Hayır dalga geçmiyorum, zurnacılara büyük saygım vardır, zevkle dinlerim de... Hemen bir anımı anlatayım. Baba dostum ve köylüm Binali Selman'ın yıllar önce kasetçide görüp, özlemle aldığım bir kaseti vardı, dinlerdim arada bir büromda.

Entel geçinen birisi geldi bir gün, şaşkınca sordu:

"Ne o, davul-zurna mı dinliyorsun?"
"Evet, sen de dinlesene..."

Dinlemezmiş, alt tarafı zurna değil miymiş?

"Alt tarafı zurna da, o zurnanın ve o zurnacının değerini Barış Manço anlayıp onu orkestrasına monte etmişti, Cem Karaca 'öbür dünya' adlı çalışmasında onun meyine yer vermişti, Okay Temiz onunla dünyayı gezmişti"
dedim, şaşırdı.

Şaşırtmakla yetinmedim, iyi bir nutuk çektim Hazret'e: "Şu Gelin Ağlatma havasını gözünü yumup bir senfoni dinler gibi dinle bakalım, neler çağrıştıracak sana" dedim. Gelin Ağlatma, gelin baba evinden çıkarken zurna ile çalınan bir uzun havadır, hüzne gark eder insanı.

Entel arkadaş, dinledi, yüzü değişti dinledikçe, elimizdeki cevherlerin ne olduğunu bilip araştırmadan, yad ellerde değer aramanın ne menem bir şey olduğunu algılamıştı sanırım.

Bu algılama bana haz ve hız verdi, Binali Selman'dan biraz daha söz ettim ona. Başarıları vardı onun büyük büyük... Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi "Zurna Üstadı" unvanı... 80li yıllarda Hindistan'da yapılan yarışmada "Dünya Zurna Çalma Şampiyonluğu" ve ünlü Perküsyon müzisyeni Okay Temiz ile çıktıkları dünya turnesi... Otuz kadar ülkede Türk Halk ezgilerini zurna ve vurmalı çalgılarla tanıtmışlar; Kültür Bakanlığı'nca ödüllendirilmişlerdi.

Ben, bu Usta'nın meyini, zurnasını tâ beş yaşımda dinlemeye başlamıştım. Aynı toprakların çocuğuyuz biz, Bayburt Demirözü'lü. Babamla aynı yaşlardaydı. O Sokko Musa'nın oğlu, babam Şevki Efendi'nin. O gün tüm ayrıntısıyla belleğimdedir: Dediler ki "Yaşar'la (Binali Selman'ın kardeşi, genç yaşta rahmetli olmuştu) Binali, Amerika'dan dönmüşler, köye geliyorlar bugün".
Geldiler. Binali zurna çaldı, bar tuttu köylü, Yaşar davulu hem çaldı hem oynattı, davulla adeta güreş tutuyordu.

Bayburt’tan Sarıkamış’a uzanalım. Orada da bir zurna üstadı vardı. Sarıkamış düğünlerinde yarım asır zurna çalmıştı Seydali Hançer, benim düğünümde de çalmıştı. Seydali Emi, millî bayramlarda da çalardı. Bu çalmalara ilişkin bir anekdotu nakledeyim:

1980'li yıllarda kaymakamlık yapan Coşkun Başçivi, birçok açılış ve bayrama çağırmış Seydali Emi'yi "Sonra hesaplaşırız" demiş ve nihayet hesap günü gelmiş. Seydali Emi, alacağı rakamı deyince kaymakamda şafak atmış:

-Ulan ne yapıyorsun da bu kadar para istiyorsun, üfür üfür ondan sonra ver şu kadar, ver bu kadar...
Gülümsemiş Seydali Hançer, zurnayı uzatmış kaymakama:

-Gaymagam Bey, golayısa az bişe de sen üfür hele, demiş.


Kaymakam çok bozulmuş, Sarıkamış’ta “zurna kursu” açmaya yeltenmiş, başarılı olamamıştı.

Hadi bir tane daha anlatayım, Seydali Emi’nin oğlu Gürbüz’e dair olsun (ışıklar ve melodiler içinde olsunlar baba oğul, onları özlemle anıyorum).

Kardeşim Sacit, Gürbüz Hançer, Bayburtlu Tacettin Hayali’nin (onu da saygıyla anıyorum) Sarıkamış’taki akaryakıt istasyonunda oturmuş sohbet etmekteler. Gürbüz Hançer, babamdan söz etmektedir: “Yahu Allah gani gani rahmet etsin Cahit Abi başka idi… O ne sözler, ne fıkralar, yahu kırar geçirirdi Sarıkamış’ı… (kardeşimi göstererek) Bunların hiçbirisi ona çekmemiş…”

Sacit gülümser, der ki: “O zaman senin de zurna çalman icap ederdi…”

Gürbüz şaşırır, Tacettin Abi:

“Bak çekmiş babasına Gürbüz, ispatladı” der.