Bir yere gitmek istiyorum... Ama... Ne yerimden kalkıyorum... Ne gideceğim yer için bilet bakıyorum... Ne de bir hazırlık yapıyorum!...

Sadece istemekteyim... Ama bunu o kadar içten istiyorum, o kadar kalben diliyorum ki, neredeyse bir mucizenin bu şeyi oldurması için hazır sebebi... İnancımın gücü beni doğru yolda olduğuma da inandırmış sahiden... “İnşallah”larım dilimde zaten...

Olacak o mucize!... Ve beni bir el alıp istediğim yere bırakıverecek neredeyse...  Yani her şey yolunda bir yerde... Hatta öyle ki, gerçekleşmesi an meselesi...

Bir çalışma yapmak istiyorum... Ama... Ne çalışmamın başına oturuyorum... Ne kitabımın kapağını açıyorum... Ne de başlamaya başlıyorum...

Ama o kadar çok istekliyim ki... Hatta oluşuyor içimde yapmışım hissi... Sonra birden geliyor kendime güvenim... Ve... Diyorum ki: “Ben çalışmasam da yaparım!...”

Bir yemek yapmak istiyorum... Ama... Ne yerimden kalkıyorum... Ne malzemeleri hazırlıyorum... Ne de, ne yapacağıma bir karar veriyorum... Sadece düşünüyorum... Ama bunu öyle bezmişlikle düşünüyorum ki... Sonra diyorum: “Olmazsa iki yumurta kırarım... Keyfime de bakarım...”

Ah insan...

İnsan bazen nasıl da kandırır kendini...

İnsan, neye inanırsa alır onu yanına, yürür durduğu yerde yarınına...

Oysa...

Niyetler çabaya tâbidir. Sonuçlar sebebini beklemektedir. Bir meyvenin olgunlaşması için güneş elzemdir..  Ve hiçbir şey vardan yok, yoktan da var olamamaktadır!

Oysa...

Tohumu zamanında ekmezsem vermez filizini... Filiz olmazsa açmaz çiçek... Çiçek olmazsa, olamaz meyvesi...

O zaman şimdi...

Niyet ettim ve aldım biletimi. Hazırım sağlıkla, neşeyle, kolaylıkla gidip vaktimi güzel geçirip dönmeye...

Niyet ettim çalışmamı yapmaya ve başladım... Hazırım kendimdeki yükselişi görmeye, başarının keyfini sürmeye, çevreme de faydalı olmaya...

Niyet ettim ve başladım hazırladığım malzemelerle yaptığım yemeği şükürle yiyerek şifa bulmaya...

Yani... Niyet ve eylem...

Ve demez miyiz hep: “Başlamak bitirmenin yarısı!”