Türk Edebiyatı Vakfı’nda Fırat Kızıltuğ’u anma günü düzenlendi. Orada yaptığım konuşmayı olduğu gibi köşemde siz değerli okuyucularıma sunuyorum.

Fırat ağabeyin değerli dostları, saygıdeğer Ayşegül abla ve oğlu Oğuz Bey anlamlı bir gün için bugün bir aradayız. Fırat ağabey diyorum çünkü.. Ben bir ana bir babadan on bir kardeşin olduğu bir aileden geliyorum. Rahmetli üç ağabeyim vardı. Fırat ağabey benim dördüncü ağabeyim olmuştu.

Konuşmam 8-10 dakika sürecek. Kesik kesik aklımda kalan hatırları nakledeceğim. Konuşmamın arasında size iki müzik eseri dinleteceğim. Biri rahmetli dostları tanburi Necdet Yaşar, diğeri klasik kemençe üstadı İhsan Özgen’le birlikte Mesut Cemil’in nihavent saz semaisi; diğeri ise her okuduğunda, kaybettiği torun aklına geldiği için gözlerinin dolduğu ‘Nerdesin sen ey gönlümün civanı’ isimli şarkı.

Onunla sanırım 1971 veya 72 yılında İstanbul Üniversitesi korosunda tanıştık. Süheyla Atmışdört beni koroya aldı ama sesim yeterli değil. Fakat şarkıların bestelerini ve güftelerine hakim olmam nedeniyle kerhen koroda tuttu. Bir hafta sonra saz ekibiyle birlikte prova vardı. Fırat ağabeyi tanımıyorum viyolonseliyle geldi. Süheyla hanım ona “senin bir hemşerin var burada” diyerek bizi tanıştırdı. Birden Fırat ağabeyin yüzündeki ifade bambaşka oldu..

Ondan sonra ben kendisinden hiç kopmadın. Seminerlerine, konserlerine gittim. Öğrencisi ve hayranı oldum. Özel biriydi. Viyolonseli gibi zarif, yalın, ışıltılı ve güzel bir adamdı.

Kendisiyle her konuda anlaşamazdık. Bazen bana kızardı. Ama çok ortak paydamız olduğundan herhelde beni çok severdi. İkimiz de ülkemiz, Bayburt ve müziğimizin tutkunuyduk. Ayrıca babası babamdan birkaç yaş büyük olmasına rağmen Bayburt’ta arkadaştılar. Müziğin içine doğmuştu. Babası flüt sanatçısı ve bando şefiydi. Babam ise ut ve cümbüş çalardı. Bana söylediğine göre babamın ‘ahenk’ denen çalgısını ve cümbüşün sesini sünnetinde babamdan duyunca müziğe aşık olmuş.

Ciddiydi, öyle kahkahalarla gülmezdi. Ama tuhaf biçimde güleçdi de. İkimizde iştahlıydık. Ama eğer tabağımıza bir yemek almışsak onu yemek zorundaydık ve asla o tabakta yemek bırakmazdık.

Bir keresinde bildiği şarkıların ve saz eserlerin sayısını sormuştum, düşünüp nota olarak 2 bine yakın demişti. Batı müziğinin önemli bir kaç parçasını gitar ya da viyolonselinden dinlediğimi hatırlıyorum. Evimde veya evinde çok sevdiği halde,  bir iki saz eserini benim için icra etmiştir. Kantemir, Nikoğos Ağa, Nikolai, Avram Levi (Mısırlı İbrahim) ve Bimen Şen gibi azınlık bestecilere kızma ve sevme arasında saygıyla dolu bir duygu beslerdi. Bir keresinde bana demişti ki “müziğimize öyle eşsiz eserler vermişler ki kafirler, çok büyükler ama kıskanıyorum inan ki..”

İflah olmaz bir Türkçüydü ama asla ırkçı değildi. Hoşgörü ve anlayışın somut haliydi. İkimiz de yurtseverlik ve kültürel açıdan çok benzerdik. Benim dünya müziklerini araştırdığımı bilirdi; bazen bana “yeni bir şey var mı Ahmet” diye sorardı. Bir kere İran’daki Yaresan Alevilerinin bir deyişini ve bir keresinde de bir İskoç halk müziğini gönderdiğimde çok memnun olmuştu.

Hastalandığında kendisi de ben de hasta olduğuna inanamadık. Kendisinden 15 yaş kadar küçügüm. 53 yıllık dostluğumuzda iş yerime çok kere ve evime iki kez gelmiştir. Ama ben onun evine özellikle hastalığında sık sık giderdim. Ziyaretine gittiğimde eşi Ayşegül abla odasına çaylarımızı getirir ve çıkardı. Biz Bayburt’tan, çocukluğundan, bahçelerden, Çoruhun çağlayan sesinden ve kalede esen rüzgarın uğultusundan söz açardık..Ben doğduğu kenti seven çok insan tanıdım ama onun gibisini görmedim. Belki de Bayburt’un kültürüne hakim olduğum için beni çok sevdiğini düşünüyorum.

Hastalığı ilerledikçe sönen bir lambanın ışığı gibi söndü. Yanına gittiğimde yavaş konuşan halinden ayrılıdığımda daha canlanmış olurdu.

Son zamanlarında bir araya geldiğimizde biz ikimiz bir savaştan geriye kalmış iki gazi gibi geçmişten, eski zaman şarkılarından, duygulardan bahsederken hatıralar ve keder içinde kaybolurduk.

Böyle insanlar bir kütüphaneye benzerler. O da bir kütüphaneydi yandı. Kitaplarında ve sevenlerinin anılarında yaşıyor.