Bundan birkaç sene evvelinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından başlatılan bir proje ile 81 vilayetin tarihsel ve mekânsal gelişiminin gün yüzüne çıkartılması hedeflendi. Yüzlerce akademisyenin desteğiyle hazırlanan çalışma nihayet Nisan 2023’te ete kemiğe büründü ve aynı Bakanlık tarafından iki cilt büyük boy ansiklopedik eser olarak yayımlandı. Bayburt’un mekânsal gelişimini de acizane bendeniz kaleme aldım. Sözü edilen kitaba ulaşamayanlar için orada yazdıklarımı bu sayfadan üç ayrı yazı olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugünkü köşemizde Bayburt’un Eskiçağ devri ve Türkler tarafından fethi safhasında gelişen mekânsal pratiklerin seyrini inceleyeceğiz, bir sonrakinde ise Osmanlı dönemi kentsel gelişimi ve en sonunda Cumhuriyet devri mekânsal gelişimi sizlere özetlemeye çalışacağım.
Bayburt’un en önemli simgelerinden biri tarihi Bayburt kalesidir. Kalenin inşa edildiği tepenin savunmaya elverişli oluşu ve vadiden geçen yolun kontrolünü kolaylaştırması, şehrin burada kurulmasının en önemli iki gerekçesidir. Çoruh nehri, kalenin bulunduğu tepenin etrafını dolaştığından Bayburt kalesi, bir yarım ada gibi görünmektedir. Çoruh ve kale, Bayburt’un şehirsel kimliğinin en önemli iki unsurudur. Eskiçağlardan itibaren yerleşme gören şehrin mekânsal gelişimi, burada egemen olan kültürlerin etkisiyle şekillenmiştir.
Bayburt, ilkçağdan itibaren kale-kent yerleşmesi olarak teşekkül etmiştir. Bu tür yerleşimlerde iskân alanının büyük bir bölümü sur içerisinde olup, surun çevrelediği küçük alanda iç kaleler bulunmaktadır. Türk hâkimiyeti öncesi kent dokusunun gelişimi, sözü edilen kale merkezli olmuştur. Şehir, gerek kalenin bulunduğu tepeden, gerek kurulduğu coğrafyadan ötürü askeri ve stratejik öneme sahip olmuştur. Erzurum’dan kuzeye ulaşan Bayburt-Trabzon hattı ve batıya ulaşan Erzincan-Sivas hattı üzerinde yer alması şehrin önemini artırmıştır. Doğu Roma ve Sasani savaşlarında tahrip olan kale, bu öneminden dolayı Bizans imparatoru Justinianus döneminde yeniden onarılmıştır. Bu dönemde Bayburt şehrinin yerleşme alanının çok büyük bir bölümü surlar içerisindedir. Şehrin ticaret alanı ile kale dışında manastırın ve bunlar arasında gelişen iskân alanlarının olup olmadığı net olarak bilinememektedir. Araştırmacılar, Trabzon-Erzurum ticaret yolunun kalenin altından geçmiş olması nedeniyle panayır alanının kale altındaki düzlüklerde kurulma ihtimalini ileri sürmektedirler. Ortasından ırmak geçen bir arazi üzerinde yer alması, şehrin ilkçağdan itibaren çevre açısından uygun bir gelişme ortamına sahip olduğunu ortaya kaymaktadır. Bu bakımdan eskiçağda şehrin kuzeyinde ve güneyinde Çoruh nehrinin her iki yakasında tarım alanları bulunduğu tahmin edilmektedir. Şehir, eskiçağlarda kazandığı önemi ortaçağda da sürdürmüş ve bu evrede Türk hâkimiyetine girmiştir.
Bayburt, Türklerin Anadolu’da ilk fethettikleri ve yerleştikleri sahalardan biridir. İlk olarak Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey zamanında 1054 yılında ele geçirilmiş ancak 1071 Malazgirt zaferi sonrasında Türk yurdu haline gelmiştir. Bu dönemde şehrin imarında ve kentsel gelişiminde Erzurum Meliki Mugiseddin Tuğrul Şah ile oğlu Rükneddin Cihan Şah’ın (1200-1230) çok büyük bir katkısı olmuştur. Tuğrul Şah, Trabzon Rum İmparatorundan gelebilecek tehlikelere karşı kaleyi yeniden inşa ettirmiştir. Böylece kale, şehrin savunma fonksiyonunu sürdürmüş, kale-kent yerleşim biçimi devam ettirilmiştir. Bu dönemde şehrin gelişim paradigmasını Trabzon-Tebriz ticaret yolu belirlemiştir. Söz konusu yol, İlhanlıların Tebriz’i başkent yapmaları ile büyük önem kazanmış, güzergâhtaki Bayburt ekonomik olarak büyük canlılık göstermiştir. Ticari gelişme, mekânsal gelişimi tetiklemiştir. Aynı durum İlhanlılar döneminde de sürmüştür. Nitekim Kazvinî, Bayburt’un İlhanlılara 21.000 dinar vergi ödediğinden bahsetmektedir.
