Değerli hemşehrilerim merhaba; ötedenberi varolan, ama son zamanlarda artarak devam eden; hem halkımızı ve hem de hedefe koydukları kişileri canından eden ya da fiziksel ve ruhsal büyük travmalar yaratan şiddet olayına mercek tutmak istiyorum. Değerli dostlar, öfke bir duygudur; tıpkı üzüntü gibi, tıpkı kaygı gibi, tıpkı sevinç ve mutluluk gibi insani bir duygudur; yeter ki öfkemizi bilelim, tanıyalım ve onunla yüzleşerek başedebilme yollarını arayarak kontrol altına alabilelim ya da başka alana kanalize edebilelim. Ama eğer, öfke kontrol altına alınamazsa, “öfke kontrol bozukluğu” durumuna gelirse, işte bu noktada süreç büyük sorunlara gebedir ve hem öfke sahibi için ve hem de öfkenin yöneldiği kişi için, büyük badirelerin, büyük şiddetin ve sonunda büyük travmaların yaşanması olasıdır.

Peki nedir bu öfkenin ve şiddetin kaynağı. Çok kısa ve sizleri sıkmadan ele alıp konuyu biraz açarsak; 1-Ağır ruh hastalıklarında (Psikotik hastalıklar) 2-Ağır kişilik bozukluklarında 3-Ağır ruhsal hastalık ve ağır kişilik bozukluğu dışında, bilişsel hatalarla ve çarpıtılmış düşüncelerle yaşanan olayları algılama, yorumlama ve bunları davranışlarına yansıtarak çok aşırı ve rasyonel olmayan tepkilerin verilmesi. Kişiler eğer doğum sonrası arkaik dönemde (bebeklik ve ilk 5-6 yaş dönemi) kişi; sevgi ve ilgi noksanı; itilen-kakılan ve horlanan bir süreç yaşadıysa bu örseleyici ve yaralayıcı süreç zihinsel katmanlarda zihinsel parmak izi de diyebileceğimiz şemalar oluşturur ve bu şemalar ömür boyu kalıcıdır.

Bahsettiğimiz bu şemalar kolay kolay değişmez ve değersizlik, yetersizlik ve sevilmeme öğeleri üzerine oturur. Normal durumlarda bu zihinsel şemalar bir sıkıntı yaratmaz; ne zaman ki zihnin derinliklerinde yatan bu şemaları manipüle eden yeni bir olay yaşanır ve bu şemalar refleks olarak aktif hale gelirse; değersizlik, yetersizlik ve sevilmeme ögeleri üzerine yerleşmiş şemalar agreve olarak harekete geçip tüm bilişsel yapıya olumsuz düşünce, olumsuz duygu ve buna bağlı olarak olumsuz tepki verme durumuna gelir ve bu tepkilerde en hafifinden en şiddetlisine varan bir yelpaze oluşturur.

Bütün bu anlattığımız zihinsel şemalara bağlı bilişel çarpıtmalar dışında yazımın başında belirttiğim ağır ruh hastalıkları ve ağır kişilik bozukluklarına da değinecek olursak, ruh hastalıkları kapsamında; şizofreni, sanırsal bozukluk, eskiden manik-depresif bozukluk olarak bilinen iki uçlu bipolar affektif bozukluk söz konusudur. Bu hastalıkların biyo-psiko-sosyal yönleri ağırlıklı olarak hastalıklar üzerinde rolü olan ögelerdir ve bunların dışında beyin biyokimyası, uyuşturucu ve madde kullanımınında rolü yadsınamaz. Kişilik bozuklukları; paranoid kişilik bozukluğu, nörotik kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu, obsesif-kompülsif kişilik bozukluğu, çekingen-sakından kişilik bozukluğu, antisosyal (sosyopatik-psikopatik) kişilik bozukluğu, border-lime kişilik bozukluğu.

Değerli dostlar, bu saydığım durumlar içerisinde olan şahıslar, genelde Ego-syntonk yani ego ile uyumludur ve durumlarından hiç bir rahatsızlık duymadıkları için bir profesyonel yardım alma ihtiyacı duymazlar. Ruh hastalıkları bu durum dışındadır; bu hastalıklar, şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldırdıkları için, bu hastalıklara duçar olan kişilerde aynı zamanda gerçeği değerlendirme yetisi ortadan kalktığı için, hastalık kliniğine göre; muhakeme bozukluğu ve dolayısıyla hezeyanlar ve halüsinasyonlarının yönlendirmesiyle bir suç işleme ve şiddet kullanma durumu vuku bulabilir. Bu son grup kronikleşmeden tedavi altına alınırsa, belli bir tedavi sürecinden sonra tablo tamamen düzelir; ancak tedavi ayaktan uzun süre devam eder bazen ömürboyu sürebilir.

Hoşça ve sağlıkla kalın.