“Usta kalem Oktay Ekşi’nin yeni kitabı “Gazetecilikte Geçen O Yıllar 2” Epsilon Yayınevi’nden çıktı.
Cumhuriyet tarihinin kritik dönemeçlerinden birine ayna tutan Oktay Ekşi, 27 Mayıs ihtilaline giden süreci hem Meclis’teki hem de ülkenin dört bir yanına uzanan yurt gezilerindeki izlenimleriyle aktardı. Ekşi’nin yeni kitabında, 27 Mayıs’ın gazeteciliği nasıl etkilediği, 1957 seçimlerinde hile yapılıp yapılmadığı, yandaş basının Adnan Menderes döneminde neler yazdığı gibi konular da yer aldı.
Ekşi, kitabın ‘İsmet Paşa’nın Şakası’ başlıklı bölümünde ise unutamadığı bir anısına yer verdi. İsmet İnönü, CHP’li vekiller ve gazeteciler ile tren yolculuğuna çıkan Ekşi’nin, diş ağrısı çektiği sırada trende bulunan Dr. Suphi Baykam’ın kendisini diş macunu, kolonya ve pamuk ile tedavi ettiğini anlattı. Ekşi, tedavi sonrasında Baykam’a seslenen İsmet İnönü’nün “Ben senin doktor olduğunu biliyordum, sende baytarlık da mı vardı” dediğini ve ardından İnönü ile yaşadığı diyaloğu da paylaştı.
İşte ‘İsmet Paşa’nın Şakası’ başlıklı o bölüm:
O yolculuktan dönüyoruz. Dinar’dan motorlu trene bindik. Daha önce de yazmıştım:
Motorlu trenlerin vagonları açıktı, yani kompartıman yoktu. Otobüs koltukları gibi sıra sıra koltuklara oturmak gerekirdi.
Bindiğimiz vagondaki nerdeyse tüm yolcular, İsmet Paşa’ya refakat eden partililer ve gazetecilerdi.
İsmet Paşa en önde sağdaki iki kişilik koltuğun pencere tarafına oturmuş, yanına da CHP’nin Kars Milletvekili ve Genel Sekreter Yardımcısı Turgut Göle’yi almıştı. Bizler arkalardaki koltuklara gelişigüzel dağılmıştık.
Trenin hareketinden yarım saat kadar sonra benim dişlerimde bir sızı başladı. Anladım ki ağrı çürük dişlerimden birinden geliyordu. Lakin yanımda ne bir ağrı dindirici var ne de başka bir ilaç vardı.
Adana Milletvekili Dr. Suphi Baykam da bizimle beraberdi. Belki onda bir ilaç olabilir veya bir çare bulabilirdi. Nitekim yerinden kalkmış bir yere giderken yanımdan geçmesini fırsat bilip, ‘Suphi Ağabey, dişim fena halde ağrıyor. Yerimde oturamıyorum. Bana bir çare bulabilir misin’ dedim.
‘Hay Allah! Yanımda hiçbir ilaç yok. Soralım belki birilerinde Asprin vb. vardır,’ dedi. Lakin kimsede ilaç yoktu.
Onun üzerine, ‘Dur,’ dedi Baykam. ‘Biraz pamuk, biraz kolonya, bir de diş macunu bulursak belki ağrını dindiririz,’ dedi.
Nitekim birinden kolonya, bir başkasından pamuk ve diş macunu buldu. Dişimdeki çürüğe o kolonyalı pamuk üstüne koyduğu diş macununu bir kürdanla yerleştirdi.”
O sırada İsmet Paşa, belki de herkese ilaç sormamızdan haberdar olduğu için Baykam’a, ‘Hayrola Baykam! Ne yapıyorsun orada’ diye seslendi.
Suphi Baykam, ‘Oktay’ın dişi ağrıyormuş Paşa’m. Ben de ilaç yaptım koyuyorum,’ diye yanıtladı.
Paşa, ‘Ben senin doktor olduğunu biliyordum, sende baytarlık da mı vardı’ deyince bu sözleri duyanlar -tabii ben de- çok tuhaf olduk. Paşa beni düpedüz ‘hayvan’ yerine koyuyordu.
Ben dişimin ağrısını unutmuş İsmet Paşa’nın hakkımda söylediği bu sözün ölünceye kadar benimle birlikte anımsanıp söyleneceğini düşünmeye başlamıştım.
O sırada Turgut Göle’nin sesi duyuldu. Bana dönmüş, ‘Ekşi, Paşa seni rica ediyor, gelir misin’ diyordu.
Gittim. Göle kalktı, Paşa beni Göle’nin yerine oturttu. Önce bir tatlı ikram etti, sonra, ‘Şakam alındın mı yoksa’ diye sordu.
‘Estağfurullah Paşa’m’ deyince, ‘Bak sana benimle ilgili hikâyeyi anlatayım,’ dedi. ‘Ben Yemen’de idim. Bir gün aynen seninki gibi dişim tuttu. O zaman diş tabibi zaten yok. Doktor da bulamadık. Ben, ‘Berberi bulun, o dişimi çeker kurtulurum,’ dedim ama berber de yokmuş. Derken erattan birini getirdiler. Sordum, bir Ermeni imiş. Askerden önce ne iş yaptığını sordum. Nalbantmış. ‘Olsun, çek dişimi,’ dedim, çekti kurtuldum.’
