Geleneksel Osmanlı devlet felsefesi; “cihan bir bağdır, divarı devlet, devletin nâzımı kanundur” şeklinde dillere pelesenk olmuş meşhur adalet dairesi etrafında teşekkül etmiştir. Adalet, hem mülkün hem de dünya barışının temeli sayılmış, cihan bağının sınırlarının devlet tarafından çizileceği kabul edilmiştir. Devlet duvarını ise hukuk inşa edecektir. Ancak geçmişten günümüze devlet kurumları arasında muhtelif sebeplere binaen yetki tartışmaları görüldüğü de tarihi bir gerçektir. Bugünkü yazımızda 1888’de Sancak olduğu dönemde Bayburt’ta belediye ile emniyet arasında yaşanan bir yetki karmaşasını ve çözümünü ele alacağız.

Kabaca mesele, Bayburt’taki fırın, kasap, bakkal, manav gibi esnafın kim tarafından denetlenmesiyle ilgilidir. Mevzu basit gibi görünmekle beraber, sancak muhasebecisi Edhem Efendi’nin ısrarlı mücadelesi sayesinde bir anda payitahtın gündemine oturmuş ve problemin çözümü için birçok bakanlık harekete geçmiştir.

19. yüzyılın son çeyreğinde yaşanan hadisenin serencamına birazdan döneceğim. Ancak Edhem Efendi’nin çektiği telgraflar üzerine başlatılan resmi yazışmalardan, meselenin kişiler arası bir mücadeleden ziyade kurumsal yapı mücadelesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle bir olay olmaktan çıkıp, tarihsel sosyolojinin inceleme alanına sokulabilecek olgu haline gelmektedir. Kurumlar arası çatışmaların, devlete ve toplumsal bütünlüğe zarar vereceği aşikârdır. Mevzu bu yönüyle Comte ve Spencer gibi teorisyenlerin, biyolojik sistemle toplumsal sistem arasında kurdukları anolojik ilişkiyi akla getirmekte; sistemin mükemmelen işleyebilmesi için dayanışmaya duyulan ihtiyaca dikkat çekilmektedir. Kurumlar arası çatışmalar, ahengi bozacağı gibi Durkheim’in ifadesiyle kuralsızlık yani anomiye yol açabilecektir. İşte Bayburt hadisesi, böyle bir duruma yol açmadan aşağıda özetlendiği şekilde hukuk içerisinde çözüme kavuşturulmuştur.

Evvela şunu ifade edelim ki, söz konusu hadise 1888 yılında yaşanmıştır. Bu tarihte, Osmanlı padişahı II. Abdülhamid hükümdardır. Bayburt ise, 1878’den beri idari taksimatta Erzurum vilayetine bağlı bir sancaktır ve bu durum 1888’de sona erecektir. Bundan sonra eskiden olduğu gibi yine kaza statüsüne geri döndürülecektir. Yetki tartışması, Bayburt Sancağı (livası) muhasebecisi Edhem Efendi’nin 5 Ocak 1888 tarihli telgrafıyla ortaya çıkmıştır. Söz konusu telgraf ve diğer yazışmalar, İstanbul’daki Osmanlı Arşivi’nde Dâhiliye Mektûbî Kalemi (DH. MKT. 1493/8) fonunda kayıtlıdır.

Edhem Efendi, meramını 92 kelimeye sığdırarak durumu telgrafla İstanbul’a Şehremaneti’ne iletmiştir. Edhem Efendi, on gün önce vilayet merkezinden gelen bir emirnamede “… belediyeye ait olan vezaifin (görevlerin) yani derun-ı kasabada (şehir merkezinde) bulunan fırın ve kasap ve bakkal ve sebzevatcı ve rüsumatın tekbîl ve teftiş (verginin bağlanması ve denetlenmesi) gibi muemalatı tamamıyla polisler görecektir…” şeklinde hükümler bulunduğunu ifade etmiştir. Söz konusu yazıya göre, bundan böyle Bayburt merkezde hizmet veren fırın, kasap, bakkal ve manav gibi esnafın teftiş ve denetimi polisler tarafından yapılacaktı. Bu emri, kanunsuz bulan Edhem Efendi, uygulamanın bu şekilde yapılması halinde ironik olarak ne belediye reisine, ne kâtibe, ne de teftiş ve kolculara gerek kalmayacağını beyan etmiştir. Cümlelerin akışından hiddetlendiğini tahmin ettiğimiz Edhem Efendi, telgrafının devamında kendini tutamamış ve devlet teamüllerine aykırı bir üslupla oldukça sert bir şekilde “…vilayetin verdiği şu emri izah ve tasrih buyurun da herkeste vazifesiyle mükellef olarak hürriyeti bilsinler…” demiştir. Yani herkes sınırını bilsin, kimse kimsenin yetki alanına müdahil olmasın demiştir. Edhem Efendi bu haliyle adeta gemileri yakmış, muhtemelen istifayı göze alarak böyle bir çıkış yapmıştır.

Bu çıkış İstanbul’da büyük yankı uyandırmıştır. 18 Ocak 1888’de dönemin şehremini (İstanbul belediye reisi) Ahmed Mazhar Paşa, telgrafın muhtevasını ivedilikle Dâhiliye Nezareti’ne (İçişleri Bakanlığı) göndermiştir. Mazhar Paşa, Bayburt’tan gelen telgrafı, belediyeye ait vazifelerin polisler marifetiyle görülmesiyle alakalı vilayet emrinden bahsedilen mevzu şeklinde tanımlamış ve İçişleri Bakanı’nın incelemesini talep etmiştir.

İçişleri Bakanı Ahmed Münir Paşa meseleye el atmış ve 28 Ocak 1888’de ilgili yazı ve eklerini derhal o dönemde emniyet teşkilatından sorumlu bakanlık olan Zaptiye Nezareti’ne göndermiştir. Böylece Bayburt muhasebecisinin sitemkâr sualini ihtiva eden telgraf, en nihayetinde sorunun çözüleceği makama ulaşmıştır. 5 Ocak’ta yola çıkan telgraf, dönemin şartlarına göre oldukça hızlı biçimde kurumları dolaşmış ve 23 gün sonra aranan cevap Zaptiye Nezareti’nde bulunmuştur. Bayburt’un sualine cevabı, devrin Zaptiye Nazırı adına Beyoğlu Mutasarrıfı yazmıştır.

Beyoğlu Mutasarrıfı Arif imzasıyla gönderilen cevap;  tam da Bayburt muhasebecisi Edhem Efendi’nin beklediği şekilde gelmiştir. Gelen yazıda, polis memurlarının görevlerinin nelerden ibaret olduğunun polis kanununda açıkça yazdığı, polisin belediyeye ait görevleri yüklenmesinin uygun olmadığı net biçimde ifade edilmiştir.

Böylece Bayburt Sancağının son demlerinde kurumlar arası muhtemel bir anlaşmazlık, muhasebeci Edhem Efendi’in ısrarlı takipleri sonucunda tatlıya bağlanmıştır. Mesele hukuk ve kanun çerçevesinde ele alınarak çözüme kavuşturulmuştur. Böylece kadim Osmanlı geleneğinde varlığını sürdüren ve yazımızın girişinde ifade ettiğimiz “devletin nâzımı kanundur” ilkesi bir kez daha tezahür etmiştir.

Bir sonraki yazıda görüşmek umuduyla, hepinize sağlıklı günler dilerim.