Son zamanlarda Çoruh nehrimizin bir hilkat garibesi şeklinde yatağının değiştirilip betondan dar bir kanala hapsedilmesi gündemi, bana bu yazıyı yazdıran sebeptir.
Değerli dostlar; Kişilik yada karakter, insanoğlunun doğuştan itibaren ilk yıllarında anne baba ya da anne baba yerine geçen; büyük anne, büyük baba, dayı, hala, teyze, amca gibi yakınlarının, ya da bakım veren bazı kurumların yani çocuğu büyütüp hizmet verenlerin çocuğa karşı ilgi ya da ilgisizlik, sevgi ya da sevgisizlik, özenli bakım, ihtiyaç ve güven duygusunun karşılanması ya da tersi; özetle çocuğa karşı davranışların çocukta oluşturduğu ve düşünce, duygu ve davranışlarının nasıl sergileneceğine yön veren özelliklerin bütünüdür. Tabii bu gelişimde genetik ve biyolojik özelliklerin katkısı da yadsınamaz. Eğer çocukluk yaşamında reddediliş, ilgi ve sevgiden yoksunluk, şiddet, istismar ve taciz olayları gibi travmalar yaşanırsa çocuğun kişiliği zede alır, örselenir kalıcı birtakım patolojik süreçler oluşabilir.
İnsanların nasıl kimliği ve kişiliği varsa yaşadığımız şehirlerin de yüz yıllar, bin yıllar ötesinden gelen ve şehirlerin adıyla bütünleşen birtakım coğrafi, iklimsel özellikleri, kültürel ve tarihi eserleri ve oluşumları vardır. Bu özellik ve oluşumlarla o şehirler bütünleşmiş ve kendilerini insanların zihinlerinde bu hususiyetleriyle, bu kimlikle, bu karakteristik şehir olma özelliğini var etmişlerdir.
Tüm dünya şehirlerinden örnekler verecek olursak; ABD'de New York’ta hangi gerekçe özgürlük anıtının yerini değiştirebilir? Rusya’da Moskova denince ilk akla gelen ve orayla bütünleşen Kızıl Meydan'da hangi güç ya da akıl bir değişiklik yapıp meydanı daraltabilir, Barselona’da Gaudinin meşhur “Gaudi evleri” ne hangi güç zarar verebilir? Londra'daki Tayms nehrinin, Paris’in Sen nehrinin güzergâhını kim ya da kimler değiştirebilir ve yeniden şekillendirebilir. Yine Paris denince kendisiyle bütünleşen Eyfel kulesini hangi gerekçe yükseltebilir ya da alçaltabilir. Hiç Colesium'suz bir Roma, 400 köprüsü ve su yolu olmayan ya da bunlara zarar verilen bir Venedik tahayyül edebilir misiniz? Pramitsiz bir Mısır, Taç Mahal'siz bir Agra (Hindistan) olabilir mi? Dünya ölçeğinde bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Ülkemizi düşünecek olursak Boğaziçi'siz, Süleymaniye’siz, Ayasofya'sız, Kız Kule'siz, Rumeli hisarsız bir İstanbul düşünmek akıllara ziyan bir durum değil midir?
Milattan önce yapılmış olan Ankara Kalesi Ankara’yla bütünleşmemiş mi? Ona gelecek bir zarar Ankaralılara ve tüm ülkemize bir travma oluşturmaz mı? Yine Atatürk’ün eseri Orman çiftliğinin eski konumundan uzaklaştırılması bizi üzmüyor mu?
