Panik atak; vücut duyumlarının, katastrofize edilerek algılanışıdır. Panik atak, geniş anlamda bir anksiyete bozukluğudur. Anksiyete bozukluklarında tabloyu yaratan asıl unsur bir tehdit algısıdır. Bu tehdit, duruma göre; ölçeğim, öldürüleceğim, yaralanacağım, durumum çok kötü galiba, yoksa kansermiyim… gibi korkuları içerebilir.

Panik atak da bir anksiyete bozukluğudur demiştik ve buradaki asıl öge ölüm korkusu, öleceğim korkusudur. Biz biliyoruz ki tüm tehditller anksiyete oluşturur ve anksiyetede de, böbreküstü bezimizden kana fışkırır tarzda adarenalin karışır.

Tekrar panik atağa dönecek olursak; kişinin herhangi bir zamanda, herhangi bir zamanda kalbi hızlı atabilir, yorgunluğa, uykusuzluğa, yediği içtiği şeylere bağlı, ya da yaşadığı bir strese bağlı olarak çarpıntısı olabilir; buraya kadar olan süreç çok doğal bir süreçtir. Ancak, yaşanan bu süreç kişi tarafından felaketselleştirilerek (katastrofize edilerek); bana ne oluyor, kalp krizimi geçiriyorum, eyvah öleceğim şeklinde algılanıp ve böyle yorumlanırsa kendisine, “eyvah, ölüyorum, öleceğim” tehditi oluşturduğu an bütün patolojik duygusal ve bedensel süreç devreye girmiş oluyor. Bu durumda yukarıda belirttiğim gibi bu büyük tehditi takiben büyük bir anksiyete ve bunu da takiben adrenalin artışı devreye giriyor. Adrenalin artınca doğal olarak kalp,atışını dahada hızlandırarak gümbür gümbür çarpmaya başlar. Buna ilave olarak soğuk soğuk terlemeler, özellikle el ve ayaklarda soğukluk ve solukluk, dizlerinin bağı çözülme durumu, görme ve hafif bilinç bulanıklığı tabloya eklenir. Bu tablo sonucu şahıs “ölüyorum” düşüncesine odaklanarak ya bizzat ya da yakınları tarafından en yakın bir hastanenin acil servisine götürülür. Acil serviste de haklı olarak en olumsuz durumlar öncelenerek başta EKG olmak üzere tüm tetkikler yapılır.

Bütün tetkikler sonucu organik bir patolojiyi düşündürtecek bir sonuç çıkmayınca sakinleştirici enjekte edilerek evine gönderilir. Hasta o anda yapılan sakinleştirici sebebiyle gerçekten rahatlamış ve yakınmaları ortadan kalkmıştır; ancak bu sefer “Allahtan acile gittim ve o iğneyi yaptırdım; yoksa ölecektim“ düşünce sürecine girer. Bu sefer “ya yine çarpıntım olursa” türünden beklenti anksiyetesi yaşamağa başlar. Yaşadığı bu beklenti anksiyetesi sonucu belli bir süre içinde yeniden aynı tabloyu yaşar ve yine olumsuz düşünce ve duygularla ivedi şekilde acile koşturmalar ve yine tahlil tetkik sonunda acil hekimi tarafından "bir şeyin yok” söylemini takiben yine bir sakinleştirici yazılarak eve gönderilme durumu.

Bütün bu süreçler sonucu; hasta, ”ya doktor hastalığımı anlamadı, ya durumum çok kötü bana söylemedi ya da doktorun dediği gibi bir şeyim yok ama ben çıldırıyorum” düşüncesi sabit bir fikir haline gelerek tabloya birde "çıldırıyorum” korkusu eklenir ve panik atak panik bozukluğa dönüşmüş olur.

Tedavi: Acile gelen böyle bir şahsa hemen sakinleştirici yaptırıp evine göndermemek gerek. Onunla 5-10 dakikalık bir diyalog kurup derine girmeden durum izah edilirse hastanın semptomları ortadan kalkacaktır ve takiben mutlaka bilişsel ve davranışçı bir psikoterapi sürecinden geçmesi için onu bu terapiyi uygulayan psikiyatrlara yönlendirmeli.