Güreşe “atasporumuz” diyoruz, sonra da “Pirimiz Hazreti Hamza” diyerek güreş tarihimizi Hamza’ya dayandırıp bağlıyoruz. Oysa biz güreşi, ne Araplardan öğrendik ne de Hazreti Hamza’dan. Fakat kimse bu sahtekârlığı, bu riyakârlığı dile getirmiyor. Biz bu vesile ile hem bunu dile getirelim, hem de Güreş Federasyonunun web sitesinden güreş tarihine dair aldığımız bilgileri aktaralım:

“Güreş, Türklerin en eski sporlarından biridir. Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin ‘kures’ sözcüğünden gelmektedir.

Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde de güreş, adeta günlük hayatın bir parça olmuştur. Türkler ayrıca totem inanış ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile, doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi her zaman ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma kanıtlamak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır. Düğünlerde, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, ölüm yıldönümlerinde ve diğer özel günlerde at yarışları ve koşuların yanında güreş, çok önemli bir yer tutmuştur. Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, başlangıç yılları tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir. M.Ö. 13. yy.da yaşamış Hiyung-Nu Türkleri'nde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu ve hatta yılın belli dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır. Oğuz Türkleri'nde güreşin her türüne yer verildiği de Dede Korkut Destanları'ndan anlaşılmaktadır. Gılgamış ve Dede Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk kez Türkler tarafından yapıldığının kesin kanıtlarıdır.”

Atatürk ve Kurtdereli Mehmet Pehlivan

Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu), Ankara'da at yarışı alanında 1931 yılının 11,12, 13 Kasım günlerinde, Türk pehlivanları arasında büyük bir yağlı güreş karşılaşması düzenlenmişti. Atatürk ve TBMM Başkanı Kazım Paşa da güreşleri sonuna kadar izlemişti.  Türkiye başpehlivanının seçileceği bu karşılaşmaya, Türkiye'nin her tarafından birçok tanınmış pehlivanlar gelmişti. Eski ve namdar pehlivanlar da bu karşılaşmanın hakemliğine seçilmişlerdi. Başhakem olarak Kurtdereli Mehmet Pehlivan ve Suyolcu Mehmet Pehlivan en büyük yeri almışlardı.

Kurtdereli bu güreşlerde başhakem olarak bulunurken, Anadolu Ajansı, Havacılık ve Spor, Hakimiyet-i Milliye muhabirleriyle konuşmalar yaptı.

Avrupa'da, gençliğinde yaptığı güreşleri anlattı. İşte, bu görüşmeler sırasında Kurtdereli Mehmet Pehlivan bu başarılarının sırrını öğrenmek için kendisiyle konuşanlara, baştanbaşa mücadele ve başarılarla dolu geçmişini anlatırken, birbirini kovalayan büyük zaferlerinin sırrını şöyle açıklamıştı:

" ....Güreşirken bütün Türk milletini arkamda hisseder ve onun şerefini korumak için her şeyi yapardım. Ve sanki bütün Türk milletinin kuvvetinin arkamdan dayandığını hissederdim."

Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk'le ilgili anılarında, bu güreşleri bizzat güreş yapılan yere Atatürk'le birlikte gelerek izlediğini şöyle anlatmaktadır:

"Anadolu Ajansının sorduğu soruyla, Kurtdereli'nin o sözü söylemesinden sonra, Atatürk'e hakem yerinde oturan yaşlı Kurtdereli'yi gösterdiler ve onun hakkında bazı şeyler söylediler. Bu sözler Atatürk'ün hislerinin en derin noktasına tesir etmiş ve bu hal gözlerinden akan birkaç damla yaşla belirmişti." Türklük ve Türklüğün şerefi, Atatürk'ün üzerine titrediği en mukaddes varlıktır. Atatürk güreşleri seyrederken bilhassa Kurtdereli Mehmet Pehlivan’dan gözlerini ayırmamıştır. O gün (12 Kasım) Çankaya'ya döner dönmez eski başpehlivana bir mektup yazar ve bu mektubu bir armağanla birlikte Kılıç Ali ve Salih Bozok ile gece yarısı Kurtdereli'ye vermek üzere gönderir. Kurtdereli, Suyolcu Mehmet Pehlivan ile kaldığı "Zafer Oteli"nde uykudan kaldırılır. Atatürk'ün gönderdiği para armağanı (1000 TL) ile kendisine övgüleriyle dolu mektubunu yaşlı Pehlivana verirler. Kurtdereli ummadığı ve beklemediği bu iltifattan dolayı ağlar ve dualar eder.

Atatürk'ün yazdığı ve Türk sporu için bir direktif niteliğinde olan, onun üstün kişiliğini ve üstün görüşünü yansıtan bu mektup şöyledir:

“Kurtdereli Mehmet Pehlivana
Ankara
12.11.1931
Seni cihanda ün almış bir Türk pehlivanı olarak tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin (başarılarının) sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: "Ben her güreşte arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürdüm."Bu dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlarsın.
Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir.

Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.

GAZİ MUSTAFA KEMAL”


Atatürk'ün mektubuna eklediği armağan ise şuydu:
İş Bankası Umum Müdürlüğüne
Kurtdereli Mehmet Pehlivan'a 1000 TL veriniz. Bu para, birinci kanun (Aralık ayı) aylığımdan faiziyle kesilecektir.