Kıyılarında yeşil bahçeleri ve otantik Osmanlı evlerini yalayarak akan bir Yeşilırmak yatağında hangi sebeple bir betonlaşma ve bir değişiklik yapabilirsiniz? Böyle bir değişiklik, hem Yeşilırmak'a, hem Amasya’ya hem de Amasyalılar'a büyük bir örselenme yaratmaz mı? Böyle bir durum da kollektif bilinçaltı tamamen darmadağın edilerek kollektif bilinç kendine yabancılaştırılmaz mı? Yıllar önce doğa kültürü, toprağına sahip çıkma güdüsü ve aidiyet bilinci üst düzeyde gelişmiş olan Rize ilimizin Fırtına vadisindeki Fırtına deresi üzerine birtakım çıkarcıların kurmaya çalıştığı HES'ler, yöre halkının onurlu direnişi sayesinde bir daha gündeme gelmemek üzere geri tepilmedi mi?
Olaya Bayburt’tan ve Bayburtlu gözüyle baktığımızda; onuruna, gururuna; sahip olduğu değerleri koruma ve eğer o değerler yıpratılma süreci yaşama riskiyle karşı karşıya ise, o süreci tersine çevirme azmi ve bilincine sahip olduğuna inandığım hemşehrilerimin olaya seyirci kalmayacağına ve yasal haklarına sahip çıkarak Çoruh'umuzu eski yatağına kavuşturacakları inancımı koruyorum. Çünkü yazımın başında dediğim gibi insanların karakter sahibi olma gerçeği gibi şehrimizin de kalemiz (Çinimaçin kalesi), tarihin ve coğrafyamızın derinliklerinden kopup gelen ve çıktığı yerden itibaren yatağında gelin gibi süzülerek ilerleyen, şehrin çıkışından itibaren bir kaplan gibi hırçınlaşan ve bu hırçın dalgalı sularında raftingler yapılan Çoruh'umuzu rasyonel olmayan gerekçelerle nezaret altına alıp kanal hapsine sokulmasına göz mü yumacağız, onurlu, kararlı ve demokratik karşı duruşumuzu sergilemeyecek miyiz?
Eğer bu özgür ve yasal direnişimizi gösteremezsek hem kişisel karakterimiz ve hem de Bayburt'umuzun şehir kimliği ve kişiliği örselenip, ağır bir estetik ve moral değer kaybına uğramayacak mı?
Selam ve sevgilerimle..."
Değerli dostlar; Kişilik yada karakter, insanoğlunun doğuştan itibaren ilk yıllarında anne baba ya da anne baba yerine geçen; büyük anne, büyük baba, dayı, hala, teyze, amca gibi yakınlarının, ya da bakım veren bazı kurumların yani çocuğu büyütüp hizmet verenlerin çocuğa karşı ilgi ya da ilgisizlik, sevgi ya da sevgisizlik, özenli bakım, ihtiyaç ve güven duygusunun karşılanması ya da tersi; özetle çocuğa karşı davranışların çocukta oluşturduğu ve düşünce, duygu ve davranışlarının nasıl sergileneceğine yön veren özelliklerin bütünüdür. Tabii bu gelişimde genetik ve biyolojik özelliklerin katkısı da yadsınamaz. Eğer çocukluk yaşamında reddediliş, ilgi ve sevgiden yoksunluk, şiddet, istismar ve taciz olayları gibi travmalar yaşanırsa çocuğun kişiliği zede alır, örselenir kalıcı birtakım patolojik süreçler oluşabilir.
İnsanların nasıl kimliği ve kişiliği varsa yaşadığımız şehirlerin de yüz yıllar, bin yıllar ötesinden gelen ve şehirlerin adıyla bütünleşen birtakım coğrafi, iklimsel özellikleri, kültürel ve tarihi eserleri ve oluşumları vardır. Bu özellik ve oluşumlarla o şehirler bütünleşmiş ve kendilerini insanların zihinlerinde bu hususiyetleriyle, bu kimlikle, bu karakteristik şehir olma özelliğini var etmişlerdir.
