Merhaba değerli hemşehrilerim; üç aydan fazladır ülkemizde hüküm süren ve son günlerde azalma trendine girmiş gibi görünen ama halâ önemli ölçüde etkinliğini devam ettiren Covid 19 pandemi süreci toplumumuzun bütün kesimlerinde az ya da önemli ölçüde birtakım ruhsal tezahürler oluşturmaktadır.
Korona sürecinden etkilenme ya da verilen tepkiler kişiden kişiye, yöreden yöreye, kültür seviyesi ve farkındalık durumu ve mesleki durumlara göre farklılık göstermektedir. Şurası muhakkak ki anlama ve kavrama kapasitesinde herhangi bir sorun olmayan herkeste az ya da çok bir ruhsal tepki oluşturmuştur ve oluşturmaya devam etmektedir. Bunlar en azından herkesten bekleyebileceğimiz; bir kaygı, bir tedirginlik ve bir belirsizlik durumunun oluşturduğu huzursuzluk gibi minimal düzeydeki tepkilerdir ve bu tepkilerin oluşması çok doğaldır ve beklenen durumdur. Biz biliyoruz ki; anormal durumlar karşısında verilen normal tepkiler patolojiktir (normal değildir).
Herkeste görülebilecek bu doğal tepkiler dışında dozu biraz yüksek ve insanımızı ruhsal açıdan olumsuz etkileyen; anksiyete bozukluğu, panik bozukluk (bu da hastalık skalasında anksiyete bozukluğu kapsamında mütalâ edilir), depresif bozukluk ve takıntı bozukluğu gibi orta derecede yada profesyonelce desteğe gereksinim duyulacak ölçüde bir tablo yaşanabilir.
Aynı şekilde tıp camiasında da özellikle cephede düşmana karşı savaş veren ve her an karşıdan gelen bir mermiyle şehit olan asker gibi korona virüsüyle ön cephede savaşım veren doktorlarımızda haftalar aylar içerisinde değişik psikolojik etkenlerle yorgunluk, bitkinlik ve daha önemlisi tükenmişlik sendromu yaşamaya başlamıştır. Bu sendromun oluşmasında sebep kesinlikle hastalık korkusu ve kendi sağlık kaygısı değildir; çünki kendisini adadığı mesleğinin ilk gününden, en az on yıl boyunca aldığı tıp eğitimi sürecinde kendisini ne pahasına olursa olsun hastalarına ve hastalıklarla savaşım vermeğe and içme prensini ve bu konuda adanmışlık öğretisini içselleştirdiği ve ettiği yemin gereği hastasını hayatta tutabilme mücadelesi ve kaygısıdır. Günlerce uğraştığı hastasını kaybetme stresi ve travması doktoru tükenmişliğe götüren en büyük etkendir. Buna bir de çocuklarını ve ailesini görmeden onlara ‘virüs taşırım’ endişesiyle haftalar, aylar boyunca onlardan uzak yaşamak mevcut yıpratıcı şartlara tuz biber ekmektedir. Tabii bu şartlardan yalnız doktor değil doktorun tüm ailesi ve çocukları da çok olumsuz etkilenmektedir. Bu kaotik süreç boyunca hastalıkla mücadele verirken görev şehidi olan yüzlerce doktor ve sağlık çalışanını göz önüne alırsak tıp camiası ve ailelerindeki yıkımın boyutlarını daha iyi anlamış oluruz.
Değerli dostlar, bu yazımda süreçte oluşacak olası sorunları özetle dile getirmeğe çalıştım; belki bir başka yazımda bu bozukluklarda klinik tabloyu ayrıntılı bir şekilde ele alır irdeleriz.
Herkese sağlıklı günler diliyor selam ve sevgiler gönderiyorum.
Korona sürecinden etkilenme ya da verilen tepkiler kişiden kişiye, yöreden yöreye, kültür seviyesi ve farkındalık durumu ve mesleki durumlara göre farklılık göstermektedir. Şurası muhakkak ki anlama ve kavrama kapasitesinde herhangi bir sorun olmayan herkeste az ya da çok bir ruhsal tepki oluşturmuştur ve oluşturmaya devam etmektedir. Bunlar en azından herkesten bekleyebileceğimiz; bir kaygı, bir tedirginlik ve bir belirsizlik durumunun oluşturduğu huzursuzluk gibi minimal düzeydeki tepkilerdir ve bu tepkilerin oluşması çok doğaldır ve beklenen durumdur. Biz biliyoruz ki; anormal durumlar karşısında verilen normal tepkiler patolojiktir (normal değildir).
Herkeste görülebilecek bu doğal tepkiler dışında dozu biraz yüksek ve insanımızı ruhsal açıdan olumsuz etkileyen; anksiyete bozukluğu, panik bozukluk (bu da hastalık skalasında anksiyete bozukluğu kapsamında mütalâ edilir), depresif bozukluk ve takıntı bozukluğu gibi orta derecede yada profesyonelce desteğe gereksinim duyulacak ölçüde bir tablo yaşanabilir.
Aynı şekilde tıp camiasında da özellikle cephede düşmana karşı savaş veren ve her an karşıdan gelen bir mermiyle şehit olan asker gibi korona virüsüyle ön cephede savaşım veren doktorlarımızda haftalar aylar içerisinde değişik psikolojik etkenlerle yorgunluk, bitkinlik ve daha önemlisi tükenmişlik sendromu yaşamaya başlamıştır. Bu sendromun oluşmasında sebep kesinlikle hastalık korkusu ve kendi sağlık kaygısı değildir; çünki kendisini adadığı mesleğinin ilk gününden, en az on yıl boyunca aldığı tıp eğitimi sürecinde kendisini ne pahasına olursa olsun hastalarına ve hastalıklarla savaşım vermeğe and içme prensini ve bu konuda adanmışlık öğretisini içselleştirdiği ve ettiği yemin gereği hastasını hayatta tutabilme mücadelesi ve kaygısıdır. Günlerce uğraştığı hastasını kaybetme stresi ve travması doktoru tükenmişliğe götüren en büyük etkendir. Buna bir de çocuklarını ve ailesini görmeden onlara ‘virüs taşırım’ endişesiyle haftalar, aylar boyunca onlardan uzak yaşamak mevcut yıpratıcı şartlara tuz biber ekmektedir. Tabii bu şartlardan yalnız doktor değil doktorun tüm ailesi ve çocukları da çok olumsuz etkilenmektedir. Bu kaotik süreç boyunca hastalıkla mücadele verirken görev şehidi olan yüzlerce doktor ve sağlık çalışanını göz önüne alırsak tıp camiası ve ailelerindeki yıkımın boyutlarını daha iyi anlamış oluruz.
Değerli dostlar, bu yazımda süreçte oluşacak olası sorunları özetle dile getirmeğe çalıştım; belki bir başka yazımda bu bozukluklarda klinik tabloyu ayrıntılı bir şekilde ele alır irdeleriz.
Herkese sağlıklı günler diliyor selam ve sevgiler gönderiyorum.