Teorik açıdan bakıldığında Anadolu şehirlerinin Türkleşme süreci, eski şehirlerin gelişimi, yeni şehirlerin kuruluşu ve göçebelerin şehirli hale gelişi gibi üç önemli aşamayla sağlanmıştır. Kentin organizasyonunu şehre atanan idareciler yapmıştır. Türk fethi ikmal edilince askerlerin yanı sıra kolonizatör dervişler gönderilerek zaviyeler tesis edilmiştir. İhtiyaç halinde ticaret erbabı ve halk nakledilerek iskân tamamlanmıştır. Böylece şehrin değişen demografisi, fiziki yapının değişim istikametini belirlemiştir. Bayburt, Türklerin eline geçtikten sonra Türk şehircilik anlayışına göre şekillenmeye başlamıştır. Genel olarak Türkler, Orta Asya şehirlerini iç kale, şehristan ve dış kale şeklinde tasarlamışlardır. Bu yapıyı Anadolu’da da sürdürmüşlerdir. Fetih sonrası Bayburt kalesinin surları yeniden inşa edilmiştir. Dış surların doğu tarafına nehirden ötürü hendek açılmamıştır. Sur içinde yer alan yapıların tamamına yakını yıkılmıştır. Yönetim kademesi ve hububat depoları kale içinde kalmıştır. Fetih sonrası kentsel doku, kale içindeki 13. yüzyıla ait tahrip edilmiş kilisenin yerine Ebulfeth camiinin yapılmasıyla değişmeye başlamıştır. Caminin banisi, kuvvetle muhtemel kaleyi tamir ettiren ve bastırdığı sikkelerde Muğisüddin Ebul-feth unvanını taşıyan Tuğrul Şah’dır. Böylece kalede cami yapılarak bir İslam şehri hüviyeti kazandırılmış aynı zamanda sur dışında sosyal ve ticari yapıların inşasıyla şehirleşmenin yeni alanları teşekkül etmeye başlamıştır.
Bayburt’un mekânsal gelişimi, Türklerin eline geçtikten sonraki dönemlerde iç kaleden aşağı kuzey yamacına doğru yeni mahalleler kurularak sürmüştür. Ortaçağda yönetici kademe yine kalede olmakla beraber, şehrin mekânsal yapısı kaleden aşağı tarafta düz bir alana inşa edilen Ulu Cami merkezli gelişmeye başlamıştır. Şehrin adli, idari ve ticari bütün unsurları, konut ve eğitim alanları tümüyle mezkûr cami çevresine yerleşmiştir. Selçuklu döneminden itibaren kent, Çoruh’un batı tarafında yatay olarak büyümüş, kalenin kuzey batı kesimine kaymıştır. Şehrin camisi, çarşı hamamı ve Şehit Osman türbeleri nehrin batı yakasında konumlanmıştır. Mahalleler, ibadet mekânları çevresinde örgütlenmiştir. Bu bağlamda ilk mahalle, Cami-i kebir adıyla tesis edilmiştir. Caminin kuzey doğusunda oluşturulan Zahire Meydanı alanı şehir meydanı olmuştur ki, çevre duyarlılığı açısından dikkat çekmektedir. Bu şekliyle Bayburt Selçuklu şehri, kale kent modelinden gelişerek açık kent modeline göre düzenlenmeye başlamıştır.
Ulu Cami esaslı organizasyonla birlikte Bayburt, geleneksel İslam şehri modeli olan cuma kılınan, cami merkezli yerleşim yeri haline gelmiştir. Bundan böyle şehrin gelişim paradigması kale-kentten vakıf-kente evirilmiştir. Mekânsal gelişimde önemli bir aşama kaydeden Bayburt, sonraki dönemlerde özellikle Moğol saldırıları evresinde ciddi bir sosyo-ekonomik zafiyet yaşamıştır. Çok ciddi kitlesel göçe maruz kalmış ve değişen demografik yapı, şehrin iktisadi durumunu etkilemiştir. Moğol saldırılarından kaçan Azerbaycan ve Karabağ ahalisi, büyük kitleler halinde Erzurum ve Erzincan ile birlikte Bayburt’a gelmişlerdir. Gelen Türkmen akını şehrin nüfusunu artırmış ama aynı zamanda tahribata da sebep olmuştur. İleriki yıllarda ise Moğol ordusu tarafından Batı’ya sürülmüşlerdir. İşte bu göç dalgası ve Akkoyunlu-Karakoyunlu mücadelesi, Bayburt’un ekonomik gelişmişliğine sekte vurmuştur. Bu durum, dönemi anlatan Hamdullah Kazvini’nin eserinde “önceden büyük bir şehir olmasına rağmen şimdi küçüldü” şeklinde yer almıştır.
