Tarihi hafızanın saklandığı Osmanlı Arşivinde, milyonlarca belge bulunmaktadır. Bu koca deryada, güzide şehrimiz Bayburt’la ilgili şimdilik dijital ortamda taranabilen 3342 belgeye ulaşılmaktadır. Sayının ileriki yıllarda artması kuvvetle muhtemel. Bugün şehrimiz açısından son derece önem arz eden ancak tamamlanamayan bir projeden söz etmek istiyorum. Projenin adı, Bayburt Islahhanesi ve sanayi mektebinin açılması. Peki, ıslahhane nedir?
Islahhane, yetim ve öksüz ya da aileleri kendilerine bakamayacak kadar zaruret içinde olan Müslüman ve gayrimüslim çocuklara, temel eğitim vermek ve meslek kazandırmak amacıyla açılan yatılı bir okul. Osmanlı’da ilk ıslahhane, meşhur Osmanlı valisi ve sadrazamı Mithat Paşa tarafından, o vakitler Osmanlı vilayeti olan bugünkü Bulgaristan topraklarında 1863’te açıldı. Mithat Paşa’nın Niş şehrinde başlattığı bu proje, kısa sürede büyük bir başarı kazandı. Ardından diğer şehirlerde de uygulandı. 1867’ye gelindiğinde Erzurum’dan Konya’ya, Sofya’dan Sivas’a, Halep’ten Bosna’ya hemen her noktada birer ıslahhane görmek mümkündü (C. Öztürk, İ.A. cilt 19, s.190). Aradan yaklaşık otuz yıl geçtikten sonra, 1898’de Bayburt Kaymakamı Hüsnü Bey, projeyi Bayburt’ta da uygulamak istedi.
Hüsnü Bey’in başkanlığında toplanan Bayburt İdare Meclisi, 10 Kasım 1897’de meseleyi enine boyuna tartıştı. Toplantıya Bayburt Naibi (Hakim) Mehmed Efendi, müftü Ali Rıza Efendi başta olmak üzere, mal müdürü ve yazı işleri katibi gibi ilgili bütün bürokratlar katıldı. Çalışkanlığıyla bilinen ve pek çok hizmete imza atmış olan Kaymakam Hüsnü Bey ve heyeti, iki hususa dikkat çekti. İlki, Bayburt’ta birçok yetim ve öksüz çocuğun varlığıydı. İkinci husus ise Bayburt’un hububat ambarı makamında ziraat memleketi olduğu ve burada demircilik sanatının yeteri kadar gelişemediği olgusuydu. Bayburt, ziraat için elverişli bir coğrafya ancak çiftçilerin ihtiyaç duyduğu zirai araç gerecin arzı açısından sıkıntılı bir yerdi. Bu tespitler sonrasında, yapılması gereken şey aslında belli idi. Yetim ve öksüz çocukların barınacağı bir mekan inşa etmek ve bu çocuklara meslek kazandırarak çiftçilerin ihtiyacı olan alet ve edevatın üretilmesini bu yolla temin etmek. Bunun için diğer birçok yerde olduğu gibi Bayburt’ta tez elden bir ıslahhane ve bir sanayi mektebi (sanat okulu) açılmalıydı.
Bayburt İdare Meclisi, gerekli bütün hazırlığı yaptı. Yaklaşık 120 bin kuruş sermaye ön görüldü. Usta maaşlarının belediye memurlarının maaş kaleminden ödenmesi planlandı. İlk sene toplamda 32 öğrencinin alınması ve şimdilik demircilik, marangozluk, terzilik ve kunduracılık mesleklerinin ilk aşamada öğretilmesi kararlaştırıldı. Islahhanenin kuruluş ve yönetim süreci için iç tüzük denilebilecek bir nizamname hazırlandı. Hemen her husus burada detaylıca ele alındı. Buna göre Müslüman ya da gayrimüslim ayrımı yapılmaksızın babası ve anası olmayan, öksüz ve yetim çocuklardan 11 ila 14 yaş aralığında olanlar okula kabul edilecekti. Ebeveynlerden birisi hayatta ise onun fakir ve çocuğunu geçindiremeyecek durumda olmasına bakılacaktı. Islahhaneye kabul edilen çocukların, eğitim süresi boyunca keyfi olarak ayrılmamalarına dikkat edilecekti. Çocuklar, velileri ya da akrabaları tarafından süresinden önce alınmak istenirse, onlara yapılan bütün masraflar, velisi yada akrabaları tarafından geri ödenecekti. Her bir çocuğa günlük 250 dirhem ekmek verilecekti. Sabahları karavan, akşamları icabına göre et, haftada bir kere aşure veya sair tatlı ikram edilecekti. Bunun yanı sıra mevsimlik meyveler de olacaktı. Yine her bir çocuğa yastık, minder, kilim, yağmurluk, pantolon, iki çift çorap, iki çift kundura, bir bel kayışı, iki kat çamaşır, ayrıca dışarı çıktıklarında giymeleri için bir kat elbise ve başlarına bir serpuş verilecekti.
