YASTIĞI ÇEVİRİNCE
Gençlik yıllarımda derlerdi ki "Sevdiğin kızı rüyanda görürsen, hemen yastığı tersine çevir, aynı rüyayı o da görür." 
Buna birçok genç inanırdı. 
Peki sevdiği kıza bunu, yani o rüyayı görüp görmediğini soran var mıydı? Yoktu. Çünkü çoğu gizli sevda çekerdi arkadan arkaya severdi, kızın haberi bile olmazdı ya da olsa bile olmamış gibi davranırlardı. Sevdiği kızla gezip tozanlarsa, bu rüyayı ciddiye almazlardı. Bugünün gençleri için ne kadar saçma bir anı öyle değil mi?

ŞİİR YAKINMALARI
Kitabını kendi parası ile bastırmayan kaç şair vardır bu ülkede? Şiir kitabı basıp şairine de te'lif ödeyen ya da basıp te'lif ödemeyen kaç yayınevi vardır? Şiir kitapları neden satılmıyor, şiir internette bile neden ilgi görmüyor? Şiir müzikle birlikte sunulduğunda neden müziğin gölgesinde kalıp şarkı sözü halini alıyor? Bunları tartışma, ört üstünü, otur yarışmalar aç, kendi ayakdaşlarını seçici kurul yap, hak ye, birilerine payeler ve ödüller dağıt. Ekipler ve temelsiz, tutarsız, gereksiz ekoller oluşturup yağlayın durmadan birbirinizi. Sayenizde şiir arkeolojik kalıntı olacak 30 yıl sonra...
*** 
Sözde, sözcükte ve söylemde bayağılık, düzeysizlik kol geziyor. Bu çirkinliğe şiirle karşı çıkmak gerek. Nasıl? Şiiri savunarak, şiiri anlatarak, şiiri sevdirerek ve şiir uğruna savaşarak... Sen ne yapıyorsun? Şiir ve şiir kitabı mastürbasyonu. Şiiri hayatın ve tarihin içinden çekip dar bir çevre ve çerçeveye sıkıştırıyorsun. Yalan mı?
***
Şairlik ve yazarlık bakımından, Türkiye'de varım, İzmit'te yokum/yok sayılıyorum, İzmit'te olanların ise Türkiye'de esameleri okunmuyor. Neden böyle acaba, bende mi bir eksiklik var, "İzmit bizden sorulur" havasındaki bu edebiyat soytarılarında mı? Ne dersiniz?

FERAYİ, BORODİN VE BEN…
Başımın belası ferayi... 
Yıl 1964... Erzurum Lisesi'in müzik dershanesinde, solfej sınavında sıramı bekliyorum. Bekliyorum ve dua ediyorum, bana Ferayi Zeybeği çıkmasa. Çünkü onu okuyamıyorum. Tam bana sıra geldi, solfej listesinde de Ferayi'ye. Kalkıp piyanonun yanına gittim, elimde müzik defterim. Müzik hocamız Şükrü Velioğlu, "Nasıl çalayım yavaş mı, hızlı mı?" dedi. "Çalmasanız daha iyi olur Hocam ben bu Ferayi'yi beceremiyorum" dedim. Hoca sinirlendi, "Otur sıfır" dedi. 
O sömestr, müzik tarihinden çok çalışıp 100 aldım da işi kurtardım, saygıyla andığım hocamın da gözüne girdim. Az önce TRT Müzik'te Ferayi söyleniyordu, birden o yıllara gittim. Ve ben tüm türküleri zevkle okuyan ve dinleyen ben, Ferayi'yi hâlâ beceremiyorum.
***
Orta Asya bozkırlarına fiilen gidemezseniz bile, müzikle gidebilirsiniz pekala... Ben oralara arada bir Rus Bestecisi Borodin'in "Orta Asya Stepleri" adlı bu bestesini dinleyerek gider gelirim... 
Bu vesileyle bir de Borodin anısı anlatayım: Erzurum Lisesinde okurken müzik öğretmenimiz Şükrü Velioğlu bu besteyi SSCB’den gelmiş kocaman bir plakla çalıp "Ne anlatıyor?" diye sormuştu, kimseden ses çıkmamıştı, ben hocamızı kızdırmak için "Develerin yürüyüşüne benziyor" demiştim, "İşte içinizden müzikten anlayan bir kişi çıktı" demişti... 
Meğer doğru demişim, Orta Asya steplerinde ilerleyen bir deve kervanını anlatırmış...

ÇOCUK ÇAĞIMIZDA TAKIMSAL ATIŞMALAR
Çocuk çağlarımızda başlarız takım tutmaya... Ben de Beşiktaşlı o zamanlar olmuştum. 10 yaşlarındayım babam Erzurum Aşkale'de görevli. Mahallenin çocukları ve okul arkadaşlarımla takım atışmaları yapıyoruz. Fenerlilerle diyoruz ki:
"Fener fener dünyanı yener
Beşiktaş'a gelince fıs diye söner"
Önce kızıyorlar sonra uyaklı bir yanıt buluyorlar:
"Döner döner onu da yener!"
"Sarı kırmızı cihan yıldızı" diye kendilerini yücelten Galatasaraylılara dediğimizse çok ağırdı:
"Galata köpeklere salata"
Ve yanıt onlardan:
"İstanbul'da Dikilitaş
Düzine yedi Beşiktaş"

KURDELE İBADETİ
Elli kişi yan yana diziliyor... 50 metre kurdele, 50 makas ve o kurdele 50 parçaya bölünüp 50 makasa sarılıyor. Ne mi bu? Bu da bir ibadettir. Siyasi ibadet.

DÜŞERGE
Azerbaycan'da kampa "düşerge" diyorlar. Bizim Türk Dil Kurumu ise bu sözcüğü, sözlüğüne "miras payı" olarak kaydetmiş...
Hangisi doğru diye sormayacağım. Şunu vurgulayacağım: Biz düşergeyi hiç kullanmıyoruz, sokaktaki adama sorsanız bilmez ne olduğunu. Ama Azerbaycan kullanıyor bu sözcüğü yıllardır, halk biliyor...