Tüm dünya şehirlerinden örnekler verecek olursak; ABD'de New York’ta hangi gerekçe özgürlük anıtının yerini değiştirebilir? Rusya’da Moskova denince ilk akla gelen ve orayla bütünleşen Kızıl Meydan'da hangi güç ya da akıl bir değişiklik yapıp meydanı daraltabilir, Barselona’da Gaudinin meşhur “Gaudi evleri” ne hangi güç zarar verebilir? Londra'daki Tayms nehrinin, Paris’in Sen nehrinin güzergâhını kim ya da kimler değiştirebilir ve yeniden şekillendirebilir. Yine Paris denince kendisiyle bütünleşen Eyfel kulesini hangi gerekçe yükseltebilir ya da alçaltabilir. Hiç Colesium'suz bir Roma, 400 köprüsü ve su yolu olmayan ya da bunlara zarar verilen bir Venedik tahayyül edebilir misiniz? Pramitsiz bir Mısır, Taç Mahal'siz bir Agra (Hindistan) olabilir mi? Dünya ölçeğinde bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Ülkemizi düşünecek olursak Boğaziçi'siz, Süleymaniye’siz, Ayasofya'sız, Kız Kule'siz, Rumeli hisarsız bir İstanbul düşünmek akıllara ziyan bir durum değil midir?
Milattan önce yapılmış olan Ankara Kalesi Ankara’yla bütünleşmemiş mi? Ona gelecek bir zarar Ankaralılara ve tüm ülkemize bir travma oluşturmaz mı? Yine Atatürk’ün eseri Orman çiftliğinin eski konumundan uzaklaştırılması bizi üzmüyor mu?
Kıyılarında yeşil bahçeleri ve otantik Osmanlı evlerini yalayarak akan bir Yeşilırmak yatağında hangi sebeple bir betonlaşma ve bir değişiklik yapabilirsiniz? Böyle bir değişiklik, hem Yeşilırmak'a, hem Amasya’ya hem de Amasyalılar'a büyük bir örselenme yaratmaz mı? Böyle bir durum da kollektif bilinçaltı tamamen darmadağın edilerek kollektif bilinç kendine yabancılaştırılmaz mı? Yıllar önce doğa kültürü, toprağına sahip çıkma güdüsü ve aidiyet bilinci üst düzeyde gelişmiş olan Rize ilimizin Fırtına vadisindeki Fırtına deresi üzerine birtakım çıkarcıların kurmaya çalıştığı HES'ler, yöre halkının onurlu direnişi sayesinde bir daha gündeme gelmemek üzere geri tepilmedi mi?
Olaya Bayburt’tan ve Bayburtlu gözüyle baktığımızda; onuruna, gururuna; sahip olduğu değerleri koruma ve eğer o değerler yıpratılma süreci yaşama riskiyle karşı karşıya ise, o süreci tersine çevirme azmi ve bilincine sahip olduğuna inandığım hemşehrilerimin olaya seyirci kalmayacağına ve yasal haklarına sahip çıkarak Çoruh'umuzu eski yatağına kavuşturacakları inancımı koruyorum. Çünkü yazımın başında dediğim gibi insanların karakter sahibi olma gerçeği gibi şehrimizin de kalemiz (Çinimaçin kalesi), tarihin ve coğrafyamızın derinliklerinden kopup gelen ve çıktığı yerden itibaren yatağında gelin gibi süzülerek ilerleyen, şehrin çıkışından itibaren bir kaplan gibi hırçınlaşan ve bu hırçın dalgalı sularında raftingler yapılan Çoruh'umuzu rasyonel olmayan gerekçelerle nezaret altına alıp kanal hapsine sokulmasına göz mü yumacağız, onurlu, kararlı ve demokratik karşı duruşumuzu sergilemeyecek miyiz?
Eğer bu özgür ve yasal direnişimizi gösteremezsek hem kişisel karakterimiz ve hem de Bayburt'umuzun şehir kimliği ve kişiliği örselenip, ağır bir estetik ve moral değer kaybına uğramayacak mı?
Selam ve sevgilerimle..."