Toplumsal bir varlık olan insan, mutluluğunu ve kederini ötekiyle paylaşma ihtiyacı duyar. Doğum günü kutlamaları da bu gayeye matuftur. Şimdilerde hemen her evde kutlanan ve hayatın bir parçası haline gelen geleneğin kökleri aslında oldukça eskiye dayanıyor. Eskiçağlarda Sümerler, Persler ve Romalıların yaş günü kutladıkları biliniyor. Eski Türk devlet ve ya toplumlarında ise çocukların dünyaya gelişinin sevincini paylaşmaya yönelik ritüeller vardı.

Osmanlı Sarayında durum biraz daha farklıydı. Padişahın erkek (şehzade) veya kız (sultan) çocuğu dünyaya geldiğinde, 16. Yüzyıldan itibaren günlerce süren şenlikler düzenlenirdi. Haremin hâkimi valide sultanın gözetiminde hazırlıklar doğum öncesinde başlatılırdı. İhtiyaçlar tespit edilir, şehzade beşiği hazırlatılır, doğumun yapılacağı oda değerli taşlarla süslenirdi. Doğum gerçekleştiğinde mutluluk haberi, görevliler tarafından özenle duyurulurdu. Bu kapsamda icra edilen törenler, veladet-i hümayun terimiyle ifade edilirdi. Söz konusu terim, 19. Yüzyıla gelindiğinde bambaşka ve yeni bir anlam daha kazandı. Sultan II. Mahmut (1808-1839) devrinin sonlarına doğru Türk tarihinde ilk defa yeni bir gelenek icat edildi. Avrupa ülkelerinin hükümdarları için yapıla geldiği gibi, bundan böyle Osmanlı padişahlarının kendi yaş günleri de kutlanmaya başladı. Bunun için yapılan törenler de tıpkı şehzadenin doğumu için kullanılan veladet-i hümayun kelimeleriyle ifade edildi. Daha önce örneği olmayan bu usul, kısa süredeyerleşti.

Sultan II. Mahmut, yurt içinde bazı şehirlere seyahat geleneğini de başlatmış ve bu yolla halkla temas etmeyi amaçlamıştı. Doğum günü kutlama geleneği de esasen aynı amaca yönelikti. Sarayda başlayan tebrik merasimleri zamanla halkın coşkuyla kutladığı şenliklere dönüşecekti. Sultan Abdülaziz devrinde (1861-1876) kutlamalar daha da resmiyet kazandı. O zamanki bürokratik usule göre, Avrupa ülkelerinin hükümdarlarının doğum günlerinde Osmanlı elçisi ilgili başkentte düzenlenen merasime katılmak zorundaydı. Fuat Paşa gibi devrin mühim devlet adamları, bunu mütekabiliyete yani karşılıklı olma durumuna aykırı buluyordu. Bu nedenle padişahla görüşerek, doğum günlerinin resmi bir program çerçevesinde kutlanması usulünü başlattılar. Böylece, nasıl ki Osmanlı elçisi yabancı bir devletin kral ya da kraliçesinin yaş günü törenlerine diplomatik olarak katılıyorsa, onların elçileri de İstanbul’da padişahın doğum günü programına katılmaya mecbur oldu.

II. Abdülhamit dönemine (1876-1909) gelindiğinde ise doğum günü törenlerine yepyeni iki fonksiyon yüklendi. Avrupalıların ruler visibility dedikleri, yani padişahın kendisini görünür kılmasının önemli bir aracı haline getirildi. Törenleri başkentin dışına taşıyan padişah, kutlamaları yurt içinde halkın kendisine bağlılığın sembolü haline getirdi. Bu bağlamda, her yıl Şaban ayının 16. Gününde padişahın doğum günü bütün ülkede resmi olarak kutlanmaya başlandı.

Törenler kapsamında şehirlerin en işlek caddelerine büyükçe taklar kurulur, mektep talebeleri yeni elbiseleriyle şenliğe katılırlardı. Askeri daireler ve kamu binaları kandillerle aydınlatılırdı. Mekteplerde çocuklar şiirler okur, Müslüman ve Gayrimüslim talebelerin bir arada etkinlik yapması sağlanarak, muhtelif unsurlarınortak duyu etrafında birleşmesi hedeflenirdi. Sıradan doğum günlerinde, yaş günü kutlanan kişiye hediyeler verildiği gibi padişahın doğum gününde de üst düzey görevlerde bulunan kişiler sultana doğum günü hediyesi sunarlardı. Ancak esas hediyeler padişah tarafından dağıtılırdı. Fakir fukaraya parasal yardımlar yapılır, yoksulların ihtiyaçları giderilirdi. Bürokratlara muhtelif rütbe, nişan ve madalyalar yine bu günde takılırdı.  Merasimler İstanbul’dan taşraya yayılır, başkentle olan fiziki mesafeye rağmen akıcı bir iletişim kanalı oluşturulmak istenirdi. Şehrayinlerle yönetici-halk buluşması gerçekleştirilir, hükümet temsilcilerinin halkla doğrudan teması sağlanırdı. Cambazların ve hokkabazların sergiledikleri hünerler, tertip ettikleri geçit alayları, halka topluca eğlenme ve eğlenceyi seyretme imkânı verirdi. Bu yönüyle velâdet günleri, bir bayram havasına dönüştürülmek istenirdi.

Doğum günleri, Rusya ile Berlin Antlaşması (1878) sonrası oluşturulan barış ortamının sürdürülmesinde hükümdarlar arası temas aracı olarak kullanıldı. Çağdaşı Rus imparatorları ile karşılıklı doğum günü kutlamalarıyla oluşturulan sıcak temas sürekli hale getirildi. Diğer yandan İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Batılı devletlerin hükümdarlarıyla da aynı yolla kurulan diplomatik ilişki sürdürüldü. Bu yönüyle bakıldığında velâdet-i hümayun törenleri, sadece bir doğum ya da doğum gününden ibaret değildi.  Konuyla ilgili detaylı bilgiye Osmanlı Hanedanında Doğum Günü Törenleri isimli eserimizden ulaşabilirsiniz. https://www.idealkultur.com/osmanli-hanedaninda-dogum-gunu-torenleri