Yatılı okul mantığıyla dizayn edilecek ıslahhanenin talebelerinin müfredatında neler vardı? Bunlar da tüzükte ayrıntısıyla ele alındı. Yeni kaydedilen bir talebeye öncelikle bir hafta kadar okur yazarlık düzeyinin ölçüldüğü kısa bir eğitim verilecek ve ardından çocuğun demircilik, marangozluk, terzilik ve kunduracılık gibi mesleklere sanatsal yatkınlığı tespit edilerek oraya yönlendirilecekti. Islahhanede eğitime elif-ba ile başlanacaktı. Amme ve tebareke cüzleri, icabına göre Mushaf-ı şerif, ilmihal, yazı ve dört işlem, muhtasar Osmanlı tarihi ve coğrafyası dersleriyle devam edilecekti. Dini ilimler derslerine sadece Müslüman çocuklar katılırken, diğer derslere Hristiyan çocukların devamı zorunlu olacaktı. Sabahları zil sesiyle uyandırılan çocuklar, önce yataklarını düzeltecekler, Müslüman çocuklar derhal abdest alarak sabah namazını kılacak, ardından her koğuşun nöbetçileri pencereleri ve kapıları açarak, koğuşu temizleyecek ve su testilerini dolduracaklardı. Mevsim kış ise sobayı yakacaklardı. Bu işleri gördükten sonra, çorbalarını içecek, ardından mektep odalarına girip derslerini okuyacaklardı. Sıkı bir disiplinin ön görüldüğü ıslahhanede, kurallara riayet etmeyen çocuklara ufak cezalar da verilebilecekti. Islahhanenin tüm yönetiminden ve talebelerin eğitiminden ıslahhane müdürü sorumlu olacaktı. Ancak ıslahhanenin bütün işleri belediye meclisinin gözetim ve denetiminde olacaktı. (BOA. ŞD.151878, v.2-8).
Planlaması bu şekilde detaylıca netleştirilen okulun açılması için geriye kalan tek şey bürokratik yazışmalardı. Bunun için evvela, Bayburt’un bağlı bulunduğu Erzurum Valiliğine resmi bir yazı gönderildi. Valilik, muhtevasına dokunmadan aynen kabul ederek 23 Aralık 1897’de Dahiliye Nezaretine (İçişleri Bakanlığı) sevk etti. İçişleri de teşebbüsü destekledi. Nazır Mehmed Memduh Paşa, projenin topluma yararlı ve uygun bir çalışma olduğunu ifade etti. Ardından dosyayı, görüşülüp karara bağlanması için bir nevi meclis gibi faaliyet yürüten Şurayı Devlete sevk etti. Buraya kadar her şey yolunda gitti. Bayburt kaymakamlığından çıkan yazı, Erzurum Valiliğinden ve İçişleri Bakanlığından büyük destek aldı. Ancak sıra Şurayı Devlete gelince ne yazık ki pürüzler çıktı. Maliye Dairesi 17 Şubat 1898’de dosyayı ele aldı ve ıslahhane için hazırlanmış olan tüzüğün, diğer şehirlerde de açılacak olanlara örnek teşkil edebilecek durumda olduğundan iyice tetkik edilmesi gerektiğini söyledi. Bunun için dosyayı, bir tür kanunlar dairesi diyebileceğimiz Şurayı Devlet Tanzimat Dairesine gönderdi. Ancak buradan bir daha olumlu ya da olumsuz herhangi bir görüş çıkmadı. Tarihsel hikaye maalesef mutlu sonla bitmedi. Böylece Bayburt için son derece hayırlı bir teşebbüs ne yazık ki tamamlanamadı.