Bu ülkede futbol, din, siyaset ve tarım söz konusu olduğunda herkes uzman kesilir...

Bu ülkede “kalkınma” ile “büyüme”nin farkını bilmeyen ekonomi cahilleri vardır, hem de mebzul miktarda... 

Yalnızca bu ülkenin komünisti milliyetçi değildir. Nazım Hikmet’in “Ulusal olmadan, evrensel olunmaz” saptamasına kulak tıkamıştır. Halkların kardeşliği ütopyasını tartışmamış, sorgulamamış, tabu etmiştir. Sınıfsallığı gelişme ve yükselme için fırsat ve basamak etmek yerine, saplantı etmiştir. 

Yalnızca bu ülkenin milliyetçileri zilliyetçidir. Kimisi gençlik anıları ve reislikleriyle, kimileri de lidere kuyruk sallamalarıyla “zahiri sahipliğe” yeltenirler. Yalnızca bu ülkenin milliyetçileri “illiyetçi” değildirler, illiyet rabıtasını kaybettikleri için düz mantık burgacına düşmüşlerdir. Yalnızca bu ülkenin milliyetçisi, muhafazakârlık ile maluldür.

Bu ülkenin demokrasisi “seçim barajı” yüzünden özgürce akamamaktadır ya, asıl baraj bu ülke halkının kafasındadır. “Barajı aşamaz” diye, yeni olan tüm siyasal hareketlere uzak durur. Oy’u hep zayi olmuştur ama oy’unun zayi olmasından korkar. Slogan üretecek zekâsı yoktur ama sloganı çok sever bu ülkenin insanı, otuz yıldır “Türkiye seninle gurur duyuyor” demekten gına gelmemiştir yurdum insanına.

Bu ülkede kadın saçını, cinsel organ sanan, sokma akıllı dindonlar bulunur...“Kadından imam olmaz” ilkesine rağmen, kadın imam-hatip okullarının açıldığı tek ülke burasıdır.

Bu ülkede, din’in hükümlerine, İslam tarihine, İslam felsefesine, din sosyolojisine değgin tek ciddi eser okumadan hacca ve umreye koşan on binlerce insan vardır.   Bu ülkede en çok ahlaktan söz edilir ya, ahlaksızlık diz boyudur. Birçok ülkenin (mesela Azerbaycan’ın) nüfusu kadar hırsız ve vurguncu vardır bu ülkede... Dünyada yalnızca bu ülkede “Çalıyor ama çalışıyor” gerekçesine sığınılır.

Baş olmayı pek sever de bu ülkenin insanı, baş etmeyi hiç beceremez... Üniversite profesörünü “Üniversitenin 1600 lirasını zimmetine geçirdi” diye 5 yıla; ekonomi doktoru, biri en zor dillerden biri olan Japonca olmak üzere iki dil bilen bir vergi mahkemesi hâkimini, iki kâğıt parçası ve bir yalancı müşteki ile 4 yıl 2 ay’a, yalnızca bu ülkenin yargısı mahkûm eder, Yargıtay’ı onaylar. Yalnızca bu ülkenin yargısı Zarrab’ları, ayakkabı kutulu genel müdürleri, keriz feneri vurguncularını dışarı salar...

Yalnızca bu ülkenin Yargıtay’ında “cemaat imamları” olduğunu, bir eski Adalet Bakanı ifade eder.

Bu ülkenin basınının yüzde sekseni erdemsizdir, hünersizdir, ilkesizdir, kimin arabasına binerse onun düdüğünü çalar, arşivinden utanmaz fırdöndüdür, patronları padişah atı gibidirler...

Bu ülkede herkes şairdir ama şiir kitapları satılmaz, yayınevleri şiir kitabı basmaz...Bu ülkede TV izleyicilerinin dörtte biri en çok “Benimle evlenir misin?” türü çöpçatanlık programlarına tutkundur.

Bu ülkede yavan Türkçe, düşük cümle ve bozuk imla ile fikir beyan etmek, sosyal medyada yorum yazmak garipsenip yadırganmaz.

“Ya yağla, ya sağla”, yani ya edin, bul; ya da yağ çek birine, ulaş amacına... Bu yöntem, bu ülkede, şiarı olmuştur nice anlı, şanlı, unvanlı adamın. 50 kuruşluk kâğıt mendili gereksiz görenler vardır bu ülkede, burunlarını elleriyle süpürür, yere çalarlar ya da kollarına silerler, hem de büyük kent sokaklarında.
Evet... İşte bu benim ülkem... Çarpık, çelişik, sığ, sahte, iğrenç, iğreti, trajikomik...