Paşa gönlümü almıştı. Yerime döndüm.” (1)
Güzeel, şimdi ben de bunun üstüne Kalaycı Mehmet’e bir diş çektirme öyküsünü ve bu Kalaycı’nın İnönü düşmanlığını aktaracağım size:
Sümmani der ya “Narman kazasında Orcuk yolunda/Terlemiş sinesi orak elinde/Hilaf mı var o gelinin dilinde/Yanaklar allanmış eller kınalı/Acep kimlerdendir o nazlı gelin.”
Vallahi Narman kazasında ben onca yıl yaşadım da Sümmanî’nin sinesi terlemiş orak elindeki o gelini göremedim bir türlü.
Narman Kazası bana ilginç, sıra dışı tipleri anımsatır genellikle. Kalaycı Mehmet’tir bunların başta geleni.
Üniversite öğrencisi olduğum yılların birinde, yaz tatilinde pinekliyordum Erzurum’un Narman kazasında. Dişim ağrımaya başladı bir gün. İlaç sürmek de fayda etmedi, ilaç içmek de. Çektirip kurtulmak gerek, çürük zaten. Dişçi sordum. “Yok” dediler. Narman Kazasında diş işlerine Kalaycı Mehmet bakarmış.
Çaresiz gideceğim, öyle ağrıyor ki, kerpeten bulsam kendim çekerim.
Vardım Kalaycı Mehmet’in pınar başındaki dükkânına. Söyledim derdimi. Kalaycı Mehmet, ters ters baktı yüzüme “Allah sonunda seni elime düşürdü” dedi. Bir şey anlamadım “Nasıl yani Mehmet Abi?” diye soracak oldum.
“Aklan gelsin, ey düşün, diyirdin ya ‘Hey Menderes, behey teres’ şimdi görecahsan teresi.”
Haa tamam şimdi anladım. 27 Mayıs İhtilali olmuş, teyzem ebe Narman’da, yaz tatilinde onlardayım, uçaklar getirip gazeteler atıyorlar, biz çocuklar koşup gidip onları toplayıp okuyoruz… Oradan dizeler düşmüş dilime: “Hey Menderes/Behey teres/Yeter dedik anlamadın.” Gider dükkânının önünde okurmuşum bu dizeleri, Kalaycı Mehmet, Demokrat Partili, içi kan ağlıyormuş, kalaylıyormuş içinden, tokatlamak istiyormuş beni, içeri atarlar diye korkuyormuş. Şimdi eline düşmüşüm, öcünü alacakmış. Yarı şaka, yarı ciddi bunu diyor.
Yere bir teneke parçası serdi Kalaycı Mehmet, “Çök ola bunun üstüne, senin kimin (gibi) üniversiteli adamın götüne layıh değil ama neydah (ne yapalım), gatlanacahsan ” dedi. Oturdum. Raftan bir kerpeten aldı, diş çekimi için kendisi özel olarak yapmış, ağıza kolay girsin diye orak gibi eğik. Arkamdan yaklaştı, soktu ağzıma kerpeteni. Morfin mi? Yok yahu, morfin ne arar Kalaycı Mehmet’te, lehim var onda, o da bana yaramaz.
Çekti aldı dişimi, eli hafifmiş. “Gah get, pungarda (pınarda) yayla suyiyinan çalhala ağzın” dedi. Dükkânın karşısındaki pınara varıp çalkaladaım yayla suyuyla... Dükkâna döndüm “Usta borcumuz…” dedim. “Borcun yohtur, bir daha sen sen ol, Menderes’e teres deme, bütün dişlerin ağzan tökerem, ona göre” dedi gülerek ve ekledi “Sen dua et, dişin kolay çıhtı, Pırtanoslu Necmettin kimi olaydı, ben seni bağırttıraydım, göreydin.”
Pırtanoslu Necmettin’ın dişin nasıl çektiğini de anlattı. Sandalyeye oturtmuş o yörenin en ünlü CHP’lisi Pırtanoslu Necmettin’i, kollarına girmişler birer kişi; bir kişi de takviye olarak arkadan beline sarılmış. Kalaycı Mehmet sokmuş kerpeteni ağzına, o çekmiş, adamlar çekmiş, pınarın çevresinde üç tur atmışlar, dördüncüde diş yerinden oynamış. “Necmettin de halk partilidür ya, o bögürduhça (böğürdükçe) içim yağ bağlirdi” diyerek anlatımlarına siyasal içerik katıp renklendiriyordu Kalaycı Mehmet.
“Niye halk partisine atirsan Memmed Ağabeyi, bak bu yayla suyuni senin kapının önüne İnönü getürmedi mi?” diyecek oldu arkadaşlardan birisi, Kalaycı fena kalayladı o arkadaşı:
"Ola ispatla Sağır İsmet’in yapturduğuni, ordan bir daha bir yudum su içersem anam avradım olsun!”
1) https://www.odatv.com/kultur-sanat/ismet-inonu-o-gazeteciyi-neden-hayvan-yerine-koymustu-167313