kırılsın ellerin senin
Ve Celâli’nin karısına yazdığı o şiir. O şiirle ilgili çok yazdım ben. Dünyaca ünlü bilim insanımız Prof. Dr. İlhan Başgöz hakkında, Başgöz Hoca’nın ölümünden kısa bir süre önce Berfin Bahar Dergisi’nin Hoca’yla ilgili olarak çıkardığı özel sayıya o şiiri de almıştım. O bölümü bilginize sunmayı önemli buluyorum:
“Yıl 1990… Şiir Defteri Dergisi’ne ‘Musalla Taşında Şiir’ diye bir yazı yolluyorum. Bayburtlu Celâlî’nin ölen karısı için musalla başında doğaçlama olarak söylediği şiir ve öyküsü. Yazı yayımlanıyor. Derginin genel yayın yönetmeni şair-yazar Şemsi Belli (onu hep saygıyla, özlemle anarım), telefon ediyor bana diyor ki: ‘Cazim, İlhan Başgöz Hocamız Amerika’dan bir yazı gönderdi, Celâlî’nin şiiri onu çok etkilemiş…’ Ben de elbette seviniyorum, övünüyorum bu etkilenmeye.
İlhan Başgöz’ü etkileyen o şiiri aşağıya alayım (o şiiri ben yazılış öyküsüyle birlikte “Aşk’a Zum” adlı kitabıma da almışımdır).
Ev bark etmek için tenli mereği
Düzüp koşmak idin tepir eleği
Şu kavdan yaptığın tecir tereği
Divan-ı Bâri’ye yadigâr götür
Elinde ördüğün çöpür ağını
Kâhan eylediğin kelem bağını
Şu kabal biçtiğin sap orağını
Al ulu Tanrı’ya bergüzar götür
Yetim gömleğini diken iğneyi
Her gün yal verdiğin topal ineği
Ayran topladığın şu ak küleği
Mahşer yığnağına sakla, sar götür
Üç kot arpa, beş kot çavdar ekerdik
Kesmik ekmeğine hasret çekerdik
Namertlere ağu merde şekerdik
Sözünü tekrar et iftihar götür
Ele kısmet balsa bize pay taştı
Yokluktan derdimiz deryalar aştı
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı
Çektiğin mihnetten ah ü zâr götür
Yetim kalmış idin emzik tavında
Gamınla kardeştin gençlik çağında
Bir gül yeşertmedin vuslat bağında
Gönül yaraların beraber götür
De ki Kadir Mevlâm bize ilişme
Dünyada sızıyan çıbanı deşme
Celâli Baba’dan sorma, söyleşme
Bu dertli çobandan bir selam götür.”
Evet benden de Osman Okutmuş’a, Ekrem Ocaklı’ya, Celâlî Baba’ya, Prof.Dr.İlhan Başgöz’e, Şemsi Belli’ye bir selam gitsin.