Kâzım Karabekir anılarında anlatır. Musul işi bir türlü çözülememekte, İngilizler dalavereler çevirmektedirler. Bir gün İsmet Paşa, yakın arkadaşı Karabekir’i çağırır, sözün arasında birden “Kâzım, Musul boş, şurayı işgal ediversene…” deyiverir…

Şaşırır Karabekir, “Olmaz, o iş o kadar kolay değil” diye yanıt verir.

Aradan birkaç gün geçer, davetli olduğu bir toplantıda, Atatürk onu üst katta boş bir odaya çıkarır birkaç yakın arkadaşı ile birlikte ve şöyle der “Haliç konferansı başarısızlıkla sonuçlandı, Ali Fethi Bey, başaramadı, fakat Kâzım Paşa, orada bir fiili durum yaratarak bu düğümü çözecektir.”

Bu sözler, git işgal et, demektir. Karabekir “Hayır olmaz Paşam, batağa batarız, ben oradaki aşiretleri iyi bilirim, kaypaktırlar, sık sık saf değiştirirler…” diye olumsuzlanır… Atatürk, böyle kesip atılmasına razı değildir “Sen bu işi Mareşal’la ve İsmet Paşa ile yeniden bir görüşürsün” diyerek, bir daha düşünmesini ister.

Görüşür Karabekir, Atatürk’ün “Bu riski al, almalısın” yollu imasını anlasa bile, o cesareti gösteremez. Oraya gitmeye başka gönüllü komutanlar da vardır ama onlara ne Atatürk güvenmektedir ne de Mareşal, böylece bu işten vazgeçilir.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında bile Musul’u düşünmüş oraya Antep Kuvayı Milliye komutanı Özdemir Bey komutasında bir kuvveti yollamıştı. Özdemir Bey, orada ciddi mücadeleler vermiş, aşiretleri organize etmiş, zaman zaman İngilizleri bozguna bile uğratmıştı, fakat gücü sınırlı idi, çekilmek zorunda kalmıştı…

Yani Atatürk, Musul’la hep ilgilenmiştir, almaya da çalışmıştır, fakat Atatürk yürekli olduğu kadar da bir akıl adamıdır, nerede duracağını, ne zaman ne yapacağını iyi bilen bir adamdır, ancak bu kadar olabilmiştir. Atatürk’e saldırmayı adet edinmiş arkadaşlar, Karabekir’in sağlama oynama ve risk alamama huyunu sorgulamalıdırlar. Kurtuluş Savaşı’nda yalnızca Doğu Harekâtı’nı yönetmiştir Karabekir, karşımızda Ermeniler vardır, Sovyetlerle anlaşmışızdır, yani durum son derece uygundur zaten, kaldı ki, Karabekir bizzat savaşmamıştır da, Sarıkamış’a ve Kars’a ilk giren birliklerin başında Deli Halit Paşa vardır. Karabekir Batı Cephesine ise hiç gelmemiş ve savaş boyunca Atatürk’e hep sorun çıkarmıştır…

Evet şimdi Musul yine gündemde, Atatürk’e Musul’u niye alamadı diye eleştiri yöneltenler, Musul’da hava aldınız, yalnız havadasınız, o hava sonra berhava da olacaktır, göreceksiniz…  

İşin bilgi yönünü, güncellik yanını bir yana bırakalım da gelin sözü şiire bırakalım. Azerbaycan’ın büyük şairi Resul Rıza’nın bayatılarıyla gidelim oralara, onlarla görelim oraların hâlini.

Nazım Hikmet’in yakın dostu bir şair olan Resul Rıza, Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin yıllarca başkanlığını yapmıştır. Şimdiki genel başkan Anar’ın babasıdır. Eşi Nigar Refibeyli de şairdi.

Ülkemizde çok bilinen “Ala gözlüm senden ayrı geceler/Bir il kimi uzun olur neyleyim/Bahçamızda gızıl güller her seher/Tezden açır, vahtsız solur neyleyim” şarkısının sözleri Nigâr Hanım’ındır. Resul Rıza, 1980 yılında, İran-Irak Savaşında Türk’ün Türk’ü kırmasına üzülerek yazdığı “Yaralı Kerkük’ün Bugünkü Hoyrat Ve Manileri” adlı şiirinden bölümler sunacağım şimdi. Resul Rıza; Bağdat’ın, Kerkük’ün, Musul’un, Erbil’in sanki bugünkü halini yazmış?

Bağdat’tan kervan gelir
Dertli perişan gelir
Kimler kurban kesilip
Sularım al gan gelir
 
Musul’un yolu daşlı
Yollar gana bulaştı
Birbirinin genimi (Düşmanı)
İki insan gardaşdı
 
Kerkük üstü dumandı
Kerkük od’a galandı
Kerbela musibeti
Buna baksan yalandı
 
Erbil’e
Kervan geder Erbil’e
Sırrını ele sakla
Ne gardaş, ne er bile
 
Bağdat gızıl (altın) gümüştü 
Bağdat’a yangın düştü
Bele gara günleri
Bağdat haçag (ne zaman) görmüştü
 
Kerkük’ün baş galası
Divarı daş galası
Ölü ana yanında
Tökür (döküyor) gan-yaş balası