Bayburt’un Ortaçağ kültür tarihinde ve kentsel imarında iz bırakan iki önemli devlet adamı vardır. Bunlardan biri İlhanlıların genel valisi Emir Mahmud, diğeri Olcaytu Han’ın bölgedeki idarecisi Hoca Cemaleddin Yakut’tur. Bunlar adına Ulu Camii yakınına Yakutiye ve Mahmudiye medreseleri yaptırılmış, idamesi için vakıflar kurulmuştur. Böylece şehir bir kültür merkezi haline geldiği gibi, vakıf-şehir yerleşmesinde önemli bir aşama kat etmiştir. Şehrin sosyal ekonomik hayatında ahiler önemli rol oynamışlardır. Ahi Emir Ahmed-i Zencani, ahiliğin önde gelen siması olmuştur. Kurduğu zaviye, Doğan Kuban’ın ifade ettiği şekliyle yerleşme ajanı olarak dervişlerin rol üstlenmelerini sağlamıştır. Vefatı sonrası inşa edilen türbesinin bulunduğu alan, sonraki dönemde onun adıyla anılan mahalle haline gelmiştir. Bu durum şehirleşmede ahilerin fonksiyonunu gösteren önemli argümanlardan biridir. Çağdaşları gibi mezkûr zaviye, avende ve revendeye (gelen-giden misafirler) birçok alanda hizmet vermiştir.
Kentlerin çevre ve şehircilik açısından önemli mekânlardan biri şehir mezarlıklarıdır. Ortaçağda kabristanlar, genellikle türbeler etrafında oluşturulmuştur. Bu dönemde Bayburt mezarlık alanlarından biri, günümüzde kırk çeşmeler olarak bilinen yerin yanında Sadruşşeria türbesi etrafında teşekkül etmiştir. Mezarlıklardan biri, Şehit Osman Tepesinde bulunan alandır. Diğer mezarlık alanları ise Ahi Emir Ahmedi Zencani kümbeti ve Şeyh Hayran türbesinin sınırladığı alan içerisindedir. Ortaçağda Bayburt’un çevrecilik yönü oldukça gelişmiştir. Çoruh’un iki yakasında, şehrin kuzey doğusunda ve ticaret yolunun güneyinde bahçelik ve yeşil alanlar oluşturulmuştur. Şehirleşme fonksiyonu icra edilirken çevreye karşı duyarlı davranılmıştır. Genel olarak tabakhaneler, kent çıkışında akarsu istikametinde merkezin dışında ve yerleşim alanlarının uzağında tesis edilirdi. Bayburt tabakhanesi de bu anlayışla kalenin bulunduğu tepenin eteğinde nehrin kenarına kurulmuştur.
Osmanlı öncesi şehrin mekânsal gelişimine Akkoyunlu hanedanı büyük katkı yapmıştır. Kurucu ataları Kutlu Bey’in mezarının merkeze bağlı Sünür köyünde bulunması, 1473 Otlukbeli savaşının Bayburt sınırına yakın yerde gerçekleşmiş olması, Akkoyunlu-Bayburt ilişkisi açısından kayda değerdir.
Kale kent yerleşimi bu evrede yine varlığını sürdürmüştür. Şehir mekânsal olarak bu dönemde kuzeyde kurulan Şingah Mahallesi ile daha büyümüştür. Kent meydanlarına Şingah Camii meydan alanı eklenmiştir. Nehrin doğu tarafına ise Bayburt tarihinde önemli izleri olan Ferruhşâd Bey’in adını taşıyan mahalle ilave edilmiştir. Yine bu evrede sağlık ve temizlik kültürünün sembollerinden Şingah Hamamı ve Bent Hamamı eklenmiştir. Ayrıca Şingah’ın kuzeybatısında yeni mezarlık alanı oluşturulmuştur. Böylece Osmanlı öncesi Bayburt şehri, Selçuklu, İlhanlı ve Akkoyunlu eserlerinin yer aldığı tarihi bir kent kimliğine sahip olmuştur. Bu mirasla Osmanlı egemenliğine katılmıştır.
Bir sonraki yazımızda Osmanlı devri mekânsal gelişimi aktarmaya çalışacağız.